Papadopulos sonrasına hazırlık...


 
 
2008, Kıbrıs konusunda müzakerelerin başlayacağı, hızlı pazarlıkların yapılacağı, perde arkasında kulis faaliyetlerinin yoğun geçeceği ve Türkiye-AB müzakerelerinde Kıbrıs konusunun, "Meçhul Asker" abidesi benzeri "Meçhul Engel" abidesi gibi duracağı bir yıl olacak gözüküyor.  
 
İnsanlarımız arasında yaygın bir söylem var; "Fala inanma ama falsız da yaşama". Tam olarak dile getirememiş olabilirim ama bu cümlenin içeriğine benzer bir mana taşıdığına eminim söz konusu deyimin.

Kahve içmem. Bu nedenle fal baktıramadığım için de falla aram pek de iyi değil. Ama siyasi falcılık yapmaya da bayılıyorum. Adeta genlerime kadar işlemiş. Genetik bilimciler açısından bu sözlerim yanlış ama olsun. Önemli olan, ne demek istediğimi okuyucularıma anlatabilmem.

2007 yılı, Kıbrıs sorununun çözümü veya geleceğinin belirlenmesi açısından tam bir "hiç" olarak geçti. Karşılıklı suçlamalar, İngiltere-Türkiye İşbirliği Protokolü ve 5 Eylül görüşmesinden öteye dikkate değer herhangi bir gelişme olmadı.

Papadopulos'un, Makarios'un 1960'lı yıllardaki politikasını benimsemesi ve bunu büyük bir sadakatle sürdürmesi nedeni ile Kıbrıs sorunu 2004 yılının 24 Nisan'ında çözüme çok yaklaşmışken, tekrar siyasetin çıkmaz sokaklarına geri döndü.

Makarios'un 1960'lı yılların başındaki politikası, Kıbrıs Cumhuriyeti'ni Enosis'e bir sıçrama tahtası yapmaktı ve bu nedenle de Londra'da Kıbrıs Cumhuriyeti'ni kuran antlaşmalara imzayı kerhen yani göstermelik atmıştı.

Enosis'e zemin oluşturmak için 3 yıl hazırlık yapan Makarios, 1963'te başlattığı Kıbrıslı Türkleri sindirmek ve Anayasa'daki Türklerin lehine olan 13 maddeyi iptal etmek harekâtı başarısızlıkla sonuçlanınca, 1968 yılında taktik değiştirdi ve "arzulanan değil mümkün olan çözüm" stratejisini benimseyerek, Kıbrıs sorununa "uzun vadeli çözüm" stratejisini yürürlüğe koydu.

Makarios'un uzun vadeli çözüm stratejisi, "Artık hükümet bizim tekelimizdedir. Türk bakan ve milletvekilleri yok. Anayasa ile Türklere verilen haklar da yok. Kıb­rıslı Türkleri, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin %3 büyüklüğündeki açık hava hapishanelerinde yaşamaya mahkûm ettik. Kıbrıs Cum­huriyeti biziz. Böyle devam edersek ve baş­kalarının bize dayatmaya çalıştığı "siyasal eşitliğe dayalı çözümleri" bir şekilde engelleyip Kıbrıs sorununun çözülmesine mani olabilirsek, hayallerimizi gerçekleştirebilecek olanaklara bir gün kavuşabiliriz. Bu mücadelemizin sonunda ya Türkiye'nin en zayıf bir anında Yunanistan'a ilhak olup Enosis ülkümüzü gerçekleştireceğiz ya da en kötü seçenek olarak Kıbrıslı Türklerin azınlık olacağı bir Kıbrıs Rum devletine sahip olacağız" kuramı üzerine inşa edilmişti.

1968'de bu yeni stratejisini yürürlüğe koyan Makarios, Kıbrıslı Türklere uygulanan ambargoyu ve insanlık dışı kısıtlamaları kaldırmış, yurtdışına bir daha geri dönmemek üzere göç etmek isteyen Kıbrıslı Türklere de her tür olanağı sağlamaya başlamıştı.

Makarios'un bu uzun vadeli stratejisi, hiç beklemediği bir anda Yunanistan'daki Cunta tarafından 1974 yılında bozulmuş ve ters yüz edilmişti.

Somut bir gelişme mümkün mü?

Papadopulos'un selefi Glafkos Klerides, Makarios'un "arzulanan değil mümkün olan çözüm" stratejisini benimsemiş ve seçilir seçilmez de uygulamaya koymuştur. Bu nedenle de Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti, Klerides döneminde Enosis yolunda uğraş vermek yerine AB'ye girmek başarısını göstermiştir.

Beyni 1960'lı yılların felsefesine ve stratejisine takılı kalmış olan Papadopulos cumhurbaşkanı seçildiği 2002 yılında Klerides'in çizdiği yoldan ayrılmış ve Makarios'un "Ya Türkiye'nin en zayıf bir anında Yunanistan'a ilhak olup Enosis ülkümüzü gerçekleştireceğiz ya da en kötü seçenek olarak Kıbrıslı Türklerin azınlık olacağı bir Kıbrıs Rum devletine sahip olacağız" kuramını benimseyerek çalışmalarını bu stratejinin üzerine inşa etmiştir.

Papadopulos'un kitabında "Türklerle siyasi eşitliğe dayalı ortak bir Kıbrıs devleti kurmak" yaklaşımı yoktur. Bu nedenle 24 Nisan 2004 Annan Planı referandumunda temsil ettiği Rum halkına %76 oranında "hayır" dedirtmiştir. O günlerde başta Klerides olsaydı, Rumların oyları çok büyük bir olasılıkla, Papadopulos ile Klerides arasındaki strateji farkı nedeni ile "evet" yönünde çıkacaktı.

2008 yılında, özellikle de cumhurbaşkanlığı seçimleri nedeni ile yer değiştiren politik taşlar yerlerine oturduktan sonra, yani mart ayı sonrasında zemini Annan Planı olan ama adı farklı bir planın masaya konacağı, benim açtığım falda ortaya çıkıverdi.

Aynı falda, bu sefer, global politikayı yöneten ülkelerin Kıbrıslı Rumların 24 Nisan 2004 tarihinde yapılan Annan Planı referandumunda "hayır" demeleri nedeni ile yedikleri kazığı, Rumların AB'ye girmek uğruna verdikleri "yalan söz"ü ve Papadopulos'un "Üniter Rum devleti" kurmak rüyaları uğruna kendilerinin ortaya koyduğu Kıbrıs politikasını bozmasını hiç unutmadıkları kesin.

Bir daha Papadopulos'un oyununa gelmemek için tedbirlerini şimdiden alıyorlar.

Birinci adımları Papadopulos'a seçimleri kaybettirmek olacak. Basit bir yöntem uygulayacaklar ve Papadopulos'un son anda kullanmak üzere sıkı sıkıya sakladığı "Lokmacı barikatı" konusunun Papadopulos'un aleyhine olacak şekilde gelişmesini sağlayacaklar veya Kıbrıslı Türklere uygulanan izolasyonların ve ambargoların kaldırılması, KKTC'deki üniversitelerin Bologna süreci içine alınması veya direkt ticaretin yapılması süreçlerinin başlatılması gibi benzeri bir konuyu, Papadopulos'un Rum seçmen nazarındaki saygınlığını sarsacak şekilde Kıbrıslı Türklerin lehine sonuçlandıracaklar.

Zaten geçmiş dönemde Papadopulos'un başkanı olduğu DIKO oylarından biraz çalacak ve DIKO oylarını bölecek olan eski DIKO'lu Matsakis'in de cumhurbaşkanlığına adaylığını koyacak olması bir tesadüf değil. Her ne kadar kesin adaylık başvuruları 18 Ocak'ta bitecek olmasına ve adayların kimler olacağının kesin olarak belli olmamasına rağmen, kesin olan, Papadopulos'un kaybedeceğidir. Bu sefer Polycarpos Yorgadjis'ten çaldığı ve Kıbrıs'ın en zengin ailesinin kızı olan karısı Fotini Papadopulou'nun da paraları seçimleri kazanmasına yetmeyecek.

Baktığım falda biraz puslu çıktı ama 47 gün evvelsinden, seçimleri Hristofyas'ın kazanacağı ve hükümeti de AKEL-DISY koalisyonu kuracakmış gibi gözüküyor. AKEL, kuruluşundan 67 yıl sonra ilk defa cumhurbaşkanlığını kazanmış olacak.

Kazanmaya kazanacak ama ertesi gün de "Barış Görüşmeleri Masasına" oturacak. DISY'nin baskıları ve yıllardır savunduğu federasyon tezi de başına bela olacak.

Hristofyas'ın federasyon kavramında, siyasi eşitlik var ama Türklerin yönetimde ortak olması kavramı yok, Türk askeri de yok, Anavatan'dan gelen kardeşlerimiz de yok. Nasıl bir federasyon olacak ve biz Kıbrıslı Türkler bu federal yapının neresinde "Eşit haklara sahip ortak" olacağız onu da anlamak mümkün değil.

2008 yılı Kıbrıs konusunda müzakerelerin başlayacağı, hızlı pazarlıkların yapılacağı, perde arkasında kulis faaliyetlerinin yoğun geçeceği ve Türkiye-AB müzakerelerinde Kıbrıs konusunun, "Meçhul Asker" abidesi benzeri "Meçhul Engel" abidesi gibi duracağı gözüküyor.
 
Kaynak: Zaman