Yaşanan tarihi anlar, içinde yaşandığı sırada tam olarak algılanamaz çoğunlukla. Sanıyorum ki biz şimdi böyle anlardan birindeyiz.
Onbeş yirmi yıl sonra, siyasetle ilgilenenler, siyasi tarih yazıcıları şöyle bir dönüp geriye baktıklarında 22 Temmuz'u demokrasimizin önemli bir eşiği aştığı tarih olarak görecekler.
Evet, 22 Temmuz siyasi tarihimize bir rejim değişikliğinin tarihi olarak geçecek. Türkiye'nin yarı demokratik rejimden tam demokratik rejime geçişinin başlangıcı olarak anılacak bu seçim. Tıpkı 50 seçiminin çok partili rejime geçiş tarihi olması gibi, bu seçim de siyasetin asker baskısından kurtulduğu, darbeler döneminin kapandığı, çift başlı devlet yapısının son bulduğu bir sürecin başlangıcı olarak anılacak. 27 Nisan'dan beri yazdık, söyledik, bu seçim bir demokrasi referandumu olacak dedik. Ve şimdi muhteşem bir tabloyla karşı karşıyayız: Referandum sonuçlandı ve bu halk, bir kez daha koyu bir karanlığın içinden aydınlık çıkarmayı başardı. Gece yarısı muhtıracılarının ağzının payını verdi. Türkiye'nin önünü açtı.
Artık kimse genç subayların rahatsızlığı söylentilerini duymak istemiyor. Bundan böyle genç subaylar "rahatsız" olsalar da, rahatsızlıklarını kendilerine saklamak zorunda kalacaklar; ayrıca bu rahatsızlığın sebebini kendi ruh hallerinde aramayı da öğrenecekler zaman içinde. Çünkü artık hiç kimse onların huysuzluklarını çekmek, homurtularını dinlemek istemiyor.
Bu halk, kimi kurumların Cumhuriyete bekçilik yapmaya kalkışmalarına; ağızlarında bekçi düdüğü gelene geçene durmadan düdük çalmalarına; kimilerinin laiklik paranoyaları yüzünden gece uykularının bölünmesine katlanmak zorunda değil. Bundan böyle demokratik süreçleri muhtıralarla, darbe tehditleriyle kesmeye kalkışanlar, görevden alınmaya da, yargılanmaya da hazırlıklı olacak. Hukuk muhtıracıların silahı gibi kullanılamayacak kolay kolay.
70 milyonluk bu koca ülke enerjisini lüzumsuz işlerle tüketmek yerine işine bakacak artık; refah ve mutluluk üretmeye koyulacak.
Önümüzde bizi bekleyen yoğun bir tranformasyon dönemi var. Hızı kesilen reform sürecinin yeniden hızlandırılması, devletin yeniden yapılandırılması, uzun süredir birkaç klişeyle yürütülmeye çalışılan sözde Kürt siyasetini ete kemiğe büründürülüp gerçek bir siyasi program haline getirilmesi, yeni bir Anayasa ile yeni bir toplumsal mutabakat kurulması ve ekonomide yeni bir sıçrayışla istihdamın artırılması gibi büyük işler bekliyor iktidarı.
Türkiye bunları ancak gerçek bir özgürlük atmosferi içinde gerçekleştirebilir. Toplumun yaratıcılığı, girişimciliği, sorun çözme becerisi ancak özgür bir ortamda tam olarak ortaya çıkabilir.
Demokrasi, "kimin tarafından" tarafından yönetileceğimizi belirledi. Ama kimin tarafından yönetileceğimizden daha önemlisi, "nasıl" yönetileceğimiz sorusudur. Buna "ne kadar özgür" olacağımız sorusu da diyebiliriz. Şimdi, bizi yönetme yetkisi verdiğimiz iktidardan, özgürlük istiyoruz. Hem de şimdiye kadar görmediğimiz genişlikte bir özgürlük... Yıllardır siyasetle yatıp siyasetle kalkmaktan bıktık usandık. Nasıl yönetileceğimizi tartışmaktan nasıl yaşayacağımıza kafa yoramaz hale geldik. Bunu "oyunun kuralları" bir türlü oturmadığı için, günaşırı oyunbozanlıklarla karşılaştığımız için yapmak zorunda kaldık.
Bu süreç geride kaldıysa artık, biz de kendi işimize bakmak, kendi hayatlarımıza dönmek istiyoruz. Sivil toplum bütün karmaşıklığı ve zenginliğiyle, bütün cazibesi ve zorluklarıyla; anlaşılmak, keşfedilmek, yaşanmak ve dönüştürülmek için bizleri bekliyor.
Kaynak: Bugün