Düşünce; özgür ülkenin kutsal ışığıdır.
Düşünce, zekâ, akıl ve bilinç gibi ‘ruhi olgular’ ile insanı ve hayatı anlama ve yorumlama çabasıdır. Düşünsel farklılıklar insanı ve hayatı anlamanın zengin mirası olarak değer kazanmalıdır. Praxis (eylemlilik-hareket) karşısında biçemden neşet eden farklı yorumlar düşünsel farklılıkları meydana getirir.
İnsanı ve hayatı anlama ve yorumlama, bilgi ile olur. Bilgiyi dışlayan bütün yaklaşımlar hayatı ve insanı ıskalar! Bilgi üzerine titreyen, yüreğinin derinliklerinde ona mutena bir köşe ayıran insan hakikat yolunda emin adımlarla ilerleyebilir.
Bilgi ise; toplumdan topluma ve bilgi kaynaklarına göre değişiklik arz eder. Bilgi ile iletişimimiz ve ilişkimiz bilginin biçimini ve mahiyetini oluşturur.
Bilgiyi nesnelerin bilgisi ve ilişkilerin bilgisi (ilişkilerin bilgisi: insan- insan, insan-toplum, insan- kâinat ve insan- Allah ilişkisidir.) olarak bir ayrıma tabi tutabiliriz.
Bilginin kaynağı olarak Allah (Elçilere gönderilen vahiy) ve insanın duyu, tecrübe ve aklıdır.
Allah vahiy bilgisi ile ilişkilerin bilgisini göndermiştir. Nesnelerin bilgisi ise daha çok insani tecrübe, deney ve akli yetileri ile elde ettiğidir. Vahiy bize Allah’a karşı nasıl bir sorumluluk bilincinde olmamız gerektiğini belirttiği gibi insana, eşyaya ve topluma karşıda nasıl davranacağımızın momentlerini vermektedir. Tecrübe, deney ve akıl ise bize vahyi nasıl anlamamız ve algılamamız konusunda yardımcı olacaktır. Ayrıca eşya ile ilişkimizin doğasına ve insan ilişkilerinin estetize edilmesine etki eder…
Bilgi, bulunduğu ortamda geçmişten gelen bir kültür, örf, anane ve gelenekle kuşatılmıştır. Bu durum bizim saf bilgiye ulaşma adına bir cehde ve çabaya ihtiyaç duyduğumuzun resmidir. Bu saf bilgiye ulaşma yolu ise zihni faaliyet ve düşünmekten geçmektedir.
Düşünce, bilgi ve hayat karşısında bir tavır almayı sağlar! Bu tavrın doğru olabilmesi ise bilginin katışıksız olmasına bağlıdır. Fakat ne yazık ki bilgi o kadar da saflığını muhafaza edememiştir. Tarihin başlangıcından itibaren insanın aktüel ve düşünsel olanla yaptığı alış-verişin neticesi olarak bir kirlilik vakıası ile karşı karşıya bırakmıştır insanı… Her Peygamber, Filozof ve Aydın bu kirlilik ile mücadeleye yeminlidir. Peygamberin haber kaynağının sağlamlığından mütevellit hakikiliğini gözden kaçırmamamız elzemdir.
Bilinmelidir ki insanın mağaradan çıkma vakti gelip geçmektedir. Mağaralarının çok korunaklı olduğunu düşünenler varsa hala; yanıldıklarının farkında olmama gibi çok önemli bir suça iştirak etmiş sayılırlar. İnsanın aşinalığı kendisini körleştirir. İçinde bulunduğu durumu süreçle kanıksar ve var olan yanlışlıkları veya güzellikleri göremez hale gelir.
Üstat Cemil Meriç ‘Sosyoloji Notlarında’: ‘Mağara’; bencilliğimizin zindanı, hepimiz karanlık bir mağaraya zincirliyiz.’ Mağara; bilgiyi yozlaştıran her şeydir. Nefsin zincirinden, geleneğin zincirinden kurtulmadan düşünceye, düşünceyi oluşturan bilgiye ulaşılamaz! Beşeri düşüncenin mutlak idealarının esaret mağaralarını terk ederek hakiki hürriyete sahip olunur. Etrafınıza bakarsanız veya yazılan, çizilen, oynatılan eserlere yönelirseniz nasıl bir mutlaklık dünyasına yaşadığımızı kavrayabiliriz…
O zaman sorun özgürlük sorunudur!
Özgür olmadan düşünceye, düşünce olmadan da özgürlüğe ulaşılmaz! Buradaki düşünce ve özgürlük bilinen anlamın dışında kullanılmaktadır. Çünkü düşünce ve özgürlük bugün daha çok bir fikre sahip olma ve sunulan bir çerçeve içinde tüketim yapabilme hakkı olarak tanımlanmaktadır. Fikir düşünce değildir. Bu günkü anlam çerçevesi içinde…
Düşünce ve özgürlük iç içe olan bir olgudur. Hayatı ve ilişkileri doğru okuyabilme, kavrayabilme ve yorumlayabilme ancak eleştiri yollarını açabilme ile mümkün hale gelir. Eleştirinin yolunun tıkandığı bir toplum veya fert kendisi hakkında düşünme yeteneğini kaybeder. Düşünme yeteneğini kaybeden toplum ve ferdin ise varacağı bir tek durak vardır: kölelik… Düşünme yeteneğini elde edebilmenin yolu: kültürel hegemonyalar karşısında eleştiri kılıcını kuşanarak özgür bilgi iklimine ulaşma çabasıdır.
Özgürleşebilme ve yarınlara yaşanabilir değerler bırakabilme adına insan, toplum, eşya ve Allah ilişkisini belirleyen temel değerlerin ne’liği, ‘Kaynak’ sorununu sorgulamadan mümkün olmaz! Belirleyici temel değerlerin vahiy bilgisi kaynaklı belirlenimi insanın özgürleşerek bugünden yarına ‘yaşanabilir temel değerleri’ bırakabilecek zihni bir gelişmeyi ve olgunlaşmayı sağlayabilir.
Düşünce; mağaranın koyu karanlığından çıkış sağlayacak ışık huzmelerini salar üzerimize! Karanlık gecemize ‘Ay’ gibi düşer. Fikirlerimizin, duygularımızın ve hayallerimizin harmonisi düşünce boyutumuzun şekillenmesini sağlar.
Özgür ortamlar kültürel gelişmeyi sağlar, bilgi akışı ve bilgi alış-verişini oluşturur. Verimli tartışma/müzakere ortamları gelişir. Ve böylece düşüncede de bir gelişme başlar. Bu verili/verimli ortamda düşüncenin gelişimi bilgi düzeyinin yüksek olması ve yoğun kültürel ortamın işlerliğiyle orantılıdır.
Sağlıklı bilgiye ulaşabilme yollarını oluşturan, bilgiyi yorumlama kudreti ve yeteneği elde eden, aklını, gönlünü ve kalbini total fikirlerden arındıran ve özgür iklimleri sulayan insan düşünce gelişimini ve üretimini (mekanik üretim değil) gerçekleştirirler…
Toplumsal gelişme eleştirel tavrı kuşanma gereğini ihdas ettirir. Düşünsel gelişim özgür toplumu icbar eder, sosyal yozlaşmayı reddeder.
Sorunun doğasında yatan gerçeklik özgür bir ortam ve düşünce zemininin yokluğudur. Kültürel zenginlik ve özgür tartışma platformlarının oluşumu sorunun çözüme evrilmesinin teminatıdır…