Kafkavari söyleyecek olursak; Avrupa bir çürüme hali yaşıyor. Hem siyasi hem de ekonomik anlamda. Kıta yeniden kendisini toparlayabilir mi? Şüphesi olanlar var. Kıta adeta ruhunu yitirmiş durumda. İçten içe bir çürüme hali yaşıyor. Sözgelimi, yeni veya yarı küresel para birimi Euro fezası olarak anılan bölge adeta sarsıntı geçiriyor. Ulusal paralar tedavülden kalktıktan sonra Doların tahtına oturacağına kesin gözüyle bakılan veya varsayılan Euro ağır bir buhran geçiriyor. Hatta Euro’nun Dolar’ın yerine geçmesi bir tarafa ikisinin tahtı birden sallanıyor. Avrupa’da ulus devlet modeli ulusal para birimleriyle birlikte tarihe veda etti. Yeni bir imparatorluk olarak tulu eden Avrupa Birliği ise kimilerine göre yeni bir Roma’yı temsil ediyordu. Halbuki ne Brüksel siyasi bir vizyon geliştirebildi ve kalıcılığını pekiştirdi ne de para birimi olan Euro ayakları üzerine dikilebildi. İşin belki de en bahtsız kısmı Avrupa’nın birliğini sembolize eden Brüksel’in iki yakasını bir araya getiremeyişi. Avrupa toparlanamadan Valonlar ile Flamanlar birbirine veda edebilir. Merhum Durmuş Hocaoğlu Türkiye Günlüğü veya benzeri fikri dergilerde Avrupa Birliği’ne yeni Roma diye hitap ederdi. Ben ise baştan beri bu endişelerin yersiz olduğuna inanıyordum. Belki de Avrupa Birliği’nin en güzel tarafı gönüllülük üzerine tarihte ilk proje ve deneme olması ve bu yönde bir ilki başarması ihtimaliydi. Lakin korkulan başa gelmedi ve Avrupa, birliğini tamamlayamadan teklemeye başladı. Şimdi çokları ne olacak bu Avrupa Birliği’nin hali diye soruyor. İrlanda, Yunanistan, Portekiz ve İspanya iflasın eşiğine gelmiş ve kara delik gibi Avrupa Birliği’nin geleceğini de tehdit eden gri bölgeler. Hatta Euro bölgesinde olmayan İngiltere bile sarsıntı geçirdi.
*
Belki de Avrupa’nın bu dönemde en bahtsız yanı ekonomiden ziyade kelimenin tam anlamıyla sefil siyasi liderleri. Tavuk yumurta tartışmasını teğet geçerek; siyasetin mi ekonomiyi, ekonominin mi siyaseti bozduğu sorulabilir. Lakin sebep sonuç ilişkisinde ilk noktayı bulamasak da belki de liderlik yönüyle Avrupalılar en şanssız dönemi yaşıyorlar. Giderek de siyasi liderlerin seviyesi düşüyor. Evlere şenlik liderler. Chirac’a Fransa’nın Demirel’i gözüyle bakılırken gelen gideni aratıyor. Chirac’ın yolsuzluk ithamlarından dolayı hapishaneyi boylaması ihtimali varit. Kızlarından dolayı halef selef arasına kara kedi girmişti. Sarkozy, Chirac’ın kızını yüzüstü veya yarı yolda bırakmış ve Bruni’nin kollarına atılmıştı. Bundan dolayı Chirac’ın gönlü kırılmış ve ikilinin arasına bu suretle kara kedi girmişti. Lakin Chirac’dan sonra yolsuzluklarla alakalı olarak Sarkozy’nin de vukuatları çıkmıştı. Bunlardan birisi de Karaçigate olarak anılan rüşvet skandalı. Bir gazetecinin bu konuda soru sorması üzerine cinleri tepesine çıkmış ve hop oturup hop kalktıktan sonra hızını alamayarak bütün gazetecileri suçlamış ve :” hepiniz sübyancısınız’ demişti. Galiba Avrupa’da artık tek ahlaksızlık nitelemesi sübyancılık. Zira onun dışında anılan hiçbir yaftalama etki yapmıyor ve kimse tarafından da ahlaksızlık olarak görülmüyor. Zira belki de ahlaksızlık olarak Sarkozy’nin tek yapmadığı şey sübyancılık kaldı. Bundan dolayı bu suçlamaya dört elle sarılmış vaziyette. Sarkozy çok öfkeli. İki yıl önce bir tarım fuarını gezerken elini uzattığı bir çiftçi tarafından terslenmesi üzerine “S……git p…şt’ demişti. Kendini protesto eden bir balıkçıyı da Puşkin gibi düelloya davet etmişti.
*
Bereket yine de Berlusconi kadar kaba değil. İkisi arasında bir mukayese farkı ortaya koyuyor! Belki de fark, Fransız kibarlığı! Zira Berlusconi benzeri soru soran gazetecileri karga tulumba salondan attırmıştı. İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi`nin, partisinin Lazio bölgesinde seçimlere alınmaması ile ilgili yaptığı basın toplantısında olay çıkmıştı. Hadise şöyle gelişmişti: Son süreyi kaçırmalarına rağmen seçimlere girmelerini sağlayacak hükümet kararnamesinin yargıdan dönmesini eleştiren Berlusconi, `Bize karşı hukuk komplosu kuruldu` demişti. Bu sözleri üzerine Rocco Carlomagno isimli muhabir ayağa kalkıp, adı bir ihale skandalına karışan Berlusconi`nin Sivil Savunma Müsteşarı Diego Bertolaso ile ilgili bir soru yöneltmiş ve ardından Berlusconi`ye istifa etmesi gerektiğini savunmuştu. Sen misin Berlusconi’ye, izinsiz ve keyfini bozan soru soran. Berlusconi işte tam bu noktada dengesini kaybederek şöyle seslenir: `Kim bu adam? Üstelik ben size soru sorma izni de vermedim. Sıranızı beklemesini bilin. Utanın. Sayın Bertolaso sizi dava edecek. Şu terbiyesiz adama kapıyı gösterin. Solcuların buraya gönderdiği provokatörleri ibretle seyrediyorum. Bu ciddi bir basın toplantısıdır. Sizin gibi şartlanmış bireyler için yapılan alelade bir toplantı değil. Sizi çok kaba, gülünç ve saçma buluyorum. Burayı terk edin.` Bu sözler üzerinde salonda bulunan Savunma Bakanı İgnazio bodyguard vazifesi görerek Rocco Carlomagno adlı gazeteciyi taka paça dışarı atar. Böylece Molyervari (MOLİERE) tarzı sahne sona erer!
Bu siyasi ve ekonomik tablo karşısında Oswald Spengler ve benzerlerini hatırlamamak mümkün değil. Battı balık yan gider ve çatı çöktü çöker havası hızla gelişiyor. Spengler’in izinden yürüyenlerden birisi de Sarkozy Fransa’sından filozof Jean-Luc Nancy olmalı. Bernard Henri Levi gibi tatlı su filozofu değil. Bu zat Newsweek Türkiye’de yayınlanan konuşmasında şunları söylüyor :” İnsanlık muazzam bir değişim döneminde. Bu, Roma İmparatorluğu’nun son dönemlerindeki kadar önemli. Roma çökünce dünya bütünüyle değişmişti.” 2000’lerin başında tartışma meselesi şuydu: 21’inci yüzyılın Roma’sı neresi: Avrupa mı, ABD’ mi? İki Roma taslağı veya müsveddesi de can çekişmese bile zor günler geçiriyor.