SSCB'nin yıkılmasından sonra geçen 20 yıl içerisinde Rusya, derin değişim ve yeniden yapılanmalara tanık oldu. Ülke üçlü geçiş dönemi yaşadı. Sosyalizme dayanan ekonomi, piyasa ekonomisine; otoriter rejim, demokrasiye; imparatorluk, ulusçuluk anlayışına geçti. Komünizm sonrası dönemin tamamında liberal düşünceli siyasiler ve uzmanlar önemli rol üstlenmiş oldu.
Liberaller ve yenilikçiler
1992 yılında kurulan bakanlar kurulu, ekonomi alanında önemli reformlar gerçekleştirdi ve reformlar sonrasında sosyalizme geri dönüş imkansızlaştı. Liberaller Rusya'nın SSCB'den çıkmasını talep ediyordu. Nitekim Belojevsk anlaşmasının en etkili müelliflerinden birisi Yegor Gaydar idi. SSCB'nın yıkılmasından 15 yıl sonra Gaydar "İmparatorluğun ölümü" kitabını yayımladı ve kitabında modern Rusya açısından imparatorluk nostaljisinin zararlarına dikkat çekti.
Doksanlı yılların liberalleri Rusya'yı ulus devlet olarak kendileri de kabullenemedi. Ülkenin imparatorluk kimliği değişmedi. Rusya, kolonilerini kaybetmesine rağmen onları geri kazanmanın yollarını aradı. 1994 yılında Rusya, Belarus, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan arasında serbest ticaret bölgesinin oluşturulmasına dair anlaşma imzalandı. Ancak anlaşma ülke meclislerinin önemli bir kısmı tarafından onaylanmadığı için yürürlüğe giremedi. 1997'de Rusya-Belarus Konseyi kuruldu. Konseyin kurulmasından sonra 1999 yılında Rusya Belarus'a önemli mali destek yapmak zorunda kaldı. Son yıllarda Kremlin sarayı bu ülkeye 50 milyar dolar değerinde mali destek ve ticaret önceliği sağladı. Neticede Lukaşenko rejimi istikrarını koruyabildi.
1990'lı yıllarda Rusya eski SSCB içerisindeki savaşlarda -1991-1992 Güney Osetya savaşı, 1992 Pridnestrovya sorunu, 1992-1997 Tacikistan iç savaşı- arabuluculuk görevini üstlendi. Moskova yönetimi bu konuda fazla başarı sağlayamadı. 2008 Güney Osetya savaşı ve Ukrayna ile yaşanan doğalgaz krizi bunun kanıtı olarak gösterilebilir. 2002 yılında Güney Osetya vatandaşlarına Rusya kimliği dağıtılmaya başlandı. Savaş sonrasında ise bölgeye mali destek verildi. 2006-2009 yılları arasında Ukrayna ile yaşanan doğalgaz savaşında ekonomik çıkarlardan ziyade siyasi istekler öne çıktı. Doğalgaz satışı Kremlin sarayı tarafından dış politika aracı olarak kullanıldı.
Eski SSCB ülkelerine satılan gaz fiyatının farklı olması bu iddianın kanıtı. Şöyle ki ikinci gaz savaşının yaşandığı 2008'de Ermenistan'a 110 dolara, Belarus'a 127.9 dolara, Ukrayna'ya 179.5 dolara, Moldova'ya 280 dolara, Baltık ülkelerine ise 295 dolara gaz satılıyordu. Fiyatlar arasındaki büyük fark yalnız Rusya yöneticilerinin "böl ve yönet" isteği ile izah edilebilir.
Doksanlı yılların sonlarında Kremlin sarayı BDT içerisinde yeni entegrasyon projeleri başlattı. 2009'da Rusya, Belarus ve Kazakistan tarafından Gümrük Birliği kuruldu. 2012'de birlik üyeleri Ortak Ekonomi Bölgesini oluşturdu. Rusya üst düzey yöneticileri birlik projesinin Avrasya ittifakı düşüncesinin ilk aşaması olduğunu öne sürüyor.
Orta Asya ülkeleri uyuşturucu tacirleri açısından transit bölge konumunda. Afganistan'da üretilen uyuşturucu maddeler bu ülkeler üzerinden taşınıyor. BM uzmanları tarafından hazırlanan rapora göre 2010 yılında Orta Asya ülkeleri üzerinden Rusya'ya 90 ton eroin getirildi. Rusya'nın güney komşuları ile sınır bölgesini kontrol altında tutması Avrasya Birliği hayallerinden çok daha önemli. Ancak ülke eliti hala imparatorluğu tekrar canlandırma ideolojisi ile yaşıyor. Bu sadece nostaljik duygu ile izah edilemez. Aynı zamanda doksanlı yıllarda liberaller tarafından atılan devletçilik temelleri incelenmeli. Bundan başka 1990'lı yılların liberalleri Rus milliyetçiliği düşüncesini yok sayıyordu. Bu anlaşılabilir bir durum. Rusya'nın bağımsızlığının ilk yıllarında Rus milliyetçileri içerisinde komünist düzeni tekrar kurmanın taraftarları bulunuyordu. 1993 yılında Moskova şehir merkezinde yaşanan iç savaş zamanı liberaller ve milliyetçiler karşı karşıya geliyordu. Ancak 1991 ihtilalinin kendisinin de milliyetçi düşünceleri ihtiva ettiği inkar edilemez. Boris Yelsin Rusya'nın SSCB'den ayrılmasını savunduğu dönemde milliyetçi olarak ortaya çıkıyordu. Devlet başkanı seçilmeden önce federasyon içerisinde Rus milli cumhuriyetlerinin kurulmasını teklif etmişti. Şöyle ki Rusya Sosyalist Meclisinin 1990 yılının Aralık ayında yapılan ikinci kurultayında şunları belirtiyordu: "Milli oluşumu bulunmayan halkların statüsünün belirlenme zamanı geldi. Onların içerisinde Rus halkı da bulunuyor." Ancak 1991 yılında Yeltsin otonomi bölgelerinin bağımsızlık talebi ile karşı karşıya kaldı ve Rus milli cumhuriyetleri projesi rafa kalktı. Rusya içerisindeki halklar arasındaki ilişkiler eski imparatorluk prensiplerine dayandı.
Gerçekte bulunmayan ulus düşüncesi
1. 1993 Anayasası "Biz Rusya Federasyonunun çoğulcu halklarıyız" sözleri ile başlıyor. "Çoğulcu Rusya halkı" diye bir tanım gerçekte bulunmuyor. Ruslar, Tatarlar, Başkırtlar, Volga Tatarları, Yakutlar ve diğerleri var. Rusya'nın yüzde 80,9'u Ruslardan oluşuyor. Uluslararası kriterlere göre Rusya tek uluslu bir ülke. Bununla beraber Rusya'da kendisine özgü bir ulus bulunmuyor. Çünkü ulus düşüncesi etnokültürel birliği ifade ediyor. Ülke içerisinde farklı medeniyet temsilcileri de var. Kuzey Kafkasya buna örnek olarak gösterilebilir.
2. Son 20 yıl içerisinde Kuzey Kafkasya ülkenin en huzursuz bölgesi oldu. 90'lı yılların başlarında Çeçenistan bağımsızlık talebinde bulundu. 1991 yılının Kasım ayında Çeçenistan'a Boris Yeltsin'in talimatı ile ordu gönderildiğini bugün çok az insan hatırlayabilir. Savaş öncesi 310 bin vatandaş bölgeyi terk etti. Dönemin Rusya Güvenlik Konseyi sekreteri Oleg Lobov ve Halklarla İlişkiler Bakanı Nikolay Yegorov, Boris Yelsin'i savaşı başlatma konusunda ikna etti. Sadece üst düzey devlet yetkililerinin kendilerinden emin olması Çeçen savaşının başlamasına neden olmadı. 1990'lı yılların ortalarında Rus kamuoyu Çeçenistan'ın Rusya'dan bağımsız olması düşüncesine hazır değildi. İçkerya'ya bağımsızlık vermek isteyen politikacıya çok basit bir soru sorulabilirdi. Çeçenistan'dan sonra diğer bölgeler de bağımsız olmak isterse ne olacak? Hatırlanacağı üzere 1994 yılının Aralık ayında Moskova'da savaş karşıtları bir gösteri düzenledi. Bu gösteriye sadece birkaç yüz kişinin katılması tesadüf sayılamaz. Belirtilen dönemde Boris Yeltsin tarafından Kafkasya'yı Rusya'nın parçası olarak gören kamuoyunun talebine uygun olarak politika takip edildi. Bunun aksinin ispat edilebilmesi için iki acılı ve kanlı savaşın yapılması gerekti. Bugün Rusya, Kuzey Kafkasya bölgelerini elde tutabilmek için milyarlarca mali kaynak aktarıyor. 2010 yılında Moskova yönetimi tarafından Çeçenistan'da ortalama her vatandaşa 48,2 bin ruble, İnguşetya'da 27,8 bin ruble, Dağıstan'da 14,8 bin ruble, Karaçay Çerkesya'da 13.6 bin ruble, Kabardey Balkar'da 12.9 bin ruble, Kuzey Osetya'da 12 bin ruble mali destek sağlanıyordu. Kremlin sarayı mali kaynak sorunu yaşaması durumunda hiç kuşkusuz Kuzey Kafkasya bölgeleri bağımsızlık talep edecek. Bu durumda 1990'lı yılların trajik hataları tekrar edilmemeli. Bağımsızlık talebi uygulanmalı, bölgedeki Ruslar tahliye edilmeli, bölge vatandaşlarına vize rejimi uygulanmalı ve Rusya'dan ikili vatandaşlık elde etme yasaklanmalı. Kuzey Kafkasya'nın bağımsız olması diğer bölgeleri bu konuda fazla tahrik edemez. Rusların azınlık konumunda olduğu başka bölge bulunmuyor. Tuva cumhuriyeti istisna teşkil edebilir. Önümüzdeki dönem içerisinde Tuva'nın bağımsızlık konusu da gündeme taşınabilir.
3. Bugün Rusların kendi topraklarına sahip olmadığı söylenebilir. Ülke genelinde Rus halkının vatanının Rusya olduğu gerçeği kabul görmüyor. Farklı ülkelerde ikamet eden Ruslar otomatik olarak Rusya vatandaşlığı elde edemiyor. Ruslar eski SSCB ülkelerinin vatandaşları ile eşit şartlarda vatandaşlık elde edebiliyor. Bu Rus halkının hak ve hukuklarının ihlalidir. Başka bir taraftan Rusya'da Rus bölgesi bulunmuyor. Tatarların Tataristan'ı, Yakutların Yakutistan'ı, Kalmıkların Kalmıkya'sı var. Rusların ise kendi bölgesi yoktur. Bundan başka Rusların çoğunlukta olduğu bölgelerin siyasi statüleri diğer bölgelerden önemli ölçüde farklılık arz ediyor. Bu durumdan iki şekilde kurtulabilir. Birincisi milli otonomi cumhuriyetleri ortadan kaldırılabilir. Bu gerçek dışı aynı zamanda yanlış bir karar olur. Rus halklarının çoğunlukta olduğu bölge ve eyaletlerine otonomi hakkının tanınması çok daha akıllıca bir adım olurdu. Bu düşünce 2011 yılında Milli Demokrasi ittifakı tarafından ortaya atılmıştı. Düşünce gerçekleşirse Rusya'da 7 yeni cumhuriyet kurulmuş olurdu. Merkezi Rusya, Kuzey Rusya, Volga sınırı, Güney Rusya, Ural, Sibirya ve Uzak doğu cumhuriyetleri kurulabilir. Federasyon sorunu da çözülmüş olurdu.
4. Almanların Almanya'ya, Yahudilerin İsrail'e geri dönüşünü kolaylaştıran yasaların bulunması örnek alınarak etnik kökenli Ruslara da benze haklar tanınmalı. SSCB'nin yıkılmasından sonra 25 milyondan fazla Rus ülke sınırları dışında bırakıldı. Güney Kafkasya ve Orta Asya'da onlara karşı baskı uygulandı. 1989-2009 yıllarında belirtilen bölgelerde Rusların sayısı önemli ölçüde azaldı. Onların geri dönüşünün sağlanması için gerekli siyasi adımlar atılmalı. Bu gibi adımların atılmaması durumunda Rusya'nın ve Rusların sonu gelebilir.
Kaynak: Nevazisimaya Gazeta
Dünya Bülteni için çeviren: İbrahim Ali