Her bayram namazında sokaklara taşan çoğu genç ve çocuk kalabalık cemaate bakıp "Birkaç yıl sonra acaba bunların ne kadarı bayram namazına gelecek?" diye kendi kendime sormam aklıma geldi. Cami görevlileri herhalde farkındadır; bayram sabahı verdikleri vaazlar ve okudukları hutbeler insanların bir sonraki randevuya icabet edip etmemesini etkiliyor.
Almanya'da uzlet günlerini yaşarken Cem Karaca'yla röportaj yapma fırsatı bulduğumda bu gerçekle yüz yüze gelmiştim. Azeri asıllı babası Mehmet Karaca, Toto Hanım'dan olma oğlu Cem'i ara sıra camiye götürürmüş. "Bir keresinde" diye anlatmıştı bana Cem Karaca, "Oynarken ayağımı sakatlamıştım, bükemiyordum; babamla gittiğim camide namaz kılarken, rahatsızlığımın farkında olmayan biri arkadan zorlayınca, kaynamakta olan kırık bacağım yeniden kırıldı." O günden sonra bir daha camiye ayak basmadığını nostaljik bir biçimde anlatmıştı ünlü şarkıcı...
Yazdıklarına bakılırsa, Ertuğrul Özkök'ü camilerden uzak tutan 'estetik kaygısı'.... Osmanlı döneminde yapılan ibadethanelerin güzelliğiyle Ankara ve İstanbul'da son yıllarda yapılan camilerin çirkinliği arasında yaptığı mukayese, günümüz Müslümanları hakkında verdiği hükmü de etkiliyor olmalı. Bugünün inançlı insanının bugüne yakışır bir sanat ve estetik anlayışına ulaşamayışı beni de kahrediyor...
Çağdaş İslâm mimarisine -fırsat düşürünce burada dile getirdiğim- iki güzel örneğim var benim.
İlki, minareleri füze gibi göğe uzanan İslamabad Camii... Orijinali Ankara/Kocatepe Camii için mimar Vedat Dalokay tarafından çizilmiş olan projeyi bizimkiler uygulatmadılar; o da İslamabad'ta yaptırılacak Faysal Camii için açılan yarışmaya katıldı aynı projeyle ve kazandı. Görülmeye değer bir eserdir o cami; Kocatepe ise, görenlerin bildiği üzere, kötü bir Mimar Sinan taklidi...
İkincisi de, Hırvatistan'ın başkenti Zagrep'te iki Hırvat mimar tarafından projesi çizilmiş camidir. Müslüman bile olmayan iki mimarın bizim hassasiyetlerimizi ve bir ibadethanenin sahip bulunması gereken işlevleri meczetmeyi başardığı camiye hayran kalmıştım Zagrep'e yolum düştüğünde...
Osmanlı'nın son dönemi mimarlık incilerinden biri olan Bebek Camii'ni (yapım tarihi: 1912) hepimizin beğendiği ortaya çıktı. Milliyet yazarı Güngör Uras yeterince birikimi olduğunda yaptırmak üzere sakladığı bir cami projesinden söz eder zaman zaman. Bebek Camii hayranlarından biri olarak, ben de, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın çevreye uyumlu ve kişiliği olan cami projelerine onay vermesi gerektiğini düşünüyorum.
İbrahim Paşa Camii'ne arefe günü uğradığımda çevreyle müthiş uyum içinde bir gençle tanıştım. Herkesin 'Abdullah' diye çağırdığı genç Rodos Üniversitesi'nde öğretmenlik eğitimi alıyormuş; aslen Giritli'ymiş... Birkaç yıl önce felsefi konulara, sonra dinlere merak sarmış, okumuş da okumuş... Sonunda kendi iradesiyle Müslüman olmaya karar vermiş... Abdullah isimli 22-23 yaşlarındaki üniversite öğrencisi bu genç adam bu Ramazan'da her boş ânını camide geçirmiş...
Hürriyet'in Atina muhabiri Yorgo Kirbaki medya grubu ileri gelenlerine mihmandarlık etmek üzere Rodos'taydı; o da bizimle birlikte camiye geldi bayram günü. "Biz İstanbul Rum'uyuz, camiyi de biliriz kiliseyi de" dedi bayramlaşma sırasında. Her dinî bayramda uzaklardan selâm gönderen Stelyo Berberakis'in hatırşinaslığı geldi aklıma.
Rodos'ta Osmanlı'dan ayakta kalan eserler genellikle dini ağırlıklı; Aydın Bey'in dünürü de olan eski politikacı-işadamı Ersin Faralyalı'nın ahfadı da Rodos'ta pek çok eser bırakmış... Adanın göbeğinde, restoranlara bakan bir binanın girişinde gördüğüm eski yazılı kitabede, oranın yüzlerce yıl önce Faralyalı Mehmet Bey tarafından yangın sonrası ihya edildiğini okudum.
İbrahim Paşa Camii, bir zamanlar 'makbul' diye anılırken 'maktul' olma kaderini yaşayan Damat İbrahim Paşa tarafından yaptırılmış. 1500'lü yıllardan buyana gururla adanın Müslüman geçmişine tanıklık ediyor.
Arefe gecesi otele doğru yürürken limanın en ucuna geldiğimizde garip bir kaderi sırtlayan Fatih'in oğlu Cem Sultan'ı düşündüm. Ağabeyi Bayezit ile arasına iktidar kara kedisi giren Cem Sultan soluğu Rodos adasında almıştı. Sığındığı Rodos Şövalyeleri kendisini o koyda karşılamışlardı muhtemelen...
Bizler ise, ne kadar şükretsek az, aynı yere, sadece bir günlüğüne ve bayram namazı kılmak üzere geldik...
Kaynak: Yeni Şafak