Yaklaşık 40 sene süren sürgünlerinde Sahralı mültecilerin ihtiyaç ve ümitlerini uluslararası yardımlar karşıladı. Navarra Hastanesi'ndeki (Tifariti) dispanserler, insani yardım kuruluşlarının gönderdiği ilaçlarla doludur. Tifariti, Batı Sahra'nın kurtarılmış bölge olarak adlandırılan kuzey bölgesinde toprağı ikiye bölen Fas askeri duvarının doğusunda kalır. Batı Sahra, Sahra Demokratik Arap Cumhuriyeti (SDAC) tarafından yönetilir.
Dünya Doktorları (Medecins du Monde) ve mahalli kuruluşlar, İspanyol İşbirliği ve Kalkınma Kurumu (AECID) tarafından hem kurtarılmış bölgelere hem de mülteci kamplarına (güneybatı Cezayir) gönderilen ilaçların dağıtımından sorumludur. İspanya hükümetinin resmi insani yardım kuruluşu, ateşkes ve 1991'de imzalanan Çözüm Planı'ndan bu yana Sahra halkına yardımlara aktif olarak katılmaktadır.
Tifariti'deki hastanenin yöneticisi Ali Salim, şu izahatta bulunuyor: "İspanya halkı Sahra halkıyla dayanışma gösterdi ama hükümeti, yapması gereken siyasi yaklaşımı sergilemedi. İspanyol siyasetçiler, ancak seçim zamanı Sahra halkını desteklerler."
İspanya, Sahra mülteci kamplarına insani yardımlar yapılması hususunda (Cezayir'den sonra) dünyanın en büyük ikinci bağışçısı olmasına rağmen onun ihtilaftaki siyasi rolü ne mülteciler ne de mahalli yetkililer tarafından dikkate alınıyor. Genel merkezi Tifariti'nin 300 kilometre güneyi olan ve çetin Cezayir çölünde jiplerle ancak 7 saatlik yolculukla gidilebilen SDAC'ın işbirliği bakanı İbrahim Mojtar, İspanya'nın oynadığı rolü bu şekilde tanımlıyor: "Tarihi ve siyasi olarak İspanya mültecilerimizin durumundan sorumludur. Zaten bu yüzden insani yardım sağlıyorlar."
Demek ki İspanya, Batı Sahra'daki açmaza siyasi bir çözüm bulamadığı için suçluluk duygusu içinde insani yardımda bulunuyor. Ayrıca, İspanyol kurumunun kamplardaki yerel ortağı Sahra Kızılayı'nın (SRC) başkanı Buhobeini Yahya, İspanya'nın sorumluluğunun daha da büyük olduğunu iddia ediyor: "Uluslararası hukuka göre İspanya Batı Sahra'da yönetici güçtür. Bu yüzden İspanya'nın finansal katkısı, 92 seneyi geçen sömürgecilik geçmişi ve onun Fas'la olan bağları göz önüne alındığında asgari düzeydedir."
Bununla beraber, İspanya siyasi olarak ihtilafa karışan tek bağışçı devlet değildir. Amerika Birleşik Devletleri, Dünya Gıda Programı'nın (WFP) dünyadaki en büyük fon sağlayıcısıdır (2013'te yüzde 21) ve WFP de kamplarda gıda güvenliğini sağlamakla görevli BM kuruluşudur. Sahra Başbakanı Abdülkadir Talib Ömer, "BM Güvenlik Konseyi için uluslararası yardımlara kaynak sağlamak siyasi yollarla Fas'a baskı yapmaktan daha kolaydır" diyor. Siyasi çözüme karşı vetoya işaret ederek devam ediyor: "BM Güvenlik Konseyi üyesi Fransa, Fas'ı uluslararası hukuk ve BM kararlarına uymaya zorlamak istemiyor." AB üyesi olarak da Fransa, bu sene WFP'ye yüzde 15'lik katkı yapan Avrupa Komisyonu İnsani Yardım ve Sivil Koruma (ECHO) üzerinden mülteci kamplarına gıda yardımı sağlıyor.
BM politikalarının mülteci kampları üzerinde günlük tesiri var. AECID'deki programlardan sorumlu olan Ventura Rodriguez, "Cezayir ve yerel mercilere göre 165.000 mülteci var. Ama BM sadece 94.144'ünü onaylıyor. İki tahmin arasındaki büyük farka rağmen, kamplarda kabaca 125.000 mültecinin yaşadığı kabul ediliyor" diye açıklıyor.
Mültecilerin sayısı hep ihtilaf konusu oldu. BM kuruluşları Sahra hükümeti tarafından kaydedilenden daha küçük bir sayı tahmin ederler ve yetkililere nüfus sayımı yapmaları için baskı yaparlar. SDAC, nüfus sayımının 1991'de Çözüm Planı'nda anlaşıldığı üzere ancak memleketlerine iade etme şartıyla yapılacağını savunuyor. Bu arada euro bölgesi krizi, mülteciler için hazırlanan temel gıda sepetini önemli ölçüde azalttı.
Sahra hükümetine göre, UNHCR 2013'te temel gıda sepetini doldurmak üzere 42.000 ton malzeme gerektiğini tahmin ediyor. Bu sene şimdiye kadar bunun sadece 13 bin tonu temin edilmiş. İşbirliği Bakanı, "Bu eksiklik, İspanya'dan alınan bölgesel yardımdaki yüzde 60'lık kesintiyle birlikte, beş yaşından küçük çocuklarla hamile kadınlar gibi risk altındaki insanlar arasında kansızlığı yükseltti" açıklamasında bulunuyor. Bojador Hastanesi'nde ambulans şoförü olan Salek Muhammed, kamplardaki ihjtiyaçlarla ilgili soruya "Çok az kazanıyoruz ama yetiyor. Gıda konusunda endişelenmemiz gerekmiyor. Devlet bize gıda tedarik ediyor" karşılığını veriyor. O, halk arasında çoğu kişide yardım konusundaki zarar verici bağımlılık algısını yansıtıyor.
Aslında, 38 sene çok gecikmiş çözümün peşinde koştuktan sonra, mültecilerin uzun bekleyişi bölgedeki STK'ların faaliyetlerini de etkiledi. Onlar bir yandan acil yardım sağlarken bir yandan da devam eden statüko probleminin bir parçası olma gibi bir ikilemle karşı karşıyalar. Su arıtma tesisinde mahalli teknisyen Abdül Fettah, şu yorumu yapıyor: "Biz önce Batı Sahra'ya dönüşümüzün yakın olduğu düşüncesiyle tesisleri kısa dönem için kurduk. Ama daha sonra biz, burada uzun süre kalacağımızı anlayınca bu altyapıların etrafını sarmak için duvar örmek zorunda kaldık."
SDAC'ın Su ve Çevre Bakanlığı, su tedariki ve sağlıkla alakalı projelerde İspanyol STK Uluslararası Dayanışma (Solidaridad Internacional) ile birlikte çalışır. Bakanlık, bu sene uluslararası yardımlardaki kesintiden büyük bir darbe aldı, 2011'dekine göre yüzde 80 daha az yardım aldı.
Uluslararası yardımla ilgili olarak iç politik gelişmeler de iş birliği ve kalkınma faaliyetlerindeki performansı etkiliyor. Solidaridad Internacional'daki uzman José Girón, karar verme sürecini şöyle izah ediyor: "Sadece bir teknisyen ama onlarca amir var. Bu yapı koordinasyonu geliştiriyor ama çalışmamızı yavaşlatıyor. Bir karar vermeden önce uzun süre tartışmamız gerekiyor, ihtiyaçlar da sürekli değişiyor."
Mültecilerin uzun dönemdeki durumu iş dağılımı ve maaşlarda değişiklikler getirdi. Yerel STK işçilerine maaş ödeniyor. İlgili bakanlıklar için çalışan Sahralı teknisyenler ise sadece "teşvikler" alıyor. STK'larda çalışan Sahralılar Sahra kamu sektöründe çalışan meslektaşlarından dört kat daha fazla ücret alıyorlar. Bu da aynı özelliklere sahip Sahralı profesyoneller arasında anlaşmazlıklara sebep oluyor.
Sahra Kızılayı başkanı Buhobeini Yahya, "Bu, Filistin meselesinden sonra dünyanın en uzun süren meselesidir. Kimse ya deniz tarafından çöle ya da kuzeyden güneye (doğal) bir çıkış bulamayacak. Biz siyasi bir problemden dolayı mülteciyiz, açlık ya da doğal afetten dolayı değil" ifadesinde bulunuyor. Uluslararası yardıma dahil olan çoğu tarafın açık bir şekilde belirttiği gibi Abdül Fettah da "Kalkınma projelerine kaynak sağlayan kurumlar, bu ihtilafa bir çözüm bulunması için siyasi çabalara yatırım yapmalılar" diyor.
Mülteci kamplarında güvenlik tedbirleri
Ekim 2011'de yurt dışında yaşayan üç İspanyolun kaçırılması, SDAC'da milli güvenlik durumunu kalpten vurdu. Komşu Mali ve Cezayir'de yakın zamanda patlak veren istikrarsızlık da bölgesel güvensizlik ortamını daha da kötüleştirdi. BM ve bağışçı ülkeler tarafından benimsenen çözüm, STK işçilerinin hareket kabiliyeti ve işlevlerini sınırladı.
İspanyol İşbirliği ve Kalkınma Kurumu (AECID), 2011'de STK'ların derhal kamplardan tahliye olmalarını tavsiye etti. Kaçırmalardan sonra, İspanya Dışişleri Bakanlığı, yurt dışındaki vatandaşlarının kamplardaki işlerini bırakmaları ve faaliyetlerini sadece giriş/çıkış ziyaretlerine düşürmeleri için bastırdı. Dünya Doktorları'nın İspanya kolunda çalışan teknisyen ve Sınır Tanımayan Mühendisler (ISF) başkan yardımcısı Álvaro López Criado, "Açıkçası, örgütler bu tür tavsiyeleri dinleyebilirler ama bu tedbirler bizim faaliyetlerimizin etkinliğini daha derinden belirler" iddiasında bulunuyor.
Dünya Doktorları gibi tüm İspanyol STK'lar İspanya hükümeti tarafından belirlenen kırmızı çizgilere uydu. İçişleri Bakanı İbrahim Mojtar, "Güvenlik tedbirleri daha önce görünür değildi. Güvenlik, çevreye odaklıydı. Şimdi ise biz merkezde de güvenliği takviye ettik" yorumunda bulunuyor. Bununla birlikte, Ventura Rodriguez'e göre kaçırma olayları meydana gelinceye kadar STK işçileri bakımından güvenlik boşluğu vardı.
Hem Fas tarafından kontrol edilen işgal altındaki topraklarda hem de SDAC tarafından idare edilen Sahra mülteci kamplarında güvenlikten sorumlu uluslararası kuruluşun Batı Sahra'da Referandum için BM Misyonu (MINURSO) olması gerekiyor. Ama MINURSO'nun genel merkezi Fas tarafından kontrol edilen Layyoune'de bulunuyor. Uluslararası yardımların koordinasyonuyla görevli BM kuruluşlarının başkanı da Cezayir'de (Cezayir ülkesinde) bulunuyor. Bu durum yardım görevlilerini kendi kaderlerine terk eden siyasi bir boşluk doğuruyor.
İspanya, personelini harekete geçiren tek bağışçı ülkeyken, bu kararın arkasında bazı siyasi çıkar hesapları bulundu. SDAC Başbakanı Abdülkadir Talib Ömer, "İspanya hükümeti, sadece Sahralıların çıkarlarını tehlikeye atan, İspanyol işçilerin tahliyesi kararıyla Fas'a yönelik belli bir yakınlaşma gösterdi" iddiasında bulunuyor.
Bununla birlikte, Norveç yardım Kilisesi (NAC) gibi diğer yabancı STK'lar da İspanya örneğini takip etti ve Fransa'nın Mali'ye müdahalesi ve İn Amenas'taki kaçırma olayından sonra işçilerini geri çekti. İki olay da Ocak 2013'te meydana geldi. Bunu müteakip, Sahra yerel idareleri de kamplarda hayati olmayan tüm personelin tahliyesine karar verdi. Bu tedbir, kamplardaki ziyaretçileri ya da Artifariti Sahra Maratonu gibi etkinliklerin katılımcılarını da kapsadı.
BM'nin zayıf güvenlik tedbirlerine hitap etmeyi amaçlayan AECID, mülteci kamplarında güvenliği arttırmak için ECHO'nun yanı sıra 'Birlikte Hayat Kurtaralım' programına 640.000 euro aktardı. UNHCR son iki senedir bu yeni stratejiyi uyguluyor. Güvenlik tedbirleri, işçilerin ikamet ettiği kompleksi korumak üzere bir kilometre uzunluğunda, üç metre yüksekliğinde, dikenli teller ve çitten bir duvar ve farklı BM kuruluşları ve örgütlerinin bulunduğu UNHCR genel merkezlerindeki savunma sistemine benzer sistem kurulmasına odaklandı. Uluslararası Dayanışma resmi teknisyeni José Girón,"Bu yeni strateji, zaten sınırlı olan özel hayatı ve Sahra halkıyla mesleki alan dışında şahsi temas eksikliğini daha da sınırladı" diye şikayet ediyor.
BM programı 'Birlikte Hayat Kurtaralım' güvenlik idaresi ve denetimiyle her bir vilayette (bölge) eskort ve kontrol noktalarının etkinliği, resmi sokağa çıkma yasağının denetimi, Rabuni'de yabancıların hareketlerinin sınırlanmasından sorumlu bir güvenlik danışmanı da atadı. Güvenlik programı uzun dönemde Avrupalı olmayan daha fazla sayıda yabancı kiralanması, yardım işinin millileştirilmesine yol açabilir.
Bu arada, mevcut BM güvenlik danışmanı, "güvenlik nispeten gelişti ama bölgedeki istikrarsızlıktan dolayı halen tehdit mevcuttur" ifadesinde bulundu. Bununla birlikte yardım görevlileri, bu tedbirlerin hayat ve işleri üzerinde psikolojik etki bıraktığını düşünüyorlar. Batı Sahra projesi için NCA sorumlusu Eirik Kirkerud, "Maalesef bölgedeki karışıklıklar ve gerginlikler STK camiasının kamplara gerekli yardımı yapma kabiliyetini etkiliyor" diyor.
İnsani yardım ve kalkınma faaliyetleri de yeni güvenlik tedbirlerinden etkileniyor. Bu, bölgede STK'lar ve BM kurumlarının faaliyetlerinin Sahralılar tarafından deruhte edilmesi ve yardım görevlilerinin millileşmesine yol açabilir. BM ve onun Misyonu'nun oynadığı rol hakkında soru sorulabilir. 1991'de ateşkesin onaylanması ve savaş esirlerinin mübadelesinden bu yana MINURSO, Batı Sahra'da işgal altındaki topraklarda vuku bulan insan hakları ihlallerine göz yumarken mülteci kamplarında hem mülteciler hem de yardım görevlileri için güvenlik sağlayamaz hale geldi.
Kaynak: Ceasefire
Dünya Bülteni için çeviren: Mehmet Şeyhoğlu