Özgürlükler rejimine hasret

Meclis'in dün kabul ettiği Anayasa değişikliklerinin Türkiye'de özgürlükler rejimini pekiştirip pekiştirmeyeceğini, daha doğrudan söyleyecek olursak türbanı serbest bırakmaya yetip yetmeyeceğini çok değil en fazla birkaç hafta içinde göreceğiz.

Eğer bu değişiklik üniversitede başörtüsünü serbest bırakmaya yetiyorsa, elbette bunun tartışmaları, hatta siyasi kavgaları da olacaktır ve hatta bu kavgalar çok keskin noktalara, rejim sıkıntılarına kadar bile uzanabilecektir ama sonuçta yıllarımızı yiyen üniversitede başörtüsü sorunu ortadan kalkmış olacaktır.

Ama dün de yazmaya çalıştım, benim Anayasa değişikliklerinin sorunu çözmeye yeteceğinden çok ciddi şüphelerim var. Kaldı ki yetersiz bile olsa Anayasa değişikliklerinin Anayasa Mahkemesi'nden vize alıp almayacağını da henüz bilmiyoruz.

Dediğim gibi sorun çözülürse ne âlâ ama ya çözümsüz kalırsa, ya bu değişiklikler iptal olur veya değişiklikler yürürlüğe girse bile sorunu çözmeye yetmezse ne olacak? Ortadaki 411 milletvekilinden oluşan net çözüm iradesi kendi isteğinin gerçekleşmesi için ne yapacak?

İki ihtimal var: 1. Anayasa Mahkemesi değişiklikleri iptal eder; 2. Değişiklikler yürürlüğe girse dahi önce üniversite yönetimleri, ardından da Danıştay bu değişikliğin çözüme yetmeyeceğini söyler ve türban yasak kalmaya devam eder.

Teker teker gidelim...
1. Anayasa Mahkemesi değişiklikleri iptal edecek olursa, dün değişikliğe oy veren 411 milletvekili adına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve MHP lideri Devlet Bahçeli'nin ne tepki vereceğini beklemek gerekir.

Tepkiler Anayasa Mahkemesi ile çatışma yönünde mi olur, mahkemenin kararını beğenmese bile benimseme yönünde mi olur? Eğer birincisi olursa, çıkacak olan kriz derinleşir. Giderek rejimle ciddi bir kavga görüntüsü ortaya çıkar. Buradan iki partinin de sonunda zararlı çıkması kuvvetli olasılık olur. Yok ikinci türden bir tepki benimsenirse, çıkacak
olan krizin yatıştırılması tercih ediliyor demektir.

2. Değişiklikler Anayasa Mahkemesi'nden vize alır ama rektörler yeni Anayasa metninin türbanı serbest bırakmaya yetmediğini söyleyip uygulamalarını değiştirmezler. Bunun üzerine okula başörtülü gelmekte ısrar eden ve bu yüzden disiplin cezası alan en azından bir öğrenci konuyu İdare Mahkemesi'ne taşır. Dava oradan en sonunda Danıştay'a kadar gelir ve Danıştay rektörlerin kararını, yani türbanla ilgili yasağın sürmesini uygun bulur.

O zaman da yine gözler Recep Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli'ye dönecektir. Acaba bu iki lider yeni durumu nasıl yorumlayacak, nasıl bir tepki verecektir.

Olası tepkilerden biri, yeniden Anayasa değişikliğine kalkışmak, bu kez dolaylı yoldan değil de laiklik ilkesinin nasıl yorumlanması gerektiğini doğrudan Anayasa'ya yazmak bir hareket tarzı olarak belirlenebilir. Bu bizi bugün bulunduğumuzdan da daha derin bir laiklik tartışmasının içine çeker.

Bir başka olası hareket tarzı, Anayasa ya da yasalara hiç dokunmadan, konuyu yeni yapılacak 'sivil' anayasa ile çözme girişimi olabilir. Bu durumda AKP-MHP ittifakı derinleşir, neredeyse bir koalisyona dönüşür, yeni anayasa da bu iki partinin anayasası olur.

Toplumda gerginlik ve bölünmüşlük hali derinleşir, ülkedeki kavga türbanı, hatta laikliği de aşıp başka bir şeyin kavgası haline gelebilir.
***
Çok mu karanlık senaryolar çiziyorum? Korkarım öyle.
Oysa bunların hiçbirine ihtiyaç olmayabilirdi. Çünkü başörtüsü dahil sorunlarımızın çözümünün anahtarı, Türkiye'ye özgürlükler rejimini getirme çabasında gizli.

Bu çaba, içlerinden en azından birinin özgürlüklerle uzak yakın ilgisi olmadığını bildiğimiz iki partinin uzlaşması yerine daha geniş bir sosyal ittifakla yürütülseydi, başarılı olma şansı çok daha yüksek olurdu.

Özgürlükler rejiminin bir bütün olduğu akla getirilebilmiş olsaydı, kısıtlanmış konulardan sadece bir tanesi diğerlerinden ayrılıp tek başına bir kavga konusu haline getirilmezdi.

Türban çözülse de çözülmese de özgürlüklere hasret bir ülke olmaya devam edecek ve keşke türban sorununun çözümü de bu topyekûn özgürlük hedefinin içinde aransaydı...
Çok mu geç? Hayır değil.
Hâlâ bu noktadan dönmek mümkün bence.