Umdesi çöktü aşkın öyle usul ve ahraz, koptu merâre
Koptu mihverinde çakılı nazlı süreyya, leyâle küs faraza isyan
Kudretini tutuşturan bir intikam zevkiyle rakkas
Azgın alazda heyulâ, helâk içinde Yezdan
Serâpa enkaz yer-sema, serâpa maraz
Kaydı şiraze.
Geçti hengâmı aşkın sustu beyyine
Her söz nâhak ve yalan
Çengi-zılgıt halaylarla kovuldu sahyun elçileri,
Resm-i merârettir son yemek mizanseni tapınak tavanlarında
Sûreti hâre hâre rahman nakışlı kadın, bakışları Meryemî
Arşa asılı sesiyle müphem bir ilenci mırıldadı durmadan
Son sözünü söyledi mushaf
Düştü dibâce.
Lâl u melûl döndü Hudâ makamından çılgın duası aşkın
Kapandı bâb-ı sema, eller duaya kalktıkça vahyoldu "tebbet yedâ"
Hükm-i Hudâya boynunu büküp, esrarına karıştı paltosu pembe kadın
Ahd ü emâna mahkûm, kalbi şehre emanet esatir şövalyesi
Yürüdü karanlık mâbedine, mâtemî adımları meçhule feda
Çakmadı miras bakışlardan sakladığı şerâre
Söndü mahya, karardı hâle
Tutuştu gece.
Koynunda mülteci güneşler saklayan Settâr, geceyi libas kıldı
Soyundu renklerinden paltosu pembe kadın, karanlığa çakıldı
Not: Yurtdışında bulunduğu için yazısını gönderemeyen yazarımızın bu şiiri Lamure dergisinin 2006 yılı Ağustos sayısından alıntılanmıştır.