'Profesyonel ordu' iyi ama nasıl?

Son günlerde değişik çevreler, değişik nedenlerle "profesyonel ordu" tartışması açıyor. Benim izleyebildiğim kadarıyla, şimdiye dek bu tartışmanın bazı noktalarında belli bir mutabakat sağlanmış durumda. Bunları sırasıyla söyleyecek olursak, en başta Türkiye'deki demokratik gelişmenin asker-siyaset ilişkilerine de yansımasını ve Cumhuriyet tarihimiz boyunca olagelmiş olan askeri vesayet anlayışının ortadan kaldırılmasını saymamız gerekir. 
 
Cumhuriyet tarihimiz boyunca asker-siyaset ilişkilerinde vesayetçi bir anlayışın neden var olduğu ve sürekli demokrasimize gölge ettiği konusunda birçok görüş öne sürülebilir; bitmek tükenmek bilmeyen bir "asker-sivil aydın zümre ya da bürokratik oligarşi" müzakeresi yeniden başlatılabilir. Ben hem bu verimsiz tartışmalardan ciddi biçimde sıkıldım hem de Türklerin tarihsel psikolojisi üzerine yıllardır kafa yoran bir bilim insanı olarak askeri vesayetin doğrudan doğruya askerin kendisinden kaynaklanmadığını, tarihsel koşulların ve toplumsal bilinçaltımızın vesayete çanak tuttuğunu gördüm. Doğrudur; yüksek komuta kademesinin "her şeyi bilen muktedir özne" tavrı takındığını bilmek için, 12 Eylül paşalarının resimlerini görmek yeterlidir. Bana göre bu çok rahatsız edici 12 Eylül paşa tavrının bile kaynağı, askerin kendisi değildir; eğer onlara aslında askerlik dışında pek de bir şey bilmediklerini gösterecek ve her başları sıkıştığında onları göreve çağırmayacak bir sivil irade olsaydı onlar da böyle bilmiş pozlar takınamazlardı. Bu nedenle bürokratik oligarşi tartışmalarının sonlandırılmasını, bir an önce çözüm önerilerinin gündeme getirilmesini talep ediyorum. Sivil irade, askeri vesayetçiliğe gerek duymayacak bir kararlılık ve yüksek organizasyon yeteneği gösterebilse, askerin ve komuta kademesinin vesayetçilikleri ortadan kalktı diye çok üzülüp direneceklerini sanmıyorum. Tam tersine, nihayet gerçekten askerlik yapmaya fırsat bulacaklar, üzerlerinden vesayet beklentisi kalktı diye rahat edeceklerdir diye düşünüyorum. "Profesyonel ordu" tartışmalarını, bu sayede ordu küçülür; silah gücü, polis vs. gibi başka odaklar tarafından paylaşılır ve böylece askeri vesayetin kaldırılması için uygun ortam hazırlanmış olur diye açanlar varsa, bence enerjilerini daha hayırlı işlerde harcamalıdırlar. Askeri vesayet düzeninin güçlü orduyla değil daha ziyade zayıf sivil iradeyle ilişkisi bulunmaktadır; yani sorun çok daha derinlerdedir. Derinlere bakacak cesaretimiz ve bilgi donanımımız olmadığı sürece vesayetçilik, gündemimizden gitmeyecektir. Değişen sadece gündem olacaktır, dün askeri göreve çağıranlar gündem olurken, bugün her türlü kabahati askerin üzerine atanlar gündemdeki yerlerini alacaktır.

"Profesyonel ordu" tartışmalarında mutabakat sağlanmış konulardan bir tanesi de, terör saldırılarına ve suçlarına karşı, savunma anlayışıyla teçhiz edilmiş, belli bir süre sonra askerlik hizmetleri sona erecek düzenli silahlı güçlerle değil de, teröre karşı mücadele amacına matuf, özel örgütlenmiş, profesyonel birliklerle mücadele edilmesinin gerekliliğidir. Gerçekten de bu tez, son otuz yıl içindeki tecrübelerin sürekli olarak kanıtlamasıyla, tüm ülke insanının ortak fikri haline gelecek kadar haklı ve meşrudur. Bu yüzden bir an önce hayata geçirilmesi; düşmanların saldırısına karşı vatan müdafaasına çocuklarını gönderen annelerin-babaların, milletin, evlatlarının terörün alçak saldırılarında şehit düşmesi haberlerini artık duymamalarının sağlanması gerekmektedir.

"Profesyonel ordu" tartışmalarında aynı şekilde teröre karşı uygun silahlarla ve üstün teknolojiyle mücadelenin şart olduğu hususunda da sağlanmış bir mutabakat vardır. Terörün kimi zaman çocukları ve sivil itaatsizlik girişimlerini kendisine siper edinerek saldırdığı durumlarda, sonucun terörün değil toplumun yararına olması için gerekli hukuki ve teknik tedbirlerin alınması da bu husus içinde değerlendirilmelidir. Velhasıl, terörle onun anlayacağı dilden ve mutlaka toplumun çıkarlarını gözeten bir anlayış içinde mücadele edilmesi konusunda bir fikir birliği sağlanmış durumdadır. Silahların, yöntemlerin ve tekniklerin profesyonelleşmesini murat ederek "profesyonel ordu" tartışmasına katılanların, tümüyle haklı oldukları artık ortaya çıkmıştır.

Bu üç husus, mutabakat sağlanan noktalardır ama bir de tartışmanın olanca şiddetiyle sürdüğü ve bırakın fikir birliğini, tarafların birbirlerini bile anlamadıkları bir husus daha var. Bu husus, şu anda yürürlükte olan ordu düzeninin ve zorunlu askere alma sisteminin tümüyle ortadan kaldırılması ve profesyonelliğe dayalı çok daha küçük, yepyeni bir askeri organizasyonun kurulması şeklindeki oldukça radikal bir tezle ilgilidir. Bu tez, o kadar çok şeyi bir anda söylemekte ve tepki uyandırmaktadır ki, "profesyonel ordu" tartışmasında mutabakat sağlanmış olan hususların hayata geçirilmesi bile, bu sayede gecikmektedir. Radikal profesyonel ordu tezleri, amacının tamamen aksi yönde etki göstermekte, askeri alandaki reformları engelleyici bir rol üstlenmektedir. Çünkü "profesyonel ordu"dan söz eden herkes, aslında makul görüşler öne sürdükleri halde, sanki bu radikal tezi dillendiriyor ya da bu tezden yanaymış gibi anlaşılmaktadır. Örneğin ben yukarıda saydığım mutabakat sağlanan hususlarda tamamen "profesyonel ordu" anlayışından yana olduğum halde, şu an yürürlükte olan ordu düzeninin tümüyle tasfiye edilmesi, zorunlu askerliğin kaldırılması, ordunun küçültülmesi gibi tezleri asla savunmuyorum. Savunduklarımı sizinle paylaşmak istiyorum ama öncelikle bildirmeliyim ki, benim şimdi söyleyeceklerim de dahil olmak üzere, "profesyonel ordu" konusundaki tartışmalar devam etmeli, ama tartışmalar mutabakat sağlanan konuların görmezden gelinmesine yol açmamalıdır. Gelelim bizim ordu konusundaki görüşlerimize:
 

Türkiye Cumhuriyeti, demokratik dünyada yerini almak için, tartışmasız biçimde temel insan hak ve hürriyetlerine, en az demokratik dünyadaki kadar riayet etmek zorundadır. Kendimizi demokratik dünyanın bir parçası olarak görüyorsak, hak ve hürriyetlere başka türlü bakamayız. Kaldı ki, insanımızın demokratik dünyadaki insanlardan hiçbir eksikliği yoktur; temel hak ve hürriyetler, zaten insanımızın insan olmaktan kaynaklanan hak ve hürriyetleridir. Bu nedenle tüm devlet düzeni ve askeri anlayış, temel hak ve hürriyetler açısından gözden geçirilmeli, yeniden düzenlenmelidir. Örneğin temel hak ve hürriyetler açısından vicdani ret, hiç değilse çağdaş demokrasilerde kabul gören bir taleptir; hiç kimsenin zorla askere alınamayacağını biz de eninde sonunda kabul etmek durumundayız. Cumhuriyetimiz, bu tür taleplere kulaklarını tıkayamayacağına göre, hukuk sistemimiz, insanların istekleri hilafına, zorla askere alınmalarının önüne geçecek bir düzene kavuşmalıdır. Lakin yurttaşlarını tam bir eşitlik ve adalet çerçevesinde ve gönüllülük esasına dayalı olarak askerlik hizmetine davet etmek, bu hizmeti vermek için eğitmek de devletin hakkıdır. Elbette askerlik hizmeti yükümlülüğünün bin bir yolu vardır, askerlik hizmeti yükümlülüğü yalnızca kıta hizmetiyle ve muharip güçlerde yer almakla sınırlı değildir. Devlet, yurttaşlarına askerlik hizmeti yükümlülüğünü onların isteklerini dikkate alarak biçimlendirecek yolları bulmakla görevlidir ama dileyen yurttaşlarını bu hizmete çağırma yetkisine de sahiptir. Aynı şekilde askerlik hizmeti yükümlülüğü bir kamu görevi olduğu için bu görevi üstlenen insanlar, yaptıkları işin zorluk derecesine göre hizmetlerinin karşılığında ödüllendirilebilirler. Vicdani ret hakkını kullananla, canını toplum yararına tehlikeye atan yurttaş arasında kamu hizmetlerinden yararlanma ve diğer kamusal yükümlülükler açısından bir fark yaratılabilir.

Askerlik hizmeti yükümlülüğünü zorunlu olmaktan çıkarıp gönüllü hale getirmeyi ve askerlik hizmetlerindeki çeşitliliği savunuyorum ama temelde devletin tüm erkek yurttaşlarını, belli bir süre için askerlik hizmeti için çağırmaya devam etmesini istiyorum. "Profesyonel ordu" adı altında, yalnızca bir kısım yurttaşın mesleği haline gelmiş, küçük ama çok yetkin bir askeri örgütlenmeyi çok ama çok sakıncalı buluyorum. Tehlike, yalnızca savaşçı toplumsal psikolojimizde böyle bir profesyonel silahlı zümrenin yol açacağı faşizan sonuçlardan kaynaklanmıyor. Tehlikenin temelini, askerlik hizmetini kamusal yükümlülükler arasından çıkartmakla, toplumsal bünyemizdeki ortak yaşantı ve idealden kaynaklanan birleştirici unsurun yok edilmesi oluşturuyor. Bizim ülkemizde ordu, savunma işlevinin yanı sıra hatta ondan daha çok "sosyalizasyon"un, "milletleşme"nin, "modernleşme"nin temel aktörüdür. Bu farklı etnik kesimlerden mürekkep bir toplum olmamızla ilgili bir durum değildir; ordu, bizatihi Türk etnisitesinden gelen insanların birleşip kaynaşmasını sağlar. Zira Türk etnik kimliği, parçalı ve segmenter bir özellik gösterir; onun bir Türk kimliği altında bir araya gelebilmesi için ilkokul ve ibadethane dışındaki tek yer ordudur. Tartışma olması halinde bu görüşlerimi açmayı sürdüreceğim.

Kaynak: Zaman