Hatırlanacağı üzere, kısa bir süre önce ABD'nin Afganistan ve Pakistan Özel Temsilcisi Richard Holbrooke Türkiye'ye gelmiş ve yakın komşular ile Afganistan ve Pakistan'daki sorunlar ele alınmıştı. Kabaca belirtmek gerekirse, Holbrooke önce Türkiye'nin adı geçen yerlerdeki sorunları nasıl tanımladığını öğrenmek istemiş, Türkiye'nin ABD ile benzer çerçevede yer alıp almadığını, yaklaşımlarında farklılık olup olmadığını teyit etmek istemişti. Türkiye, ana çerçevede ABD ile benzer bakış açısına sahip olduğunu, ancak yöntem konusunda bazı çekinceleri bulunduğunu ifade etmişti.
Özellikle Afganistan ve Pakistan'da askeri baskı unsurlarının artırılması ile konu olan tüm ülkelerdeki siyasal yapılarda hangi kesimlerin temsil edilmesinin makbul olduğu yolunda "yöntem" ve yaklaşım farklılıkları olduğu biliniyor. ABD, radikal İslami eğilimleri bulunan grupların bu ülkelerde, Irak'ta, Filistin'de ve başka yerlerde iktidar mekanizmalarında varolma ihtimallerinden rahatsız ve Türkiye bu grupların sisteme kazandırılmasında rol oynasın istiyor. Kısacası ABD, hem Türkiye'nin Afganistan'a daha fazla asker göndermesini, hem de birçok ülkedeki İslami parti ya da grupların şiddete karşı olan, "batı" ile uzlaşabilecek kesimleriyle bağlantı kurmasını talep ediyor.
Rasmussen'in ziyareti ise, Türkiye'nin karar vermesi için kendisini NATO içinde kimlerin destekleyeceğini, arkasında kimlerin duracağını ve başka hangi ittifak üyesinin Afganistan katılım oranını yükselteceğini öğrenme kaygısının bir sonucu. Rasmussen'in kendi başına Türkiye'yi ikna edici bir rol oynamayacağı, Türkiye nezdinde güven sağlayıcı olmadığı aşikâr. Üstelik Türkiye ile ilgili açıklamalarındaki övgü cümlelerinin pek bildik bir ezberin devamı olduğu ve hafiften pohpohlayan bir üslup taşıdığı söylenebilir. Hani Türkiye bunlardan etkilenip, sırf Rasmussen dedi diye kendisini önemli bir ülke olarak görecekmiş gibi.
Dolayısıyla Rasmussen'in kendisinin bu süreçte bir etkisi olmayabilir, ancak temsil ettiği NATO içinde Türkiye'nin yeni katkıları ile karşılığında alacaklarının görüşülmesi bakımından önem atfedilmesi gereken bir ziyaret.
Öncelik Afganistan'da olduğuna göre, Türkiye'nin bu ülkeye "katkı" artırması bakımından iki sorunlu alanın aşılması gerekli. Birincisi, daha çok asker gidince daha kolay istikrar sağlanacağına Türkiye'nin ikna olması gerekir. Ayrıca, ABD dışında asker sayısını artıran tek ülkenin de Türkiye olmaması beklenir. Kimseye diş geçiremeyen NATO Genel Sekreteri'nin Türkiye'de başarı kaydetmesi zor olabilir. Bununla birlikte, Almanya, Fransa, İtalya ek maliyeti karşılayacak, Müslüman olması ve kara ordusu geniş olması hasebiyle daha çok askeri Türkiye gönderecekse, pazarlığın NATO gündemindeki diğer başlıklarda gayet Türkiye lehine sonuçlanması beklenir.
Aşılması gereken ikinci konu, Rasmussen'in Türkiye'nin İslam kimliğine ve sorunlu ülkelerle olan özel ilişkisine yaptığı vurguyla ilgili. Müdahale edilen ülkelerde NATO yapıcı değil yıkıcı olarak algılanıyorsa ya da bu şekilde algılanan yerlerde NATO faaliyet alanı genişletilecekse, Türkiye meselenin neresine katkı verirse versin o özel ilişkilerini tehlikeye sokacak toplumsal tepkilerle karşılaşabilir. Dolayısıyla Türkiye'ye önemli garantiler verildiğini ve bu garantilerin de sadece "Roj TV" kapatılması gibi meselelere heba edilmemesini umalım.
Kaynak: Star