AB Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn'in AKP'yi kapatma davasıyla ilgili sözleri bizde bazılarınca bir "tehdit" olarak değerlendirildi. Oysa bu sözlerin önemini böyle savmak mümkün değil. Nitekim Dışişleri Bakanı Babacan da hafta içinde Lahey'e yaptığı ziyaret sırasında bize benzeri sözler söylemişti.
AB'nin Slovenya'daki gayri resmi dışişleri bakanları toplantısı sırasında bir soru üzerine konuşan Rehn, bu davanın Türkiye'de anayasal değişiklik gerektirebilecek "bir sistem hatası" bulunduğunu ortaya koyduğunu belirterek, "Brüksel'in, AB'nin siyasi ve insan hakları kriterlerinin ısrarlı ve ciddi ihlali durumunda müzakere sürecini gözden geçirmeye mecbur kalabileceğini" söyledi.
AB'nin ilgili kriterlerinden burada kısaca söz etmekte yarar var. Zira AKP'nin kapatılmasını destekleyenler, bugün Avrupa'da da partilerin kapatıldığına dair bir izlenim yaymaya çalışıyorlar. Oysa durum pek öyle değil.
Şiddet çağrısı ve bağlantısı
Avrupa'da parti kapatma kriterleri, Avrupa Konseyi'nin kısa adıyla "Venedik Komisyonu" denen ve Türkiye'nin de üyesi bulunduğu komisyonu tarafından saptanmış durumdadır.
1990 yılında kurulan komisyonun 2000 yılında aldığı karara göre, bir parti ancak şiddet çağrısında bulunuyorsa -veya şiddetle bağlantılıysa- kapatılabiliyor. Barışçıl ve demokratik yollardan anayasayı değiştirme girişimlerinin ise bir partiyi kapatma gerekçesi olamayacağı vurgulanıyor.
AKP'nin kapatılmasını isteyenler, "anayasal düzeni tehdit ettikleri" gerekçesiyle İtalya ve Almanya'da komünist ve faşist partilerin kapatıldığına işaret ediyorlar. Son olarak da İspanya'da Batasuna partisinin kapatıldığını anımsatıyorlar.
Ancak, bu parti kapatmaların 1940'larla 1950'lerde gerçekleştiğini, bugün ise İtalya'da Komünist Parti'nin yanı sıra, "Faşist" denebilecek bir partinin de seçimlere katıldığını belirtmiyorlar.
Almanya'da 1956 yılından bu yana hiçbir partinin kapatılmadığını, aşırı sağdaki Ulusal Demokratik Parti'nin (NDP) kapatılması için açılan davanın ise Anayasa Mahkemesi tarafından 2003 yılında reddedildiğini de söylemiyorlar.
Batasuna göz ardı ediliyor
Batasuna partisinin ayrılıkçı Bask terör örgütü ETA ile bağlantıları nedeniyle kapatıldığı gerçeğini ise geçiştiriyorlar. Oysa, Batasuna'nın kapatılmasının sadece PKK'yı terör örgütü olarak tanımlamayı reddeden DTP için bir emsal olabileceğini Avrupalılar da kabul ediyor.
Burada, kapatılması AİHM tarafından da haklı bulunan Refah Partisi'nin yarattığı "emsali" de göz ardı etmiyoruz. Ancak, RP'nin şeriata dayalı düzen için taleplerini "cihat ve şiddet çağrıları" ile birlikte yaptığı unutulmamalı.
Nitekim Erbakan'ın, "Tatlı mı olacak, kanlı mı olacak?" sözleri hâlâ hafızalarda. Özetle, AKP'nin kapatılması ve AİHM'ye gitmesi halinde "RP emsali"nin işleyeceğini gösteren bir şey yok ortada.
Öte yandan, Anayasa Mahkemesi'nin buna rağmen vereceği kapatma kararının, Türkiye'nin yargı yetkisini tanıdığı, AİHM tarafından reddedilmesi halinde hukuk sistemimizin itibarı ne olacak, işte bunu şimdiden düşünmek zorundayız. Bu nedenle Rehn'in sözlerini, bazıları gibi, bir "tehdit" olarak değil de ciddi bir uyarı içeren bir "tespit" olarak algılamakta yarar var.
Kaynak: Milliyet