Dünyada gelişen siyasi olayları doğru yorumlamanın esası kaos teorisine göre düşünmek ve yorumlamaktır. Meydana gelen siyasal gelişmelerin püf noktalarını böylece algı düzeyine çıkarabiliriz. Kaos teorisini bilmeden meydana gelen siyasi gelişmelerin özelliğini anlamak mümkün görünmemektedir.
Kaos teorisi nedir?
Kaos teorisi: Görece birbirinden bağımsız olayların daha geniş bir düzlemde birbirini tamamlayan bütünün parçası olmasıdır. Bir olay başka bir olaydan bağımsız göründüğü halde aslında bütünün bir parçası olarak işlev görüyorsa burada kaostan bahsedilebilir. Olaylar bir zincirin halkası gibi birbirini tamamlayan ve neden sonuç ilişkisi bağlamında kendini ele veren değil; tamamen bağımsız ve farklı olayların dizilişidir. Böylece olaylar birbirinden bağımsız görünerek aralarındaki ilişkiyi göz ardı ettirir.
Fakat küreselleşmenin sağladığı iletişim aygıtı sayesinde meydana gelen siyasi gelişmelerin iç yüzü deşifre edildiğinde daha büyük bir olayın parçası olduğunu derinlemesine bir analiz ile bağını kurabiliriz.
Bu girişi Müslümanların birbirlerinin kanlarını dökme nedenini doğru anlamlandırabilme adına yaptım! Aynı ümmete, aynı peygambere, aynı Kitaba, aynı tarihe, aynı kültüre ve aynı inanca sahip insanların birbirlerini öldürmelerini açıklamak zor olsa gerek! En azından içine sindirmek öyle kolay değil! İman konusu olduğu ise tartışılmaz bir gerçekliktir…
"Bir insanı öldürmek bütün bir insanlığı öldürmek gibidir."
"Kim bir mümini taammüden öldürürse ebedi cehenneme girer"
"Bir müminin malı, kanı ve namusu diğer bir mümin için haramdır"
Böylece bir müminin kanını her hangi bir stratejik ve siyasi nedenle dökmenin şer'i imkânsızlığını görmüş oluyoruz!
Bu kadar açık İslami hükümlere rağmen Müslümanların birbirlerinin kanlarını dökmeyi siyaseten meşru saydıran sebepleri anlamlandırmakta zorlanıyoruz değil mi?
Ama bu bir gerçek!
Irak'ta, Afganistan'da ve şimdi de Filistin'de Müslümanlar birbirlerinin kanlarını dökmektedirler. Bu konuda farklı nedenler ve emperyalist oyunları dile getirebiliriz. Ancak bu durumu değiştirmiyor, maalesef! Sonuçta dökülen kan Müslümanlarındır.
Post Modern yaklaşım hakikat algısını öznele indirgeyerek bireysel yorumun tek gerçeklik makamına çıkmasına yardım etmektedir. Farklı ve birbirinden bağımsız yargılar gibi duran ama geleneksel Müslüman algıyı derinden etkileyen bu yeni yaklaşım; 20. yüzyılın temel paradigmasıdır.
Böl, parçala ve yut!
Bu ilke bütün canlılığını yeni post modern süreçte göstermektedir. Ve kişiyi kendi algısı ile vurmaktadır. Hakikat benim kişisel tecrübemle belirginleşiyor ve bu benim temel doğrum oluyorsa başka hakikat ve doğrulara kapımı kapatmamı engelleyecek meşru bir gerçeklik kalmayacaktır.
Hakikatin parçalanması ve bölünmesi sayesinde göreceliliğin hâkim duruma geçmesi ise ontolojik olarak nesnelliğin idamı olacağı için başkası adına veya başka hakikat görüşleri adına fedakârlık yapmanın meşru zemini kalmayacaktır. Bu meşru zemin kaybı, inanç ve mefkûre birlikteliğini de ortadan kaldırarak siyasi, sosyal ve toplumsal hayatı atomize eder. Bu algı dönüşümü inançta da bir değişimi zorunlu kılar! Artık reel politik adına veya kendi ideolojik yaklaşımlarınızı kabul etmeyen ve sizi güçsüz bıraktığına inandığınız aynı inancı paylaştığınız insanların devre dışı bırakılması zorunlu hale gelerek bu onun ortadan kaldırılmasını gerektirdiğinde de kendi meşruiyet zemininizi sağlayacak, etnik, mezhepsel farklılıklara sığınırsınız.
Bütün bu yaptıklarınızı kendi yararınıza yaptığınızı sanırsınız! Ve bu büyük aldanma basiretinizi bağlar!
Çünkü bütün bunlar size usta işi ince bir işçilikle zihninize işlenmiştir.
Önce ulusçuluk belası ile ümmeti çözdüler. Ulusal devletler ve bunlara ait sınırlar ile coğrafi ayrılıklar inşa edildi. Bu coğrafi ayrılıklar etnik ayrılıklarla desteklenerek 'Müslüman’ız ama biz Türk'üz, Arab'ız, Kürd'üz, Çerkez'iz, vs onlarca belki yüzlerce alt etnik ayrımlar devreye sokuldu. Ümmet coğrafi sınırlar ve etnik yapılar olarak paramparça edildi. Bu yetmedi! Bütün bu ulus devletleri ve etnik yapıları da birbirlerine düşman kılacak argümanlar ile desteklendi. ‘Türkler, Kürtleri sömürüyor’, ‘Osmanlı Arapları sömürmüştü’, ‘Araplar Türkleri arkadan vurdu’ gibi darbı mesellerle ayrılıklar kaşındı ve kaşarlandı.
Şimdi biraz düşünelim: Şii-Sünni, Türk-Kürt, Laik-dindar, Ilımlı-Radikal gibi ayrımlarla ve çatışma alanları ile kimi kime kırdırıyorlar?
Emperyalist güçler kendi aralarında İslam coğrafyasını bölüşmüş ve kimin payına kimler düşmüşse onları yedeklerine alarak diğer gücün payına düşen ile dindaşları birbiri üzerine saldırmakta bir beis görmemekte ve bunu çoğu zaman bir iktidar şehveti eşliğinde acımasızca yapmaktadır.
Bırakın bir camiyi bombalamayı, herhangi bir kilise ve havraya dokunmayı yasaklayan bu dinin müntesiplerine ne olmuş ki habire cami bombalıyorlar!
Bu durumu meşrulaştıran algıyı bir kez daha dikkatle düşünmeliyiz! Biz birbirimizi öldürdüğümüzde bu kime yaramakta ve bize kazancı ne olmaktadır. Cehennemi kazandırmaktan başka!
Irak ve Filistin topraklarında gittikçe artan Müslüman kanının akıtılmasına bir Müslüman olarak dayanamıyorum. Özellikle Filistin'de kendini silahların önüne atan halkın bu duyarlılığı sorunun hangi aşamaya çıktığını göstermesi açısından çok önemli bir göstergedir.
Ümmetin bir parçası olan kardeşlerimize yönelttiğimiz her silah geleceğimizin işgal altında kalmasına zemin hazırlamaktan başka bir işlevi olmayacaktır.
O zaman hain kimdir?
Emperyalistlerin dümen suyuna girmiş ve Müslümanlara yönelttiği silahı tutan Müslüman mıdır? Yoksa kendi düşmanını parçalayarak birini diğerine karşı kullanan mıdır?
Bence birincisidir!
Diğeri zaten kendi üzerine düşeni yapmaktadır. Eğer ortada bir düşmanlık varsa bu düşmanlığın gereği olarak elinizden geleni yapmak durumunda kalırsınız! Ancak Müslüman olduğunuzu belirterek bir Müslüman'ı taammüden öldürürseniz eğer hainlik vasfını da kazanmış olursunuz!
Post Modern algı Batı'nın Müslüman aklını ‘yapı bozumuna’ uğratarak köleleştirme girişimidir. Fakat Müslüman aydınların ve önderlerin bu durumu tam olarak kavrayamadıklarını görmenin derin hüznü içindeyim. Özellikle politik oyunların figüratif rollerine o kadar kendilerini kaptırmışlar ki, basiretlerinin bağlandığını da anlayamamaktadırlar...
Müslüman kanının akmasının durmasının temel şartı: Ümmet şuurunu bir kez daha derin bir şekilde Müslümanların kavramasıdır. Lehvü’l Hadis’i izleme yerine Ehsenü’l Hadis’i takip ederek bir çıkış kapısı bulunabilir…
‘Yavuz hırsız ev sahibini bastırır’ özdeyişini hatırlatanlara şunu ifade etmekten çekinmemek gerekir! Hırsızın suçu müsellemde ev sahibinin suçunu kim itiraf edecek?