Reagen ve Gorbaçov'dan Trump ve Putin'e...

Dünya Bülteni/ Haber Merkezi

Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı Rex Tillerson geçtiğimiz günlerde "ABD-Rusya ilişkileri şu anda tabir caizse düğümlendi. Kördüğüm olmamasına uğraşıyoruz," dedi.

Ancak Suriye'deki savaş, NATO birliklerinin Rus sınır bölgelerine intikali, ABD ve Rus savaş uçaklarının Baltık ve Karadeniz'deki dalaşmaları; ABD Kongresi ve medyasındaki Rus aleyhtarı kampanya gibi gelişmeleri de eklediğinizde mesele Tillerson'un düşündüğünden daha da ciddi.

Şu halde bu iki süper gücün cephede karşı karşıya gelmesinin an meselesi olduğunu söylenebilir.
Oysa işler bu raddeye gelmek zorunda değildi. Zira Ronald Reagan'ın başkanlığındaki ikinci dönemi ile George H.W. Bush'un başkanlığı zamanında Ruslar ABD'yi, müşterek ve parlak bir geleceğe birlikte hazırlanabilecekleri dost bir ülke olarak görmüşlerdi.

Rusya'nın sabık liderleri Mihail Gorbaçov ve Boris Yeltsin Washington'a yaptıkları ziyaretlerde ABD'li muhataplarını, Rusya'nın komünist yayılmacı ideolojisini terk ettiği hususunda ikna etmeye çalışmış, Batılı değerleri kucaklayarak "Avrupa Ailesine" katılmaya hazır olduklarını deklare etmişlerdi.
Bu ziyaretler sırasında Rus hükümetinin üst kademedeki mensuplarıyla, Rus milletvekilleri, entellektüelleri ve Rus medyasıyla uzun süren görüşmelerimiz olmuştu.

Heritage Foundation'ın kurucusu ve Washington'un tanınmış simalarından stratejist Paul Weyrich o zaman bu bahsettiğim görüşmeleri rapor haline getirip Başkan Bush'a sunmuştu. Weyrich Bush'a, Rusya'nın Batı'ya entegrasyonu için Marshall Planı'na benzer bir planın acilen hayata geçirilmesini tavsiye etmişti. Almanya ve Japonya için Marshall Planı fazlasıyla işe yaramıştı.

"RUSYA'NIN DÜŞMAN OLMASI ABD İÇİN DAHA FAYDALI"

Ronald Reagan ve Mihail Gorbaçov'un didinip uğraşmasıyla Rusya'nın Batı dünyasının bir parçası olma ihtimalinin gerçekleşmesine çok az kalmıştı. Yazık ki Bush, selefi Reagan'ın vizyonuna sahip değildi. Kim bilir belki de Rusya'nın dosttan çok düşman olmasını daha faydalı bulan Amerikan "derin devletine" boyun eğmek zorunda kalmıştı.

Bush, NATO'nun doğu istikametinde genişlemeyeceğine dair içi boş vaatlerde bulunup Vancouver'dan Vladivostok'a bir güvenlik kuşağı kurmayı teklif etmişti.

ABD siyasetinde daha sonra söz sahibi olacak Bill Clinton, George W. Bush ve Barack Obama/Hillary Clinton ekibinin yaptıkları ise tüy dikmek oldu: NATO daha da yayıldı, Ortadoğu'da savaşlar çıkarıldı, demokrasi götürmek adına ülkeler işgal edildi, Ukrayna'da darbe desteklendi. Ve ABD-Rusya münasebetlerini zora sokan daha nice açık ve gizli adımlar...

Donald Trump'ın bu kötü gidişatı tersine çevirebileceğine ve seleflerinin yol açtığı zararı tamir edebileceğine dair beklentiler vardı. Trump da başkanlık kampanyası sırasında bunun taahhüdünü vermişti. Fakat şu ana kadar bu yönde atılmış ciddi bir adım görmedik.

Bu da önümüze "şimdi ne yapacağız" sorusunu getiriyor. Cevapları, çok da uzak olmayan bir tarihte; Ronald Reagan'ın icraatlarında bulunabilir.

Reagan'ın, Gorbaçov ve Sovyet Rusya ile diyalog kurmasında o zaman problem yoktu da niye şimdi Trump'ın Vladimir Putin ile benzer bir arayışa girmesi kendisinin soruşturmalara muhatap olmasına sebep oluyor?

Neyse ki hem Reagan-Gorbaçov arasındaki müzakere ve anlaşmaların detayları hem de Reagan'ın, hala fikrine danışabileceğimiz beyin takımı hala aramızda: James Baker, Bill Bennett, Pat Buchanan, Chas Freeman, Suzanne Massie, Jack Matlock, Edwin Meese, Dana Rohrabacher, George Shultz, David Stockman ve daha adını yazamadığım nicesi...

Bu krizi çözmek için onların nasihatlerine ihtiyacımız var; hem de hemen.

Trump ve Putin'in 7-8 Temmuz 2017 tarihlerinde Hamburg'da toplanacak G20 zirvesinde görüşmesi bekleniyor. Sevindirici olan şu ki her iki lider de ülkeleri arasında, karşılıklı iyi ilişkiler kurmaktan yana.

Yine de, ABD'nin güvenliği ve insanlık namına hiçbir kaygısı olmayanların gayretlerini boşa çıkartmak için Reagan'ın bilge ekibine ihtiyacımız var.

Reagan, Gorbaçov’la yapacağı nükleer anlaşmasına muhalif olanlara şunu demişti: Her şeye muhalefet edenler, farkında olsun veya olmasınlar, bilinç altlarında savaşın kaçınılmaz olduğuna kendilerini tamamen inandırmışlar."

Trump'ın, başkanlık kampanyasında sözünü verdiği şeyleri yapabilmesi için fazla vakit kalmadı.

Dünya Bülteni için çeviren: Mustafa Doğan