'Saatli bomba' bizzat Türk yapımı

 

Türkiye’de ileri teknoloji ve askeri özelliklere sahip 150 yeni sınır karakolu inşa edileceği, buralardaki nizami ordu askerlerinin yerini alacak profesyonel askeri güçlerin kurulacağı açıklandı. Başbakan Tayyip Erdoğan bu ordunun fertlerinin üstün bir titizlikle seçileceğini ve eğitileceğini belirtti. Yaşlarının 25’i geçmeyeceği ve evli olmayacakları açıklanan bu askerler ülkenin güneydoğusuna, yani Kürt bölgelerine, doğal olarak PKK’yla savaşmak üzere gönderilecek.

Bu reçetenin, PKK’nın 1984’de Türk devletine silah kaldırma kararından bu yana bütün hükümetlerin başını ağrıtan kronik soruna çözüm bulması isteniyor. İşin aslı şu ki, yeni reçetede yeni olan hiçbir şey yok. Geçmişte hükümetler aynı yöntemleri denedi, ancak arzulanan neticelerin hiçbiri elde edilmedi. 30 yıl boyunca bölgeye olağanüstü hal dayatıldı; savaşçıların avlanması için özel güçler ve sınır birliklerinin yanı sıra, tıpkı Saddam Hüseyin’in Kürt liderler Celal Talabani ve Mesud Barzani’nin partileriyle savaşması için kurduğu ‘Salahaddin Şövalyeleri’ne benzeyen köy korucuları kuruldu. Fakat sorun yerli yerinde kaldı; PKK hiç zayıflamadığı gibi, üye sayısı arttı ve savaş kararlılığı güçlendi.

İsrail’e benziyor
Erdoğan partisi iktidara geldikten sonra Kürt sorununun çözümü için barışçıl bir proje başlatma niyetini açıklamıştı. Bu yolda Kürtçe televizyon ve Kürt mahkûmlara yakınlarının ziyareti sırasında anadillerinde konuşma izni verilmesi gibi bazı adımlar atıldı. Ancak başka adımlara dair vaatlere rağmen, Kürt açılımının başlamasının üzerinden uzun bir zaman geçti. Bu arada hiçbir cesur ve ciddi adım atılmadı. Şimdi hükümetin düşüncesini değiştirdiği, ileriye gitmek yerine ilk kareye dönüp kanıtlanmışı bir kez daha sınama kararı aldığı görülüyor.

Türk diplomasisinin komşularla sıfır sorun, barış, işbirliği ve uyum hedefiyle yeni bir atmosfer yaratmak için başlattığı ‘yumuşak saldırının’ aksine, içeride Kürtlere yönelik ‘saldırıları’ sürdürme eğilimi var. Bu yaklaşım, ‘gücün tek başına Kürt sorununu çözeceği ve PKK’nın masaya oturulamayacak bir terör örgüt olduğu’na dair yanlış bir varsayıma dayanıyor.

PKK’nın şiddet uyguladığı bir sır değil. Fakat örgütün şiddete başvurmasının gerekçesi, başka yolların yüzüne kapalı olması. PKK, Abdullah Öcalan tarafından Türkiye’nin güneydoğusunda bir Kürt devleti kurma çağrısı yapan Marksist bir örgüt olarak kuruldu. Ortaya çıktığı dönemde bu hedefe ulaşmak için silahlı mücadeleye başvurduğunu açıkladı. Fakat örgüt son dönemde programında ve söylemlerinde çok şeyi değiştirdi. Marksizm’i ve Kürt devleti söylemini bıraktı. Türkiye hükümetini Kürtlerin etnik bir azınlık olarak varlığını kabul etmeye, Türklerle eşit vatandaşlar olarak hareket etme imkânlarının olması açısından kültürel ve idari ihtiyaçlarını sağlamaya sevk etti.

PKK’ya müzakere edilemeyecek bir terör örgütü olarak yaklaşan Türkiye’nin tutumu, İsrail’in Hamas’a yaklaşımına benziyor. Fakat buradaki ironi Hamas’ın İsrail’i tanımayı reddetmesi ve kendisiyle masaya oturmaması.

Oysa Hamas şiddeti bıraksa ve müzakere etse, bu durum İsraillilerce hoş karşılanacaktır. Zira şiddeti bırakana kadar İsraillilerin gözünde terörist bir örgüt olarak kalan Filistin Kurtuluş Örgütü’yle (FKÖ) yaşanan buydu.


Türk medyası, başbakanın özel güçler ve sınır karakollarıyla ilgili çağrısına dair haberin yanında tesadüfen bir başka haber daha yayımlamıştı: Altı yeni üniversite kurulacaktı, fakat hiçbiri Kürt bölgelerindeki kentlerden birine inşa edilmeyecekti. Hükümetin projelerinden bu bölgelerin payına düşen şeyler karakollar, özel güçler ve askeri makineler. Üniversiteler, yüksek enstitüler, fabrikalar ve üretim şirketleri Kürt bölgesi dışında bulunabilecek şeyler...

Bu bölgelerde keder, cehalet, yoksulluk, ümitsizlik ve öfke hâkim. Diyarbakır’da işsizlik oranı yüzde 40 ila 60 arasında değişirken Hakkari’de yüzde 70’e varıyor. Türkiye hükümeti bu bölgelerin şartlarını iyileştirmedi. Ekonomik ve toplumsal şartlar açısından ülkenin en kötü durumdaki bu bölgelerinde, nüfusun yüzde 35’i okuma-yazma bilmiyor, çoğunluğu da yoksulluk sınırının altında yaşıyor. AKP kalkınma projeleri vaatlerini yerine getirmedi. Bu durum iş adamlarının İstanbul ve diğer Batı illerini tercih etmelerine yol açıyor.

Reuters’in zamanlaması ironik
Türkiye ve İsrail hükümetleri arasında son dönemde yaşanan çekişme sırasında Türk yetkililer Gazzelilerin kötüleşen şartlarını gündeme getirdi. Bu dönemde Reuters haber ajansı yine tesadüfen, Diyarbakır ve diğer kentlerdeki Kürt çocuklarının durumuna dair bir haber yayımladı. Türk askerlerin gösterilere katılan veya askerlere taş atan Kürt çocuklarına yönelik uygulamaları üzerinde duran haberde, 16 yaşındaki Metin’in örneği Türk yetkililerin önemsemediği trajediyi özetliyordu.

Metin okuluna giderken polis tarafından tutuklanıyor, PKK üyesi olmakla suçlanıp hapse atılıyor. İki veya üç çocukla birlikte aynı yatağı paylaştığı, iyi korunan bir cezaevinde 5 ay boyunca yargılanmayı beklemiş. Yargıç kendisini serbest bırakmış, ancak protestolara katıldığı suçlamasıyla birkaç ay sonra tekrar hapse atılmış. Metin “Taş atan birinin resmini bana gösterdiler, ancak o ben değildim. Ben hiçbir gösteriye katılmadım” diyor ve ekliyor: “Şartlar çok kötüydü. Polis bize sert muamale gösterdi ve PKK yandaşı olduğumuzu zorla itiraf etmemiz için bize baskı yaptı.”

‘Bir nesil cezaevinde büyüyor’
Velat’ın durumu pek farklı değil. Ailesinin gösterişsiz evinde gece vakti tutuklanırken askeri bir helikopter üzerlerinde uçuş yapıyordu. Gözyaşlarına zor hâkim olan anne Kudret Reuters’e, “Polis bir protestoya katıldığını söyledi ve onu aldı. Kendisi iyi bir çocuktur. Başı hiç belaya girmedi. Kardeşlerini doyurmak için 10 yaşından beri çalıştığından okula gitmedi. Babası engelli” diyordu. Velat’ın ailesi, PKK’yla ordu arasındaki şiddet eylemlerinin zirve yaptığı 1980’lerde yüzlerce köy boşaltılırken Yüksekova’ya taşınmış. Türkçe bilmeyen anne, Velat’ın evinden 300 kilometre uzaktaki hapishanede yargılanmayı beklediğini belirtiyor. Bir komşularıysa 32 gencin kısa süre önce PKK’ya katılmak için beldeyi terk ettiğini belirtiyordu. Taş atan çocukları savunmuş olan Hakkari Barosu başkanı İsmail Durgun’sa Reuters’e, “Bir nesil cezaevinde büyüyor. Devlet aslında çocukları değil, kendisini cezalandırıyor. Cezaevine çocuk olarak giriyorlar ancak savaşçı olarak çıkıyorlar” diyor.

Kürt bölgelerine hoşnutsuzluk hâkim. Ekonomik ve toplumsal ihmalkârlığın polis baskısıyla birleşimi bu ‘tank’ı patlamaya hazırlıyor ve bölge halkının büyük kısmının haklarının tek savunucusu olarak gördüğü PKK için bir ‘insan bankası’ oluşturuyor. (Londra’da Arapça yayımlanan Hayat gazetesi, 1 Ağustos 2010)

 


 

Kaynak: Radikal