Prens Charles 'Gel'di, bizimkiler ne zaman 'Gel'ecek?

 

Batı'dan gelip, bizim duygularımızı okşayan şeyler söyleyenlere hep biraz kuşku ile bakmışızdır. "Hoş sözler mutlaka bir çıkarı maskelemek içindir" hissi uyanmıştır içimizde.

Acaba İngiltere veliaht Prensi Charles'ın, Konya'da söylediği sözlere de böyle mi bakmalı?

Prens Charles Konya'ya geliyor, bir Mevlevi Ayinini eşiyle birlikte izliyor, Mevlana'nın kabrini ziyaret ediyor ve "Doğu ve Batı: Maneviyat Kıssaları" konulu bir konuşma yapıyor.

Konuşmayı okuduğumda ben o kuşkucu hislere kapılmadım.

Aksine, Prens Charles, küresel bir arayışı seslendiriyor ve o arayışa Mevlana dünyasından bir ışık sunmaya çalışıyor, diye düşündüm.

O sözlerin bir kısmını sizlerle paylaşacağım. Ama önce birkaç kelime ile, küresel sancı ve arayışa temas etmek gerekiyor.

Evet, küresel bir sancı var.

Ben ona "İnsan krizi" diyorum.

Hayatın her alanında insanoğlu yere kapaklanıyor: Şiddet var, uyuşturucu var, cinsel savrulma var, ailenin tükenişi var, teknolojideki gelişme, buna karşılık etik değerlerde aşınma var, yani insanoğlu müthiş bir güç kazanıyor ama manevi değer boşluğuna düşüyor...

"Ne olacak bunun sonu?" sorusu, küresel çapta soruluyor.

Bir ruh arayışı...

Bir manevi öz arayışı...

"İnsanlık gerçekte nedir?" sorusunun cevabına yönelik bir arayış...

Bu arayış büyüyor.

Mevlana, Batı'dan en çok okunan insan haline geliyor. Neden?

İngiltere'nin ana muhalefet lideri David Cameron, Müslüman bir aile ile iki günü birlikte geçirdikten sonra "Bizim Batılılar olarak kaybettiğimiz, aileye sadakat gibi, fedakarlık gibi değerler Müslümanlarda var" gibi bir açıklamayı boşuna yapmıyor.

Prens Charles'ın sözleri, neden böyle bir arayışın yansıması olmasın!

Şimdi Prens Charles'ın konuşmasından bazı pasajlar alalım. Ve şu soruyu soralım:

-Acaba Türkiye'de kalp gözü gibi, kalp özü gibi, yürek aklı gibi, varlıkların iç gerçeklikleri gibi konulara kafa yoran kaç siyasetçi, kaç devlet adamı, kaç aydın, kaç sade insan var? Hatta İslam üzerine düşünenlerimiz ne kadar bu alanlara açılabiliyor, bir Kur'an kıssasından evrensel bir hayat ilkesi çıkarabiliyor?

Prens Charles diyor ki:

"-Mevlana'nın eserlerine Batı'da ilgi duyanların sayısının arttığını görmek beni memnun ediyor. Bu kimselerin kendi hayatlarında eksikliğini hissedip Mevlana'da buldukları şeyin ne olduğunu sorgulamaktan kendimi alamıyorum. Bu, hepimizin hissettiği ancak Mevlana'nın son derece iyi aktardığı yüreğimizdeki o özlem olabilir mi?"

Prens Charles diyor ki:

"-Batı yüzyıllarca gerçeğin görünmeyen içselliğini ihmal edip sadece görünen dışsal boyutuyla ilgilendi. Yürek zekâmızı, içgüdüsel niteliklerimizi terk ettiğimiz hissine kapılıyorum. Bize maneviyat kıssaları denen evrensel gerçekleri yüzyıllarca Doğu öğretti. Varlıkların iç gerçekliklerini görmemizi sağlayan şey kalbin özüdür. Yürek aklı bizlere birbirimizi daha iyi tanıyabilmemizin yollarını gösterir"

Prens Charles diyor ki: 

"-Mevlana'ya göre 'Allah'ın insanoğlu için amacı gören bir göz ve anlayan bir kalp bulmaktır.'  Kendimizi bu amaca yeniden adamak ve yenilenen enerji ve çaba ile yeniden bu yola baş koymak için Mevlana'nın ebedi ikametinden daha iyi bir yer olabilir mi?"

Prens Charles diyor ki:

"-İnsanlık iklim değişimi, canlı türlerinin yok olması, sel ve fırtına felaketleri gibi tehlikelerle karşı karşıya. Kalbin gözünü dinlemeyen, dış ve maddi dünyayı tek gerçeklik kabul eden dünya görüşüne sahip olmak bizleri bu tehlikelere karşı tamamen hazırlıksız kılıyor. Teknoloji ve yaratıcılığımız bu tehlikeleri tek başına aşamaz"

Ve Prens Charles diyor ki:

"-Bir İslam âlimi olmamama rağmen Hazreti Muhammed'in hadislerini okuduğumuzda aynı ilkenin geçerli olduğunu görüyoruz: 'Kendisi için istediği bir şeyi mümin kardeşi için de istemedikçe gerçekten iman etmiş olmaz'. Kuran da 'Hani sizler birbirinize düşman idiniz de o Allah gönüllerinizi birleştirmişti ve O'nun nimeti sayesinde kardeş olmuştunuz' demiyor mu?"

"Anlatmaya çalıştığım birbirimize bağlı olduğumuz gerçeği bizlere karşılıklı anlayış sorumluluğu da yüklüyor. Kendimizi, hayatımızda ve diğerlerinin hayatında mukaddes olana adamadan bu anlayışı nasıl sağlayacağız? Dünyadaki inançların ilahi metinleri ile âlimlerin mesnevilerinin bizleri ulaştırmaya çalıştığı nihai son budur."

Ben, bazen, İslam'ın ruhuna doğru yolculuğa çıkmış Batılı devlet adamlarını gördüğümde, kendi devlet adamlarımız adına hayıflanırım.

Neden bizde olmaz?

Neden biz İslam'la ilgili konuları, sadece tehlike" kapsamında gündeme getiririz?

Neden İslam bizim ruhlarımız için derin, eşsiz bir beslenme kaynağı kılınmaz?

Batı'dan bir veliaht prens mi gelmeli bize cebimizde kaybettiğimiz güneşi hatırlatmak için?

Yani şöyle demek yanlış mı olur?

Biz Batı'da arıyoruz uygarlığı?

Batı bizim derin dünyamıza giriyor, insanlığın kaybettiği insanlığı bulmak için...

Mevlana biraz da bize "Ne olursan ol gel" diye seslense değil mi? Bizim içimizde yankılansa Kur'an'ın, Hazreti Peygamber'in sesi...