Pakistan'ın yürüttüğü Amerikan savaşı tam bir iflas

Abid Mustafa

Rezil Zerdari, sadaka tasını alıp BM Genel Kurulu yıllık toplantısına gitti ve İslam'a karşı savaşında, dünya uluslarından daha fazla para dilendi.

BM'e yaptığı hac yolculuğunda Pakistan Vâlisi Richard Holbrooke'la görüştü ve Koalisyon Destek Fonu'ndan (CSF) 1.6 milyar dolarlık henüz ödenmemiş meblağı istirham etti. Bu para usûlünce Pakistan'a ait fakat Amerika bu üç kuruşluk miktarı bile artık güvenmediği "dostuna" vermekte isteksiz. Gerçek şu ki Amerika ekonomik yardım olarak vaadettiği milyarlarca doları serbest bırakmayı her geçen gün daha da zorlaştırıyor.

Nazar değen Biden-Lugar ve Yeniden İnşa Fırsat Bölgeleri (ROZ) tasarıları vakti zamanında Amerikalı yetkililerce Amerika'nın Pakistan'a karşı sorumluluğunun göstergesi olarak işaret edilmişti ama bugün Kongre'nin sağlam direnişiyle yüz yüze. Eğer gün yüzünü görmeyi becerebilirlerse, her iki tasarının Pakistan egemenliğini hükümsüz kılacak ilave şartlar içermesi kuvvetle muhtemeldir. Geçmişte Müşerref'in Pakistan'ın aldığı ekonomik yardımları Hindistan'a karşı kullanabileceği şeklinde vakitlice yaptığı yorumlar, problemi daha da azdırmaktadır. Pakistan'ı tahrip etmek isteyenlere ilave cephane sağlıyor – içlerinden bazıları, ABD himâyesinde, Pakistan kasalarına giren dolarları izleyecek bir kurumun tesis edilmesini savunuyorlar.

Amerika'nın Koalisyon Destek Fonu'ndan ödeme yapmama yahut yeni ekonomik yardım paketlerinin onaylanmasını erteleme gayretine rağmen, Zerdari ve Kiyani, Müslüman kanını akıtma ve Pakistan'ın İslam'a karşı yürüttüğü savaşı yeni bir seviyeye taşıma karşılığında ya çok az yahut hiç para alamama ihtimalinden korkmuşa benzemiyorlar. Pakistan sivil ve askeri liderlerinin sergilediği kayıtsızlığın çapı, Amerika'nın Afganistan'daki haçlı savaşını sürdürmek için Obama'nın elindeki diğer seçenekleri açık açık konuşmalarını teşvik etti. Kamuoyunda yeni Afgan stratejisi hakkında yapılan tartışmalarda, Amerikalı yetkililerin iki ülke arasındaki ilişkileri tanımlamak için "her daim dost" addettikleri Pakistan hor ve hâkir görülüyor. Amerikan medyası, Obama'nın daha geçen bahar ayında açıkladığı kapsamlı isyan bastırma stratejisinden odağı daha dar terörle mücadele operasyonlarına kayabileceği haberleriyle dolu. Üst düzey iki Beyaz Saray yetkilisine atıf yapan haberler, el Kaide'ye karşı yeni savaşın, insansız uçaklarla Pakistan'daki terörist sığınıklarına daha fazla füze saldırısına yol açabileceğini bildiriyor.

Amerika'nın İslam'a karşı sürdürdüğü savaşa sekiz yıldır cömert yardım sağlamanın karşılığında Pakistan'ın eline hiçbir şey geçmedi. Tam aksine, bu desteğin bedeli çok yüksek. Pakistan'ın batı sınırlarını istikrarsızlaştırdı, iki eyâlet'te ayaklanmaları ateşledi, doğu sınırındaki muhasım düşmanı güçlendirdi, Keşmir davasını terk etmeyle sonuçlandı, 3 milyon Pakistanlı'yı mülteci durumuna düşürdü, Pakistan'ın nükleer varlıklarının etkinliğini tehlikeye attı ve Pakistan ekonomisini mahvetti. Maddi bakımdan topyekûn bir kayıp.

Bu gerçeklere karşı ihmalkâr Pakistan liderliği ise yine de Amerika'ya dostluk elini uzatmayı sürdürüyor. Acaba savaşı hangi standartlara göre değerlendiriyorlar? Çok açıktır ki Pakistan liderliği İslami ölçütü seküler olanla takas etmiştir. Ancak bu standartla bile Amerika'nın İslam'a karşı savaşında ısrar etme mantığını anlamak mümkün olmasa gerek. Afgan savaşını değerlendirirken aynı seküler standartları kullanan batılı ülkeler, savaşın kaybedildiğini söylüyor ve kendilerini Afganistan'dan koparmak için yol bakıyorlar. General McChrystal'in Afganistan raporunda bu hususun altı çizilmiştir. Şöyle diyordu: "Bu savaşı kazanacak olan maddi kaynaklar değil fakat kaynakların yetersizliği savaşın kaybedilmesine yol açabilecektir." Gerçekten amansız bir değerlendirme ve yeryüzündeki en büyük süpergücün çapulcu savaşçıları mağlup edemeyebileceğini söylemektedir.

Dolayısıyla da seküler bakış açısına göre – başarı ve başarısızlığı değerlendirmede tüm uluslar fiilen bu bakışı kullanmaktadırlar – Afganistan'daki savaş, maddi bakımlardan, vermeye değmez bir savaştır. Bilhassa da Pakistan için doğrudur bu. Pakistan'ın savaştan alacağı maddi hisse hayli olumsuzdur. Fakat bazı bayağı nedenlerden dolayı, ülkenin liderliği kasıtlı olarak gerçekliği görmezden gelmekte ve Pakistan'ı korumak adına terörle savaş mantrasını tekrarlayıp durmaktadır. Bu anlatı, hiçbir yerde Pakistan ordusunda olduğundan daha fazla güçlü değildir. Fakat savaşın keskin gerçekçiliği Amerika'yı savunmasızlığa mâruz bıraktıkça ve bölgede çöküş sinyalleri verdikçe, subaylar arasında albenisini gittikçe kaybeden bir anlatı bu. Böylesi bir zeminde, cephedeki ufacık kazanımlar, Pakistan desteğini çektiği takdirde Amerika ülkeyi un ufak eder iddiasıyla kıyaslanıp sonuç çıkartılamaz.

Pakistan ordusundaki çokları – Amerika sayesinde – Afganistan'da Sovyetlere karşı yapılan savaş sırasında radikalleştirildiler ve hayata seküler bakışı bir kenara atıp, başarı ve başarısızlığın ölçütü olarak İslami bakış açısını benimsediler. Câri gerçekliğin ve İslami bakış açısının bir bileşimi, orduyla sınırlı olmayan, tüm Pakistan'da ve İslam dünyasında gittikçe daha fazla görülen yeni bir fenomen üretti. Bu yeni fenomenin taraftarları, câri gerçekliğe ve İslami inançların kuvvetine bakınca, Amerika'nın Afganistan'dan ve İslam dünyasından kovulabileceğine inanmaktadır. Onlar nezdinde de başarı ve başarısızlığın maddi tezahürleri vardır elbette ama onlar daha ziyâde mânevi kaygılarla hareket etmektedirler.

Bu ise, yeni fenomenin taraftarlarını kolları sıvayıp seküler standartlara yazılanların nazarında imkansız görünen projelere ve eylemlere teşvik etmektedir. Halifeliğin yeniden tesisi sekülerler nazarında hayalperestlik iken, müslümanlar nazarında yerine iade edilmeyi bekleyen bir mükellefiyet'tir. Bugünün sekülerleri kavramakta zorluk çekmekte ve kendilerini tıpkı selefleri gibi aynı soruyu sorarken bulmaktalar: En nihayetinde başarı ve başarısızlığı mânevi terimlerle ölçen böyle bir fenomene yazılmış insanları nasıl durdurursunuz?

Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı