Şam Türkiye'nin doğal ortağı

Türkiye ve Suriye orduları nisan sonunda ortak tatbikatlar yaptı. Bu tatbikatlar geçen yıl iki ordu arasında ilk kez benzer tatbikatların yapılmasının ilk yıl dönümünde gerçekleşti. Öncelikle, tatbikatların tekrarı iki ordu arasındaki ilişkilerin büyük ölçüde rutin hale geldiğini ifade ediyor.

İkincisi, tatbikatlar İslamcı köklere sahip AKP hükümetiyle başta ordu olmak üzere aşırı laikler arasında kalmış Türkiye’de yaşanan siyasi çatışmanın gölgesinde yapılıyor. Bu durum, Suriye’yle ilişkilerin siyaset veya askerle sınırlı olmadığını, oybirliğinden beslendiğini gösteriyor. Üçüncüsü, Türkiye’yle Suriye’nin farklı işbirliği alanlarından birini yansıtan tatbikatlar, ikili ilişkilerin kapsamlı ve stratejik olduğunu yansıtıyor.

Ankara-Şam ilişkileri şu etkenlerin sonucunda ilerliyor: İlk etken, iki başkentte de işbirliğinin niteliğine ve çıkarlara hizmet edecek şekilde iyi komşuluk ilişkilerinin somutlaştırılmasına dair cesur bir revizyonun olması. İkincisi, iki ülkeyi Soğuk Savaş’ta karşı karşıya getiren kutuplaşmanın ortadan kalkması. Üçüncüsü, iki ülkeyi 1998’de savaşın eşiğine getiren ve PKK’nın temsil ettiği güvenlik etkeninin sona ermesi. Dördüncüsü, Suriye ve Türkiye’nin etnik, dini ve çok mezhepli sosyal doku açısından birbirine benzemesi. Beşincisi, Türkiye’nin Ortadoğu’da etkin bir tutunma noktasına sahip olma eğilimi. Türkiye bu eğilimi ancak Suriye kanalıyla gerçekleştirebilir. Suriye hem coğrafi açıdan, hem de sahip olduğu kartlar gereği Türkiye’nin Arap dünyasına ve Filistin sorununa açılan kapısı. Altıncısı, Suriye özellikle de Irak işgali sonrası yeni dostlara ihtiyaç duyuyor.

Fakat ilişkilerin gelişimindeki ilk adım, Suriye’nin eski devlet başkanı Hafız Esad’ın cenaze törenine katılan eski Türkiye cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer döneminde atıldı. Sezer Nisan 2004’te ABD’nin baskısına karşı koymuş, dolduruşları reddederek bu ülkeye gitmişti. Yani ilişkilerin gelişimi sadece AKP’nin dış politikasındaki İslamcı boyuttan değil, iki ülke çıkarlarının stratejik işbirliğiyle buluşmasını gerektirmesinden de kaynaklanıyor.

Hiç kuşkusuz, Eylül 2009 ortasında Stratejik İşbirliği Konseyi’nin kurulması karakteristik bir geçişti. Bu çerçevede bütün kozların ve enerjinin bütünleşme için kullanılması, hem Türkiye, hem Suriye, hem de bütün Arap ve İslam ülkeleri için yararlı. Araplarla Türkler arasındaki kapıları açan en önemli etken, Türkiye’yle ilişkilerin bu ülkenin İsrail’le ilişkilerinin hafiflemesine endeksli kılınmaması. Ankara’nın pratikte Araplar ve Müslümanlarla işbirliğinin ekonomisinin yanı sıra bölgedeki ve Türkiye’deki siyasi istikrar için yararlarını hissetmesi, bu ülkeyi kendiliğinden Arap ve İslam dünyasıyla aynı safa yerleştiriyor.

Batı ve İsrail’le bağlantıları, NATO üyeliği ve AB’ye üye olmayı istemesinden dolayı Türkiye’den taşıyamayacağı şeyler talep etmemek gerçekçi olacaktır. Hem İsrail’e düşman bir paktta yer almak hem de AB’ye üye olmak mümkün değil. Türkiye’den başka şeyler istemek Türk dış politikasında köklü bir değişimi gerektirir ki, bu da yakın vadede mümkün değil. Her halükârda Türkiye-Suriye ilişkileri stratejik bir dönüşümü yansıtıyor. Arapların bu durumdan istifade etmek, yararı genelleştirmek ve ikili ilişkilerini korumak amacıyla pergeli genişletmesini umuyoruz. (Birleşik Arap Emirlikleri gazetesi Haliç, 3 Mayıs 2010)

Kaynak: Radikal