Başkan Obama'nın Kahire'de yapacağı konuşma, Amerikan dış politikası için bir dönüm noktası olacak. Barış süreci hakkında söyleceklerinden değil de yönelimin değişmesinden dolayı bir dönüm noktası. Düzen ve istikrarı korumak istiyor, dünyayı eğitmeyi, özgürlüğü ve demokrasiyi yaymayı değil. Çıkacağı sahneyi tesadüfen seçmedi. Obama, Hüsnü Mübarek rejimine desteğini ifade edecek ve Arap dünyasını demokrasilere dönüştürmek isteyen G.W.Bush politikalarını toprağa gömdüğünü ilan edecek dünyaya.
Obama, Amerika'daki liberal destekçilerini teskin etmek adına insan haklarına sözde bağlılık sunacak fakat heyecanlanmak için hiçbir neden yok. Mısır'ın istikrarını ve bir İslam demokrasisine dönüşmesini tehlikeye atmaktan ziyâde Amerikan yanlısı "güçlü bir rejimi" tercih edecektir. S.Arabistan, Ürdün, Körfez ülkeleri ve hatta Suriye için iyi haber bu. Obama bir haçlı değil, evanjelik de değil. Evrensel değerleri teşvik etmek onun nezdinde ikincil önem-i haiz.
Dış politikası tek bir amaca odaklı: İstikrarlı bir dünya düzeninin lideri olarak güçlü bir Amerika. Lügatindeki kilit kelime "çıkar." Nisan ayı başlarında Avrupalılarla Prag'da uzlaşırken yaptığı konuşmada önem sıralamasını belirtti: Evvela "müşterek çıkarlar" sonra "müşterek değerler." Obama, bu ay Netanyahu'yla buluştuğunda, görüşmelerinin kamuya dönük yüzünde tam onüç kez "çıkar" kavramını kullandı."Değer" ve "hak" kavramlarından hiç bahsetmedi.
Realistana hoşgeldiniz: Obama'yı anlamak isteyen, Henry Kissinger'ın "Diplomasi" başlıklı kitabını muhakkak okumalı. Metternich, Bismarck ve Stalin hayranı Kissinger, Amerikan dış politikasında realizmin babasıdır ve Woodrow Wilson, Jimmy Carter ve G.W.Bush'un "değerleri yayma" ekolünün güçlü eleştirmenlerinden biridir.
Kissinger'ın kafasıyla hareket eden Obama, Amerikan çıkarlarının peşinden koşmak ve Amerika'nın eşitler arasında birinci olduğu uluslararası güç dengesini istikrara kavuştırmak istiyor. Realistler nezdinde, uzun vadede barış ve istikrarı sağlamanın ispatlanmış yoludur bu.
Obama ve Netanyahu görüşmesinin kilit kavramı "realist yaklaşımdı." Netanyahu ile sohbetinde öncelikleri doğru bir şekilde sıraladı: Önce İran ve tabii Filistinliler; ikisi arasında açık bir bağ kurarak yaptı bunu. İlk önce, Amerika'yı karıştıracak bir İsrail-İran savaşını engellemek yahut tehir etmek başı çekiyor. Bundan sonra diplomatik süreç geliyor ki İran'a karşı Amerika liderliğinde bölgesel bir koalisyonu billurlaştıracak. Tastamam bir güç diplomasisi bu.
Obama'nın, Netanyahu'dan Batı Şeria'daki yerleşim inşasını durdurması talebi, toprakları çalınmış Filistinliler'e duyduğu kaygıdan yahut Dördüncü Cenevre Sözleşmesinin ihlal edilişine muhalefet etmesinden kaynaklanmıyor. Pragmatik bir niyet söz konusu: "Al-ver" esasına dayalı bir diplomasi; Filistin Başbakanı Selam Feyyad ve Başkan Mahmud Abbas makamlarını koruyacaklarsa bir şeyler almalılar sonuçta. İsrail'in yerleşim yerlerinde vereceği bir taviz en ulaşılabilir ve en etkin yol görünüyor; hem Netanyahu'nun Obama'ya sadâkati de test edilmiş olacak.
Netanyahu, bu yeni dünyaya çabucak intibak etti; Pazartesi gibi Likud Knesset grup toplantısında, İran'ın üstesinden gelmenin, ileri karakolları elde tutmaktan daha önemli olduğunu zikretti. Tıpkı Obama'nın ona izah ettiği gibi. Natanz karşılığında bir ileri karakol. Meslekdaşları Netanyahu'ya öfkeyle tepki verdiler tıpkı eski başbakan Ariel Şarona yaptıkları gibi. Şaron, 3.5 milyon Filistinli'yi işgal altında tutmanın mümkün olduğu fikri, İsrail için iyi bir şey değil dediğinde yine böyle tepki vermişlerdi.
Netanyahu, bir sonraki BM Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) başkanının, geçmişte İsrail karşıtı beyanlarına rağmen Mısırlı Faruk Hüsnü'nün olmasına bu ruhla karşı çıkmadı. Netanyahu, Mübarek'in "ulusal onuru" koruması için onu güçlendirmekte yatan İsrail çıkarını tercih etti.
Şayet Netanyahu böyle devam ederse, Şaron gibi o da sağ kanattaki "doğal ortaklarıyla" yaşanacak kaçınılmaz çatışma için içerinden kuvvet toplamalı ve politika kurnazı olmalıdır. Henüz o noktaya gelmedi, dönemece daha var.
Ancak Şarm el Şeyh'e ve Washington'a yaptığı seyahatten sonra Netanyahu bile realist tınılar mırıldanmaya başladı. Kaydetmekte yarar var, Obama, Netanyahu'nun ziyaretinden sonra, ertesi gün, Beyaz Saray'da Henry Kissinger'ı ağırladı.
Haaretz
Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın