RTÜK gibi olmak RTÜK'e benzetmek

Sayın Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, TBMM Genel Kurulu'nda görüşülmekte olan Anayasa'nın bazı maddelerini değiştiren teklifte yer alan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) ile Anayasa Mahkemesi'nin mevcut yapısını değiştirerek yeni bir yapı kazandıran önerilere karşı yargı camiasının eleştirilerini ortaya koyarken bu kurumların Radyo ve Televizyon Üst Kurulu'na (RTÜK) benzemediğini ve bu kurumların RTÜK'e benzetilmek istenmesine evet demeyeceklerini birkaç defa dile getirmiştir.  
 
Benzer şekilde Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Deniz Baykal da, muhtelif ortamlarda yaptığı konuşmalarında hükümetin "Anayasa Mahkemesi'ni ve yargıyı RTÜK yapmasına" izin vermeyeceklerini, Anayasa Mahkemesi'nin RTÜK'e ve YÖK'e benzemediğini, HSYK ve Anayasa Mahkemesi'nin RTÜK yapılmak ve RTÜK'e benzetilmek istendiğini, buna şiddetle karşı olduklarını sert ve kararlı bir üslupla dile getirmiş ve dile getirmeye de devam etmektedir. Sayın Baykal bu eleştirilerini her ortamda tekrarlayarak "RTÜK gibi olma ve RTÜK'e benzetme" metaforunu ısrarla sürdürmektedir.

Yargıtay Başkanı Sayın Gerçeker'in, CHP Genel Başkanı Sayın Baykal'ın veya bir başkasının Meclis gündemine gelen Anayasa'nın bazı maddelerini değiştiren teklifle ilgili olarak lehte veya aleyhte düşüncelerini ifade etmelerinden daha doğal bir şey olamaz. Özellikle anamuhalefet partisi liderinin, hükümet partisine mensup milletvekillerince getirilen teklifler yahut hükümetçe getirilen tasarılarla ilgili olarak eleştirilerini dillendirmesi asla yadırganır bir durum değildir. Muhalefet partisinin temel işlevi hükümet tasarruflarına, siyasalarına ve uygulamalarına eleştiri getirmek ve yanlışların yapılmasına engel olmaktır. Muhalefet partisinin başarısı biraz da hükümet icraatlarına karşı yürüttüğü muhalefetle değerlendirilmekte ve getirdiği karşı önerilerle toplumda taraftar bulabilmektedir. Ancak eleştiri yapanların kendilerince olumsuzluk olarak görülen bir hususu değerlendirirlerken bir kurumu örnek göstermeleri ve bir bakıma o kurum üzerinden eleştirilerini dile getirmeleri, en basitinden etik bir davranış olmasa gerekir. "RTÜK gibi olmak", "RTÜK'e benzetmek", "RTÜK gibi olmasına izin vermemek" gibi ifadelerin arka planında ciddi bir olumsuzluk vurgusu ve değerlendirmesi yer almaktadır. Bunun en kısa anlatımla haksızlık olduğunu düşünüyorum.

RTÜK nasıl bir kurumdur?

"RTÜK gibi olmak"tan ne anlatılmak istendiği çeşitli yönleriyle tartışılabilir. Öncelikle RTÜK nasıl bir kurumdur, ona bakmakta yarar var. RTÜK 1994'te çıkarılan 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun ile radyo ve televizyon yayınlarını düzenlemek ve denetlemek amacıyla kurulmuş özerk bir idari otoritedir. Kısaca RTÜK bir yandan bu idari otoritenin karar organı olan dokuz üyeden oluşan kurulun adı, diğer yandan da bu amaçla oluşturulmuş çeşitli birimlerden müteşekkil kurumun adıdır. Eleştirilerde kullanılan ifadelerden anlaşıldığına göre kurumdan çok dokuz üyeden oluşan kurul anlatılmak istenmekte olduğu görülüyor.

Peki dokuz üyeden müteşekkil Üst Kurul'un yapısı ve işlevleri nedir ki Sayın Gerçeker ve Baykal tarafından bir tür olumsuzluk modeli olarak hedefe yerleştirilmekte ve başka kurumların buna benzetilmesine karşı çıkılmaktadır?

RTÜK, kurulduğu tarihten bu yana farklı şekillerde oluşturulmuştur. 1994 yılında çıkarılan 3984 sayılı kanunun ilk şeklinde "... beşi iktidar partisi veya partilerinin, dördü muhalefet partilerinin göstereceği adaylar arasından Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce seçilen dokuz üyeden oluş"maktaydı. 3984 sayılı kanunda 15.5.2002 tarihinde gerçekleştirilen değişiklik sonrasında Üst Kurul'un oluşumu yeniden düzenlenmiştir. Yeni sistemde üyelerin beşi TBMM tarafından, dördü ise değişik kurumlarca önerilen isimler arasından hükümet tarafından seçilecekti. Buna göre Üst Kurul "Siyasi parti gruplarınca, TBMM Başkanlık Divanı oluşum formülüne göre belirlenecek kontenjan doğrultusunda gösterilecek ve TBMM Genel Kurulu'nca seçilecek beş, Yükseköğretim Kurumu Genel Kurulu'nun, Kurul üyesi olmayan elektrik-elektronik, iletişim, kültür-sanat ve basın-yayın dallarından göstereceği dört aday arasından Bakanlar Kurulu'nca seçilecek iki, en çok sarı basın kartı sahibi üyesi bulunan iki gazeteciler cemiyeti ile Basın Konseyi'nin ortaklaşa göstereceği iki aday arasından Bakanlar Kurulu'nca seçilecek bir, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği'nin kamu görevlileri arasından göstereceği iki aday arasından Bakanlar Kurulu'nca seçilecek bir kişiden olmak üzere 9 üyeden oluş"acaktı. Dikkat edilirse Üst Kurul'un oluşumu ciddi şekilde değişikliğe uğramış ve üyelerin bir kısmı TBMM tarafından seçilirken bir kısmı farklı idari kurumların gösterecekleri adaylar arasından Bakanlar Kurulu'nun seçimine bırakılmıştır.

Bu yapı 24.6.2005 tarihinde bir kez daha değiştirilmiş ve bu değişiklik sonrasında "Üst Kurul(un), ... TBMM'ce seçilen dokuz üyeden oluş"acağı belirlenmiştir. 2005'ten bu yana Üst Kurul'un oluşumuna ilişkin herhangi bir değişiklik yapılmadığından bu yapı şu anda da devam etmektedir. Bu düzenlemeye göre RTÜK üyelerinin seçimi için "siyasi parti gruplarının üye sayısı oranında belirlenecek üye sayısının ikişer katı aday gösterilir ve Üst Kurul üyeleri bu adaylar arasından her siyasi parti grubuna düşen üye sayısı esas alınmak suretiyle TBMM Genel Kurulu'nca seçil"mektedir. Siyasi parti gruplarının büyüklüğüne göre belirlenen kontenjanların iki misli aday gösteren siyasi parti gruplarınca gösterilen adayların belli niteliklerde olması "en az dört yıllık yükseköğrenim görmüş, meslekleriyle ilgili konularda kamu veya özel kuruluşlarda en az on yıl görev yapmış, mesleki açıdan yeterli bilgiye, deneyime ve devlet memuru olma niteliğine sahip, otuz yaşını doldurmuş" bulunmaları gerekmektedir.
 
Görev süresi altı yıl olan üyelerin üçte biri iki yılda bir yenilenmekte, üyeler görevleri süresince resmi veya özel başka bir iş yapamamakta, özel veya kamu yayın kuruluşlarının görev alanına giren konularda doğrudan veya dolaylı olarak taraf olamamakta, menfaat sağlayamamakta, siyasi partilere üye olamamaktadır.

Kısaca özetlenen RTÜK'ün bu yapısı elbette bazı yönleriyle eleştirilebilir. En çok eleştirilen husus, Üst Kurul üyelerinin siyasi parti gruplarınca aday gösterilmeleri ve parti gruplarınca gösterilen iki misli aday arasından TBMM Genel Kurulu'nca seçilmeleridir. Yukarıda belirtildiği gibi RTÜK'ün kurulduğu 1994'ten bu yana bu konuda üç ayrı sistem denenmiş ve sonunda bugünkü yapı benimsenmiştir. Hatırlanacağı gibi Türkiye'de bağımsız idari otoritelerin kurulması ve kamu yönetiminde belli alanların düzenlenmesi ve denetlenmesi yetkisinin bu kurullara bırakılması henüz yeni bir uygulamadır. Amerika Birleşik Devletleri'nde başlayan bu uygulama Avrupa'ya intikal ettikten sonra 1990'lı yıllarda Türkiye'ye geçmiş ve belli sektörlerin, idari ve mali özerkliğe sahip kurullar yoluyla düzenlenmesi ve denetlenmesi sistemi benimsenmiştir. Bankacılıktan yayıncılığa, enerjiden sermaye piyasasına kadar pek çok alanda oluşturulmuş olan kurulların oluşumu birbirinden farklı özellikler göstermektedir. Mevcut idari otoriteler arasında sadece RTÜK üyeleri TBMM Genel Kurulu'nca seçilmekte olup diğer kurulların üyeleri genellikle Bakanlar Kurulu'nca atanmaktadır.

RTÜK üyelerinin Meclis tarafından seçilmesi

Yazının başında dikkat çekilen Sayın Gerçeker ve Sayın Baykal'ın eleştirilerinin, RTÜK üyelerinin Meclis'çe seçilmesiyle ilgili olduğu tahmin edilebilir. Zira üyeleri atama ile belirlenen diğer kurullara ilişkin herhangi bir eleştiri veya olumsuz örnek modellik söz konusu olmayıp genellikle RTÜK eleştirilerin odağına yerleştirilmektedir. Ayrıca eleştirilen, adayların parti grupları tarafından önerilmesi de değildir. Çünkü ne HSYK, ne de Anayasa Mahkemesi için parti gruplarınca aday önerilmesi söz konusu değildir. Eleştirilerde RTÜK'e atıfta bulunulmasının temelinde HSYK ile Anayasa Mahkemesi'ne bazı üyelerin TBMM tarafından seçilmesi önerisinin olduğu hususu hatırlandığında temel sorunun yasama organının üye seçmesinin eleştiri konusu olduğu tahmin edilebilir. Fakat bunda da ciddi bir paradoks olduğu gözden kaçmamaktadır. Eğer RTÜK üyelerinin Meclis'teki temsil yapısını yansıtmaları ve parti gruplarının büyüklüğüyle orantılı şekilde bir yapının oluşması nedeniyle iktidar partisinin Meclis'teki temsiliyle paralel olarak bu partinin önerdiği listeden seçilmiş olan üyelerin çoğunluğu temsil etmeleri, muhalefet partilerinin önerdikleri listeden seçilenlerinse, bu partilerin temsiliyle orantılı olarak sayısal bakımdan azınlıkta kalmaları eleştiri konusu yapılıyorsa üyeleri atama ile gelen kurullarda üyelerin belirlenmesinde muhalefetin hiçbir etkisinin bulunmaması nedeniyle buradaki üyelerin tümünün hükümet tarafından belirlenmiş olduğu unutulmamalıdır. Dolayısıyla RTÜK'ün üye yapısında iktidar partisince önerilen listeden seçilenlerin çoğunlukta olması ve buna karşılık sadece RTÜK'te muhalefet parti gruplarının önerdikleri listeden de üyelerin seçilmiş olması niçin eleştiri konusu yapılmaktadır, anlamak mümkün değil. Üyelerin tümü, diğer kurullarda olduğu gibi iktidar tarafından atanmış olsalar daha mı iyi olurdu? Bu çelişki değil mi?

Bu tür kurullara yasama meclisi tarafından üye seçilmesi uygulamasına demokratik dünyadan verilecek pek çok örnek var. Ancak bunu eleştiri konusu yapanların bu örneklere bakma ihtiyacı duymadıkları açıktır. Genellikle bu tür tartışmalarda dünyadaki örnekler gösterilince verilen cevap "Türkiye'nin şartları farklıdır; bu Türkiye'de olmaz." şeklinde olmaktadır. Aslında üzerinde durduğumuz örnek olayın ortaya koyduğu temel gerçekliğin bürokrasi ile siyaset arasındaki rekabetten veya çatışmadan kaynaklandığı söylenebilir. "RTÜK gibi olmaz" şeklinde yapılan eleştiri ve itirazın perde arkasında siyasetin bazı üst düzey yöneticilerin belirlenmesinde söz sahibi olmasının bürokrasi tarafından istenmemesi, bürokrasinin siyaset karşısında özerkliğini/vesayetini sürdürmesi ve siyasi erk karşısında iktidar alanını koruması gayretinin dışa vurumu olduğu açıktır. Türkiye siyasetinin temel sorunu da zaten budur. Hatırlanacağı gibi Türkiye bir bürokratik imparatorluk tecrübesi ve geleneği yaşamış ülkedir. Osmanlı İmparatorluğu gibi bürokratik bir devletin bakiyesi olan bir ülkede demokratik siyasetin yerleşmesi ve kurumsallaşması kolay olmamaktadır.

Bu örnek olayda şaşırtıcı olan Yargıtay Başkanı'nın RTÜK üyelerinin TBMM tarafından seçilmesini eleştirmesi değil, sistemin tesisinde katkısı olan bir siyasi parti başkanının eleştirmesidir. Atanmış bir bürokrat olan Yargıtay Başkanı'nın son tahlilde tercihini Meclis'ten yana değil de idari birimlerden, daha doğrusu kendilerinden yana kullanması bir biçimde anlaşılabilir bir durumdur. Ancak bir siyasi parti başkanının tesisinde katkı verdiği, partisinin önerdiği adayların üye olarak görev yaptığı RTÜK üyelerinin Meclis tarafından seçimini eleştiri konusu yapması asla anlaşılır değildir.

Partiler ve siyasetin etkinliğinin artırılması

RTÜK'ün üye yapısının belirlenmesinde CHP Genel Başkanı'nın önemli katkısı olmuştur. Yani Üst Kurul üyelerinin siyasi parti gruplarının önerdikleri listeden Meclis Genel Kurulu'nca seçilmesi Sayın Baykal'ın desteğiyle yasalaşmıştır. Ayrıca bu sisteme göre 2005 yılında dokuz üyenin üçü, 2009 yılında da dokuz üyeden ikisi CHP parti grubunun önerdiği listeden seçilmiş olup halen görev yapmaktadırlar. Mevcut sistemin oluşumunda desteği olan ve kendi partisinin kontenjanına göre seçilmiş bulunan üyelerin yer aldığı bir kurulu eleştiri konusu yapmasının tutarlılığından söz etmek mümkün değildir. Eleştiri konusu olan RTÜK üyelerinin çoğunun AK Parti grubu tarafından önerilen listeden seçilmiş olması ise, bu durum tamamen konjonktürel olup toplumsal ve siyasal gerçekliğin ve yasal düzenlemenin sonucudur. Toplumsal/siyasal gerçeklikle bürokratik yapı arasında uyumluluk demokratik yönetimin temel özelliği olmalıdır. Aslında bu durum eleştiri konusu değil tam tersine idari otoritelerin ve üst düzey bürokratik pozisyonlara gelecek kişilerin hiç olmazsa bir bölümünün, toplumsal/siyasal eğilimlere uygun olarak halkın temsilcisi yasama meclislerince seçilmesinin savunulması demokratik yönetimin gereği olarak kabul edilmelidir. Bu tür pozisyonlara Meclis'çe seçilen kişiler hem sınırlı bir zaman için bu göreve gelmekte hem de Meclis'teki yapının değişmesiyle paralel olarak kurullardaki yapı da değişmektedir. Bunun partiler tarafından eleştirilen değil, tam tersine savunulması ve hayata geçirilmesi için mücadele verilmesi gereken yeni kamu yönetimi anlayışına uygun bir uygulama olduğunu hatırlatmakta yarar var.

Kaynak: Zaman