Pyongyang'ı Dizginlemek


Obama yönetimi, Kuzey Kore'yle görüşmelere gerekli her fırsatı tanıyacak bir azimle Beyaz Saraya geldi. Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Pyongyang'ı ziyaret etmeyi ciddi bir şekilde göz önünde bulundurduğunun ipuçlarını verdi. Seçkin bir bilimadamı ve mûtedil bir diplomat olan Stephen Bosworth, başmüzakereci olarak atandı.

Bu görüşme önerileri azarlayıcı bir dille geri çevrildi. Pyongyang görüşme masasına dönmeyi reddetti ve önceki tüm tavizlerinden döndü. Kızağa aldığı nükleer tesisi yeniden işletmeye, nükleer silah ve füze testine başladı. 1953 yılı Kore Ateşkes Antlaşmasının artık hükümsüz olduğunu söyledi.

Bunun açıklaması, artık hastalık ve dert sahibi "Sevgili Lider" Kim Jong II'nin halefi olmak için yapılan iç mücadelede yatıyordur belki. Kuzey Koreli liderler Amerikan diplomasisi ne kadar sulh yanlısı olursa olsun, Kuzey Kore'nin nükleer silahlardan vazgeçmesi hedefi onlar nezdinde kabul edilemezmiş gibi duruyor. Görünüşe bakılırsa hiçbir siyasi tanınma düzeyinin, uğruna emsalsiz bir zulmü halklarına zorla kabullendirdikleri hâkimiyetlerinin takdire şâyan (belkide tek) başarısına veda etmenin bedelini ödemeyeceği sonucuna varmışlar. Fiilen nükleer güç olarak ortaya çıkmanın bileti, uluslararası protesto sürecini savuşturmaktır diyen bir hesap içinde olabilirler.
Dolayısıyla diplomasinin meselesi şudur: Gâye, Kuzey Kore'nin nükleer cephaneliğini çekip çevirmek mi olmalı yoksa imhası mı? Amerikan yönetimi, çeşitli devlet kurumlarından üst düzey yetkililerin bir araya geldiği bir ekibi istişarelerde bulunmak üzere kilit ülkelere gönderdi. Kuzey Kore nükleer programının sona ermesi ve statüsko arasında bir yer bulamayacaklar. Kuzey Kore'nin askeri nükleer kapasitesini yok etmeyen her politika aslında devamına muvafakat etmektedir. Görüşme süreci, diplomasi kendi resmi seyrinde koştururken Pyongyang'ın emrivaki yapmasına imkan vererek Kuzey Kore nükleer programını meşrulaştırmanın eşiğe dayandı.

Kuzey Kore nükleer programına muvafakat edilmesi, Amerikan dış politikasının hilafına olacaktır zira 1967'de Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşmasına (NPT) uluslararası câmiada refakat eden bizdik; ayrıca Başkan Obama'nın sadece iki ay önce Prag'da ortaya koyduğu bir politika var. İran'la yapılacak görüşmelerin başarı şansını da zayıflatacaktır. Şayet Kuzey Kore'nin pişkin karşılaşma yöntemi hoşgörüyle karşılanırsa, nükleer silahların yayılışı denetim dışına çıkacaktır.

Kuzey Kore nükleer sorununa uzun vadeli çözüm tek başına Amerika tarafından bulunamaz. Kuzeydoğu Asya'nın kilit oyuncuları olmaksızın sürdürülebilir de değildir; yani Çin, Güney Kore, ABD ve Japonya ve önemli bir rolle Rusya'da dâhil olmalıdır. Akıllı bir diplomasi, Kuzey Kore'nin nükleer silahlarını ve nükleer stoklarını imha etmek üzere gerekli teşvik ve baskıyı bir araya getirmek için acilen hareket edecektir. Durumdan etkilenen diğer ülkelerden bilhassa da Çin'den zımni baskılar talep etmek yeterli değildir. Kuzeydoğu Asya'daki siyasi evrimin acilen bir kavrama ihtiyacı var.

Çin, ABD'nin karşı karşıya olduğundan belki daha da karmaşık sorunlarla yüzyüze. Şayet mevcut eğilim böyle devam ederse ve şayet tarafların, meseleyi karar noktasına taşımada sergileyecekleri beceriksizlik yüzünden Pyonyang nükleer kapasitesini korursa, nükleer silahların Kuzeydoğu Asya ve Ortadoğu boyunca yayılması ihtimal dâhiline girer. O vakit Çin, Kuzeydoğu Asya'da, çevresindeki tüm devletlerde nükleer silahlarla ve Pyongyang'da zaptedilemez, nükleer silahlı bir rejimle yüzyüze gelecektir. Fakat Pekin, Amerika'yla sözleşmeden, ilgili diğer taraflarla mutabık kalmadan tam bir baskı uygulamaya kalktığı takdirde bu kez sınırları boyunca yaşanabilecek bir kargaşadan korkması için nedenleri olacaktır.

Mevcut kriz hakkında yapılan yorumların çoğu, Kuzey Kore üzerinde Çin baskısının Hızır gibi yetişmesiyle alâkadar ve Pekin'in baskı için tüm imkanları seferber etmediğinden yakınıyorlar.

Çin için mesele, görüşme konumundan ziyade âkıbetleridir. Şayet Pyongyang rejimi istikrarsızlaşırsa, Kuzeydoğu Asya'nın geleceği, derinden kaygılı taraflarca, hızla ilerleyecek bir krizin ortasında karara bağlanmak durumundadır. Böylesi bir duruma karşı Amerika'nın tutumunu bilmeye ve kendi tutumlarını açıklığa kavuşturmaya ihtiyaçları var. Buyurgan talepler yöneltmekten ziyâde Çin'le hassas ve anlayışlı bir diyalog kurmak esastır.

Böylesi bir diyaloğun neticesini tahmin etmek zordur fakat Amerika kendi gâyelerini açıklığa kavuşturmadıkça bu diyalog gerektiği gibi sürdürülemez. Kuzey Kore nükleer programına muvafakat etmenin lehine ileri sürülen yeni bir sava göre Pyongyang'ın bu hareketi Çin tahakkümüne karşı bir yardım feryadıdır ve bu yüzden hakareti değil desteği hak eder. Fakat Kuzey Kore'yi ABD vesâyetine almak ne makuldur ne de nükleer meselenin çözümü için destekleri gereken ülkeler nezdinde kabule şâyandır.

Bundan başka, yapılan bazı beyânatlar, ABD'nin Kuzey Kore nükleer programını yürütme kapasitesini imha etmekten daha ziyâde ondan kaynaklanan belirli bazı tehditlerin üstesinden gelmeye çalışacağına işaret ediyor. Washington'ın Kuzey Kore'nin mevcut nükleer silah ve parçalanabilir madde stoklarını imha etme kararlılığının ne düzeyde olduğunu açık uçlu bırakıyor. Aynı anda her iki istikamette ilerlemek imkansızdır.

Kuzey Kore nükleer programına de facto muvafakat etmek, ABD'nin stratejik planlamalarının yeniden ele alınmasını gerektirir. Füze savunmasına daha fazla ehemmiyet vermelidir. Birçok nükleer gücün olduğu dünyada – daha önce tecrübe etmediğimiz bir meydan okuma bu - Amerika'nın caydırma stratejisinin yeniden tasarlanması esastır. Terörizmle ilgili olarak devlet dışı aktörlerin artan rolüne hitab etmelidir. Her ne kadar birçok nükleer gücün bulunduğu bir dünyada tecrübe edilmediyse de devlet aktörlerine yönelik caydırma kavramlarına âşinalık var. Ancak bu kavramların, gizlice hareket eden devlet dışı aktörlerle ilgileri ya çok az ya da hiç yok.

Esas mesele bölgesel değildir bilakis dünya düzeninin geleceğiyle, Avustralya'nın dikkatli Başbakanı Kevin Rudd'un ortaya koyduğu şekliyle bilhassa da Pasifik siyasi yapısının geleceğiyle ilgilidir. Büyük güçler arası işbirliği için nükleer silahsızlanmadan, özellikle de fanatiklerin yönettiği bir rejimle, Kuzey Kore'yle ilgili bir nükleer silahsızlanmadan daha uygun bir sorun nâdiren bulunur; Kuzey Kore, Çin, Rusya ve Güney Kore sınırlarında bulunuyor; Japonya'nın füze menzili içinde. Büyük devletler halen harekete geçebilmiş değiller.

Çokkutuplu bu dünyada nükleer silahsızlanma, enerji ve iklim değişikliği gibi meseleler uyumlu bir yaklaşım gerektirir. 21. yüzyılın büyük güçleri heterojen olduklarını ispatladılar ve güçler uyumunun bir parçası olarak pek fazla tecrübeleri yok. Her ne olursa olsun, gâyelerini birleştirmeleri nihâi vazifeleridir şayet dünya kontrolsüz yayılmadan kaynaklanacak bir felâketten sakınacaksa.

Özgün başlık: Reining In Pyongyang
Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın