Kuzey Kore ve İran nükleer kazanımlar elde ettiğinde Batı'nın niçin ayağa kalktığını ve niçin İsrail'in 200 nükleer başlığına aynı tepkiyi vermediğini bilmiyoruz.
Batı'nın sırf kendilerine dayatılan alçaltıcı şartlara boyun eğmeyi reddettikleri için İran ve Kuzey Kore'yi 'muzip ülkeler' diye nitelemesine de anlam veremiyoruz. ABD ve Avrupa geri kalmış Arap ülkelerinin ortasındaki demokrasi vahası olarak görülen İbrani devletine yardım yağdırıyor.
Kuzey Kore dün Batı'nın uyarılarını görmezden gelerek ve nükleer programını sonlandırmaya ikna olmasını amaçlayan ABD teşviklerini duvara çalarak ikinci nükleer denemesini gerçekleştirdiğinde yaşanan buydu.
Batı'nın Kuzey Kore ve İran'la kurduğu ilişkideki sorun, onlara hak ettikleri saygı egemen ülkeler arasında bulunması gereken eşitlikle bakmamasında saklı. Batı'nın sorunu kendisini başöğretmen, başkalarınıysa uluslararası okulunda öğrenci gibi görmesinde saklı.
Obama değişim getiremeyince...
Fakat bu küstahça bakış açısı daima ters sonuç veriyor; baskı altındaki ülkelerin halklarını liderlerinin etrafında kenetlenmeye ve Kuzey Kore'yle İran'da görüldüğü gibi, nükleer kazanımları ulusal kazanım olarak görmeye sevk ediyor. Bu bakış açısı, iradeleri teşviklerle satın alma girişimine dayanıyor. Emrivaki içeren bu teşvikler gizli rüşvettir.
Kuzey Kore dışişleri, selefinin dış politikasında değişim vaat eden ABD Başkanı Obama'nın politikalarında yeni bir şey göremediğini ifade ediyor. Bu nedenle Kuzey Kore ABD'nin kendisine yönelik düşmanca politikasının sürdüğünü düşünüyor.
Dünyada 'kontrol altına alınmış' birçok ülke Obama'nın vaat ettiği değişimi hissetme noktasında şu ana dek hayal kırıklığına uğradı. Bazıları yeni başkana sözlerini yerine getirme fırsatı verse de, Kuzey Kore ve İran gibi ülkeler başkanlık makamının Obama'ya kampanyasında eşlik eden bütün umutları ve özellikle de dış politikanın değiştirilmesiyle ilgili umudu ortadan kaldırdığına inanıyor. (Katar gazetesi Vatan, 26 Mayıs 2009)
Kaynak: Radikal