Şam'ın çanına ot tıkamak

Ortadoğu’daki çatışmaların hep birden vuku bulmak gibi kötü bir huyu var. Tüm gözler İsrail ve Gazze’ye çevrildiğinde, Suriye cephesinde çeşitli askeri ve diplomatik gelişmeler vuku buldu ki bu gelişmelerden bazıları 20 aylık krizin sonucunu belirleyici olabilir.

Ayaklanmacılar kazanıyor. Suriye’deki ayaklanmacılar daha fazla toprak kazanıyor ve Beşşar Esad rejiminden yüksek nitelikli teçhizatlar ele geçiriyorlar. 14 Kasım’da Gazze üzerinde Bulut Sütunu Harekâtı sürerken Hür Suriye Ordusu, Irak sınırındaki Bukemal şehrinin tümünü denetim altına aldılar; silahların sokulduğu hayati bir güzergâh olan bu şehirde iki büyük hava üssünün kontrolünü aldılar ve muhalefete Suriye’nin doğu vilayetinde güçlü bir askeri varlık sağladılar.

Halep’in 15 mil ötesinde bulunan Suriye ordusuna bağlı 46’ncı alayı çuvala dolduran ayaklanmacılar 50 günlük bir kuşatmanın ardından 18 Kasım gecesi büyük bir zafer ilan ettiler. Gerçek başarı ise ele geçirilen teçhizatlarda: Ayaklanmacılar tanklara, zırhlı araçlara, çok namlulu roketatarlara, top mermilerine, hava toplarına ve mermilerine hatta karadan havaya fırlatılan SA-16 füzelerine el koydular. Farklı ayaklanmacı taburlarının oluşturduğu bir birliğin komutanı olan General Ahmed Fej Associated Press ajansına şunları söyledi: Bu ganimetler öncesinde savaş diye bir şey olmamıştı.(Ayaklanmacıların bu vurgununu sayıp döken kapsamlı bir videoyu Brown Moses’ın blogunda izleyebilirsiniz.)

Ayaklanmacıların kazanımı geçen hafta da sürdü; 20 Kasım’da iki havan mermisiyle Şam’daki Suriye Enformasyon Bakanlığını vurdular ve Türkiye sınırına 11 mil uzaklıktaki Şeyh Süleyman’daki hava savunma üssüne baskın düzenlediler; misilleme hava saldırısından paçayı kurtarmak için çekilmeden önce de bir yığın patlayıcıya el koydular. Bir ayaklanmacı “Esad kuvvetleri birçok köy ve kasabayı bombalamak için bu üssü kullanıyordu. Şimdi etkisizleştirildi” diyor.

Daha büyük kazanımların yolda olduğuna dair de işaretler var. Şam’ın içinde ve etrafında çeşitli taarruzlar yapılırken devrimciler için “Şam Haftası Yürüyüşü” oldu. Ensar-ul İslam ve Cundullah Tugayları 19 Kasım’da Şam’ın güneyindeki Hacer-ul Esved’de iki hava savunma taburunu ele geçirdi. Şam yakınlarındaki Gota’da bir başka üs de kazanıldı. Muhalif güçler, Esad’ın Cumhuriyet Muhafızlarının hava bombardımanına rağmen Şam’ın güneybatısındaki Der’aa’yı da ellerinde tutuyorlar. EA Worldviews’ten Jim Miller’in işaret ettiği gibi Suriye’nin kuzeyi etkin bir şekilde Esad karşıtı: “Rejim, bu topraklarda son iki aydır kayda değer bir askeri başarı edinemedi.”

Siyasi muhalefet birlikte hareket etmeye başladı. Körfez İşbirliği Konseyi’nin altı üyesi, Fransa, Libya, Türkiye ve İngiltere 11 Kasım’da Doha’da kurulan Suriye Ulusal Koalisyonunu Suriye halkının meşru temsilcisi olarak tanıdı; koalisyon, fiiliyatta bu ülkeler nezdinde sürgündeki hükümettir. Esad karşıtı muhalif gruplar, Nusayri kökenli akademisyen Munzer Makus’u  Fransa elçisi olarak atadılar bile;azınlık dostu kuşatıcılığın işaret direği olarak seçildiğine şüphe yok. Bu hamleler, Batılı ülkelerin ayaklanmacılara askeri yardıma hazırlanıp hazırlanmadıkları hatta Anglo-Fransız askeri müdahale ihtimali hakkında yoğun spekülasyonlara yol açtı.

Ancak her şey yine Amerika’nın elinde; ABD koalisyonu tam tanımanın gerisinde durdu. ABD Dışişleri bakanlığı sözcüsü Mark Toner yeni kurulan bu koalisyonu “Suriye halkının meşru bir temsilcisi” olarak andı. Washington, Suriye Ulusal Konseyi için de aynı dili kullanmıştı. AB dışişleri bakanlarının koalisyonu “Suriye halkının özlemlerinin meşru bir temsilcisi” olarak tanıyan beyanatı çok daha yavandı.

Bu uyduruk tavır kasıtlıdır ve iki sebebi vardır. Birincisi, Washington ve Brüksel koalisyonun (Muaz Hatip’in alarm verici web sitesine rağmen) söylem ve bakışını yüreklendirici bulmakla beraber saflarını genişletmesi, yaşayabilir bir geçiş hükümeti kurması ve daha önemlisi, silahlı ayaklanmacıların çoğunu kontrol ettiğini ileri sürmekle yetinmeyip bunu ispatlaması için yapacağı çok şey var demek istiyorlar. En çaplı hiziplerden biri olan Tevhid Tugaylarının yeni koalisyonu ayaklanmaya karşı bir tezgâh olarak reddetmesi, koalisyonun Esad’a karşı ayaklananları kontrol edişi üzerine gölge düşürmüştü geçen hafta. Bu grup gidişatını çabucak değiştirdi. Salı günü YouTube’da yayınlanan bir görüntüde, grubun sözcüsü Abdulkadir Salih “devrimin özlem ve amaçlarını tuttuğu müddetçe” koalisyona desteklerini ifade etti ve önceki açıklamayı “Halep’in kurtuluşuna liderlik eden ve sahada fiili varlık gösteren devrimci grupları marjinalleştirmeye dayalı” haydut bir teşebbüs diye niteledi.  

Baracak Obama yönetimi koalisyondaki gelişmelere karşı temkinli yakınlaşıyor çünkü Suriye’ye tiksinti verici müdahale baskısını artırabilir. Eğer koalisyon Suriye halkının meşru temsilcisi olarak tanımlandıysa o halde Esad güçlerini Suriye’de “işgalci” güç olarak adlandırmak yerinde olabilecektir. Bu durumda da onu güç yoluyla kovmak âciliyet kesbedecektir.

Türkiye patriotlarını alıyor. Türkiye, Nato’nun patriot füze sistemlerinin sınıra yerleştirilmesi için harekete geçip geçmeyeceği hakkında iki haftadır medyayla “yapacak mıyız yapmayacak mıyız” oyununu oynuyordu. 20 Kasım’da buna bir son verdi ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, iki körfez savaşında Saddam Hüseyin’e hayatı dar eden türden bataryalarla Türkiye’nin Suriye’yle 560 mil uzunluğundaki sınırlarını tahkim etmek için anlaşmaya varıldığını açıkladı.  Nato Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen patroitların Suriye sınırından gelen havan toplarını karşılamak için kullanılacağını iddia ettiyse de sınıra çok yakın mesafeden uçan uçakları düşürmek dolayısıyla uçuşa yasak bölge kurmak için de kullanılma şansları her daim var.

Uçuşa yasak bölge kurulması ise ABD için büyük külfet gerektirmeyecektir. Yarbay Eddia Box ve WINEP’ten Jeffrey White, patriot sistemlerinin Türkiye ve Ürdün sınırına yerleştirilmeleri durumunda üç tip Amerikan uçağıyla - E-3 AWACS, RC-135 Rivet Joint ve E-8 JSTARS - aynı anda kullanılabileceğini, böylelikle Hür Suriye Ordusuna 40-50 millik korunmuş bir alan sağlanacağını savunmuşlardı.

Kaynak: Foreign Policy

Dünya Bülteni için çeviren: M.Alpaslan Balcı