Pakistan Sorunu: Tarih kendini tekrarlayacak mı?
Ocak 2002'de ABD Başkan Bush Irak, İran ve Kuzey Kore'yi "teröre karşı küresel savaş"ında--'şer ekseni' olarak bilinen-- ilk hedefleri olarak adlandırdığında çok az kişi bir ihmali farketti. Pakistan listede yoktu.
Bize, hedefe oturtulan ülkelerin kitle imha silahlarının peşinde olduğu söylendi. Gerçekte ise Irak ve İran, İsrail'in tutkularını engelledikleri ve petrole sahip oldukları için hedeflenmişlerdi.
Pakistan petrol konusunda şansız olmasına rağmen Amerikan ve İsrail kızgınlığının bir hedefi olarak daha güçlü argümanlar verebilir. Pakistan nükleer silahlara sahip tek İslam ülkesi, bir nükleer üretici, Taliban'ın en önemli koruyucusu ve Keşmir'deki savaşçıların bir sponsorudur.
Peki, ABD Pakistan'ı niçin hedefe oturtmadı?
Altı yıl sonra bile bu soru iki nedenden dolayı anlamsız değildir. Irak direnişi tarafından hızı kesildikten sonra ABD'nin İran ile savaş planları yeniden yapılmaya başlandı. Eğer İran böyle çekici bir hedefse Pakistan'a neden bir kaç atış yapılmasın ki?
Dahası Afganistan'daki bozgunlarından sonra 'radikal' Müslüman grupları Quetta ve Karaçi'de olduğu kadar Pakistan'ın kuzey bölgelerinde güvenli cennetler buldu. Daha kötüsü geçen Temmuz'da Pakistan'ın başkentinde Taliban devlet otoritesine meydan okudu.
Buna rağmen Washington veya Tel Aviv'de Pakistan'ın 'şer ekseni"ne eklenmesiyle ilgili çok az şey söylendi. Bu Pakistan'ın paradoksudur.
Bu basit bir açıklaması olan bir paradokstur. Pakistan'da ABD rejimi değiştirmeden rejim değişikliğini etkiledi. 11 Eylül saldırılarının hemen ertesinde ABD, Pakistan ordusunun Müslüman radikallere karşı savaş başlatmasını tasarladı. ABD bir ordu kazandı: ve Pakistan ordusunun diktatörleri uzun bir zaman kazandılar.
Fakat Pakistan ordusu Taliban ve el-Kaide'ye karşı söz verdiği savaşı başarabilir mi? İlk başta başarılı oluyor gibi göründü. General Müşerref, ABD'ye teslim edilen radikallerin karşılığında 50 milyon dolar almakla övündü.
Bu kayıplar yine de radikalleri tekrar bir araya gelmekten caydıramadı ve çok geçmeden Pakistan'daki üslerinden Afganistan'daki NATO üslerine saldırdı. NATO kayıpları artarken ABD, Pakistan üzerindeki baskısını arttırdı. Ve Ağustos 2004'le birlikte; Pakistan, Afganistan ile olan sınırını korumak için 100,000 asker konuşlandırdı.
Radikaller bu sefer Pakistan askerlerini hedef almaya başladı. Eylül 2006'da kayıplarının artması karşısında Pakistan, Taliban'ın Pakistan'daki üslerinden saldırı gerçekleştirmeyeceği sözü karşılığında askerlerini Veziristan'dan çekti. Bu mümkün görünmeyen bir ateşkesti.
Realite de ise Taliban Veziristan'ı 'özgürleştirdi'.
ABD bu ateşkesten rahatsız oldu. Tabiî ki iyi bir nedeni vardı: Afganistan'daki Taliban saldırıları ateşkesten sonra artmaya başladı. O zamandan beri ABD kuzey sınırları boyunca bulunan üslerin dışında operasyon gerçekleştiren radikalleri bulması için Pakistan üzerindeki baskısını arttırdı.
8 Ekim tarihli Newsweek'e göre Pentagon, General Müşerref'ten şimdi "Pakistan ordusunun çoğunu ayaklanma karşıtı bir güce dönüştürmesini, el-Kaide ve onun Afgan sınırı boyunca yerleşen radikal destekçileriyle savaşması için eğitmesini ve techizatlandırmasını" istiyor.
Ayaklanma karşıtı bu Latin Amerikan yaklaşımı Pakistan'da çalışmayacak gibi görünüyor. Onların askeri cuntaları, elitler ve orta sınıf arasında sağlam bir şekilde kök salmıştı, solcu isyancılardan --çoğunluğu Amerindian ve Mestizo olan-- hem ırk hem de sınıf olarak ayrı idiler. Latin Amerika'da düşmanlıklar arasındaki sınır çok sağlam bir şekilde çizilmişti.
Pakistan'da isyancılar Müslüman milliyetçilerdir. Çoğunlukla Peştun köylülerinden oluşmaktadırlar fakat köylüler arasında olduğu kadar Pakistan'ın her yerinden orta sınıf arasında da çok geniş bir desteğe sahipler.
Öte yandan Pakistan ordusunun dörtte biri Peştun'dur; orta ve düşük rütbeli yetkililer çoğunlukla kök ve yaklaşım olarak Peştun'dur. Sadece ordunun üst düzey subayları elitlerle birlikte tanımlanıyorlar.
Pakistan'da muhalif gruplar arasındaki sınır Latin Amerika'da olduğu gibi sert bir biçimde çizilmemiştir. Bir sonuç olarak, Pakistan ordusu insanlarına karşı savaşı tırmandırırken bu sınır değişiyor, askeri elitin destek üsleri daralıyor.
Eğer ABD'nin ilham ettiği isyan karşıtlığının arkasındaki bu dinamik değiştirilmezse Pakistan elitlerinin Müslüman ulusalcılara karşı Amerikan savaşına uzun süre devam etmeleri olası değildir.
Son gelişmeler bu tahmini doğrulamaktadır. Ordu saldırganlığını arttırırken itibarı sert bir şekilde düşüyor. Yüzlerce asker teslim oldu veya teslim olmaktan çokta farklı olmayan bir şekilde taraf değiştirdi. General Müşerref, Benazir Butto'ya karşı açılmış yolsuzluk davalarını onun partisine yaranmak için feshetti; fakat bu onun partisinin duruşunu aşındırdı.
Bu iç savaş nasıl biter? Bir senaryoya göre, bir Müslüman ulusalcılar ittifakı--savaşçıların, onların ordu ve sivil toplum içindeki müttefiklerinin--kendi rejim değişikliklerini uygulamaya geçirip, İslami bir Pakistan yaratacaktır.
Bu iç savaşı bitirecektir fakat Pakistan'ın sorunlarını bitiremeyecektir. ABD ve İsrail hemen çok farklı bir değişikliği hayata geçirmek için şirretlik yapacaklardır: gizli operasyonlar, hava saldırıları, istilalar ve iç savaşlar üzerinden bu isteklerini gerçekleştirmeye uğraşacaklardır.
Bütün bunlar olurken ABD, İran'a karşı bir savaş başlatma kararı alabilir. Ancak böylesi bir gelişme Pakistan'daki İslamcıların yönetimi devralmaları için bir zaman çizelgesi verebilir. ABD ve İsrail; Lübnan'dan Pakistan'a belki de ötesine kuzeye ve doğuya uzanan İslamcı bir kavisle önemli savaşta olacaklardır.
Bu neo-conların savundukları ve ilerletmek için çok çalıştıkları 'medeniyetler savaşı" mıdır? Geçen yüzyıl boyunca iki önemli savaşı başlatan milletler sonunda onlardan pişman oldular. Tarihin kendini tekerrür ettirmesi olası mıdır?
Bir kez başladıklarında savaşların nasıl sonuçlanacağı her zaman bilinmez. Almanya, İtalya ve Japonya bu dersi acı bir şekilde öğrendiler. Biraz hikmetle ABD ve İsrail, tarihin savaşçı milletlerinin hatalarından bu dersi kolay bir şekilde öğrenebilirler. Şu an bile bu dersi almak ve bütün taraflara felaket vaad eden önemli bir savaştan kaçınmak için geç olmayabilir.
Bu makale Ali Karakuş tarafından Dünya Bülteni için tercüme edilmiştir.