Ayın sonuncu Pazar’ı. Saatteki yanlış anlama yüzünden, bulunduğum mekânda Hatice Algın’ın beni telefonla bulduğu halimle, mahalle kıyafetiyle yola düşmek zorunda kaldım. Algın’la Sevcan Toyga’yı Üsküdar’daki oldum olası “bekleme çeşmesi” diye adlandırdığım III. Ahmet Çeşmesi’nin önünde buldum. Daha fazla vakit kaybetmeyelim, demiştik. Oyalanmadan yola düştük. Üsküdar bildiğim Üsküdar, onca kalabalığına rağmen çekici, asli dokusuna sahip.
Kaknüs’e komşu Saklı Bahçe’ye, ismine inandırmak istermiş gibi, tefrişiyle masalsı bir ifade kazandırılan bir dar koridorla ulaşılıyor. Edebiyat, Düşünce Ve Şiir Atölyesi grubu beni orada bekliyor. Bakmayın siz atölyenin isminin “şiirli” olmasına. Biz hikaye de konuşacağız.
İlgileri farklı olsa da, grubu bir araya getiren öncelikle şiir. Sakarya İlahiyat mezunu Kübra Bilgin, Marmara İlahiyat’ta İslam Felsefesi dalında yüksek lisans yapıyor mesela. Sınıf arkadaşı Zeynep Çökren, musiki ve şiirle ilgileniyor, besteleri var. Yazmaya da ilgisi var Zeynep’in. “Nefessiz kaldığımda kağıda kaleme koşmak istemişimdir” diye anlatıyor, yazıyla ilişkisini. Leyla Marankoz genç kuşak şairler arasında öne çıkan, çeşitli dergilerde şiirlerini okuduğumuz, benim daha ziyade Aşkar dergisinden hatırladığım bir isim. Hikaye de yazıyor Leyla. Avrupa İslam Üniversitesi 3. Sınıf öğrencisi, ayrıca.
Hatice Algın’ı derseniz, ben onu Kurtuba’dan tanıyorum. Hatice şiirde ısrar ediyor bildiğimiz gibi, lise yıllarından bu yana. Bu toplantıların gerçekleşmesinde emeği büyük. Bilim ve Sanat Vakfı'nda, poetika grubunun çalışmaları içinde yer alıyor bir yandan da… Şiir atölyesi Hatice’nin liseden bu yana hayali… Bu hayal, aynı hissiyatı paylaşan arkadaşların bir araya gelmesiyle hakikate dönüşüyor. İki kişiyle başlayan okumalar on kişinin katılımıyla genişlemeye devam ediyor. Meğer Aliyalar’ı, Ali Şeriatiler’i, Sabahattin Aliler’i okumak isteyen ne çok arkadaşımız varmış, diyor Hatice.
İki yıldır her hafta şiir için toplansalar da, ayın son haftasını kitap okumalarına ayırıyorlar. Hikaye üzerine sohbet ediyor, hikaye yazıyor, okuyorlar.
“…Sanki Orhan Kemal veya Kemal Tahir halkın zevki değilmiş gibi konuşuyorlar. Bugün İstanbul’un erken kalkan otobüslerinde Orhan Kemal okuyan işçi çocuklar görebilirsiniz”, diye yazıyordu Hakan Arslanbenzer, “Halkçı Edebiyatın Halka Faydası Var mı?” başlıklı yazısında. (Fayrap; sayı: 30) Şebinkarahisarlı, açık öğretim öğrencisi Mehlika Toyga, Sabahattin Ali okuduğu için otobüste solcu bir “amca”yı şaşırtan kız olarak kaldı aklımda. Filiz Ali’yle tanış olan bu amcayı kızlar şiir/hikaye atölyesine davet etmeyi düşünüyorlar.
Mehlika’nın kızkardeşi Sevcan daha ziyade çok yönlü bir okumayla kendini yetiştirmeyi hedeflemiş. Hangi türde ilerleyecek, bu kararı geleceğe erteliyor.
Zeynep Erten, Ankara İlahiyat mezunu. Bir süre mezun olduğu İHL’de öğretmenlik yapmış. Zeynep’in mesleki geleceğine bakışında yabancısı olmadığım bir hikayeci kararsızlığı var.. Nasıl bir meslek edinmeli ki hikaye yazmayı sürdürebilsin… “Öğretmenlik yoruyor, zamanımı kaplıyor” diyor. Yazmayınca sıkıntı duyuyor. Kafasından hikayeler yazıyor sürekli.
Üsküdar toplantısını takiben Zeynep’in Fayrap’da yayınlanacak bir hikayesini okudum. Onda heba edilmemesi gereken nitelikte bir hikayeci kumaşı olduğu açık.
İrem Ertuğrul genç bir anne, KTÜ İlahiyat Fakültesi mezunu. Bu sene hikaye yazmaya başladı ve yazmayı sürdürmeye de kararlı göründü bana. Hikaye yazarlığında ilerlemek için izlemesi gereken yol haritası konusunda bir hayli bilinçli, İrem. Olmadık zamanlarda aklına düşüyormuş hikaye, böyle söylüyor. Gündüz, bebek uyanıkken, kapıcı zili çaldığında… ” Nedense, gecenin sessiz saatlerinde aklıma düşmüyor hikaye cümleleri”, diyor. Kadın yazarlardan öğrenmeyi önemsiyor, aynı zamanda Ali Şeriati seviyor.
Zehra Betül bir finans kuruluşunda resmi yazışmaları yürütüyor. Denemeler yazarken hikayeye yöneldi. Resmi yazışmalara alışkın kalemlerin bazen can havliyle edebiyata tutunmasının bir örneği Zehra. Hikaye yazmaya devam edecek.
Seray Yıldız, bilirim, hep yazmaya ayıracak zamanın peşinde, ülke ülke koşturuyor. Farsça, Arapça, Osmanlıca çalışıyor. Arapça’yı Suriye ve Ürdün’de öğrendi Seray. Hikayeler tasarlıyor ya, oturup yazmaya zaman bulamıyor henüz. Seray halihazırda Süleymaniye Kütüphanesi’nde İRCİCA ile merkezi Londra’da bulunan Furkan Vakfı’nın ortaklaşa yürüttüğü, Türkiye kütüphanelerinde mevcut Arapça eserlerin arşivini çıkartmaya dönük bir çalışma içinde.
Toplantının sonlarına doğru kızlar bir sürpriz yapıyorlar bana: Zizek “Paralaks”ını Karatani’nin “Transkritik’inden ivme alarak yazmış; bunu biliyordum. Transkritik’i Paralaks’la paralel olarak okumak üzere almıştım. Nerede söz ettiysem Paralaks’ı aradığımı, onlar öğrenmiş; imzalı olarak hediye ediyorlar. Sevincimi yüzümden okunuyor olmalı, kelimeler fazla geliyor.
Saklı Bahçe’nin bize ait geniş salonunda hikayeler üzerine konuşuyoruz, sevdiğimiz yazarları anıyoruz, sevme sebebimiz olan eserleriyle. İrem kişisel gözlemlerine dayanarak artık kadınların altın günü yapmadığını söylüyor. Toplanmalar da televizyon seyirciliğiyle kısıtlanıyor. Birinin dizisi başlıyor, kalkıyor erkence. Kimi kadınlar ev dışı mekânlarda buluşmayı tercih ediyorlar, bu buluşmalara da bir anlam vermeyi önemseyerek. Bir temaya dönük buluşmalar belli bir sebat gerektiriyor. Bu grubun istikrarlı bir yapısı var. Bazen kopmalar veya katılımlar olsa da belirgin bir dağılma gerçekleşmiyor.
Şiir atölyesinin kızları, toplumun bakışından yakınıyorlar: Şiir yazan kızlar sanki öncelikle hep aşık ya da aşık olunan kızlardır. Oysa şiir bir disiplin istiyor, şiir yolunda ilerlemek de epeyce irade…
Kızlar her Pazar günü farklı semtlerden akıyorlar Saklı Bahçe misali bir toplantı mekânına, yazdıkları, yazmaya hazırlandıkları şiirleri hikayeleri konuşmak üzere. Bir gün önce Sultanbeyli’de başka bir okuma toplantısına davetliydim.(O toplantıyı da ayrıca anlatacağım.) İki farklı semtte iki farklı toplantıda genç hanımların dileği aynı noktada buluşuyor: Öğrenme ve eser verme sürecini paylaşırken birbirinin aynası olmak. Göze görülmeyene, bastırılana tutulan bu aynadan şiirler, hikayeler, alçak perdeden şarkılar yayılıyor şehrin sokaklarına…