Cem Özdemir'in bir Alman partisinin eşbaşkanı seçilmesi, etnik zincirleri kırmak açısından Obama'nın zaferinden bile daha önemli. Avrupa, her zaman eşitlik vaat eden Amerika'nın aksine kendini göçmenleri hoş karşılayan bir yer olarak tanıtmaz ve beyaz-Hıristiyan mirasını öne çıkarır
Batı'daki önemli demokrasilerden birinde kayda değer bir gelişme yaşandı; farklı ten renginden biri, halkına genelde ayrımcı davranan bir toplumdaki başlıca lider koltuklarından birine seçildi. Barack Obama'dan bahsetmiyorum. Uzun vadede belki onun zaferi kadar önemli olan bu vakada, bir Türk göçmeninin oğlu Almanya'da önde gelen bir siyasi partinin liderliğine seçildi.
1994'te Almanya ve Avrupa parlamentolarında başlayan kariyerini taçlandıran Cem Özdemir cumartesi günü Yeşiller Partisi'nin eşbaşkanlığına seçildi. Irksal ve etnik zincirleri kırmak açısından bu seçim ilk siyahi Amerikan başkanının tarihi seçimi kadar önemli, hatta daha önemli. Zira Amerikan toplumuna kıyasla Avrupa toplumlarının doğası çok daha az çoğulcu, kültürel, ırksal ve etnik açıdan çok daha az eşitlikçi. Buralarda tam entegrasyona ve farklı ten rengindeki kadın ve erkeklerin siyasi zaferlerine Amerika'ya göre çok daha zor ulaşılacak çünkü söz konusu toplumların doğası ve içlerindeki azınlıklara bakışları birbirlerinden epey farklı.
Siyahlar uzun süredir yükseliyor
Amerikan sistemi başından beri hep ırksal-etnik eşitlik ve fırsat sözü verdi.
Siyahi bir başkan görmemiz sadece bir zaman meselesiydi, zira ABD siyaseten eşitlik ruhu ve vaadiyle dövülmüştü, başta eşitlik sadece toprak ve köle sahibi beyaz erkekler için varolsa bile. Son dönemde de siyahlar senatörlük, Kongre üyeliği, Yüksek Mahkeme yargıçlığı, devlet bakanlığı, dışişleri bakanlığı, iş dünyası ve sivil toplum kuruluşu liderliği, genelkurmay başkanlığı dahil olmak üzere neredeyse ABD'deki tüm diğer önemli koltuklara yerleşmişti.
Eskiden kurumsal ve sıklıkla da hukuki ayrımcılığa maruz kalan ABD'deki siyahlar, Latinler, kadınlar, Yahudiler ve diğerleri için fırsat eşitliği sözü geçtiğimiz asırda sürekli ilerleme kaydetti. Sporun dünyanın kalanında aşiretçiliğin oynadığına benzer bir rol üstlendiği Amerikan kültüründe, önemli sembolik dönemeçleri temsil eden biçimde siyahi Amerikalı kadın ve erkekler geleneksel olarak beyazların
hâkimiyetindeki golf, tenis ve beysbol takımı yöneticiliği gibi alanlarda tepe noktalara gelince önemli engeller aşıldı. Ülkedeki en üst makama gelerek Obama bir süredir devam etmekte olan faziletli bir eğilimi dramatik biçimde taçlandırmış oldu.
Avrupa'nın pek çok yerinde ve Almanya'da manzara bu kadar net değil, fırsat ve vaatler de o kadar belirgin değil. Beyaz Hıristiyan toplumlar farklı renkten veya inançtan kadın ve erkekleri genellikle
sömürge fetihleriyle ya da düşük ücretli nitelikli olmayan emek ithal etme zorunluluğuyla içlerine aldı. Güney ve doğudaki ülkelerden gelen göçmenlere, ten renkleri sadece biraz daha esmer olsa bile eşit haklar, fırsatlar ve göç yoluyla vatandaşlık kazanma vaadi verilmedi.
Mesela Türkler, İtalyanlar, Portekizliler ve İspanyollar 'misafir işçi' olarak evlerde ve fabrikalarda çalışmak için Kuzey Avrupa'ya mevsimlik göçler gerçekleştirdiler ama nadiren vatandaşlık elde ettiler. Bu insanlar memleketlerinde bulamadıkları işlere hücum ettiler, karşılaştıkları gelir ve nezih çalışma koşullarını takdir ettiler, çocuklarını ve ailelerini ülkelerinde bıraktılar ve çoğu kez ne vatandaşlık ne de eşitlik beklediler.
Güney Almanya'da doğan ve Alman okullarında eğitim alan Cem Özdemir vakasında yaşandığı gibi, ilk kuşak göçmenler çocuklarının Batı Avrupa'da doğup yetiştiğini görürken, onların artık Almanya'nın birer evladı olan çocuklarıysa kendilerini kucağında bulan doğdukları ülkede eşit haklardan ve sınırsız fırsatlardan faydalanmaya hakları olduğunu idrak ettiler. Göçmenlerin çocukları esasen göçmen
değillerdi ve tek bir kuşakta yerli ve vatandaş olmuşlardı. Sivil eylemlere, spor kulüplerine ve seçimlere katılıp, Türk ve Müslüman olarak değil de anayasal güvencelerini ciddiye alan Alman vatandaşları olarak haklarını talep ettiler.
Sadece Almanya'da 2,6 milyon Türk vatandaşı yaşıyor ki, bu nüfusun yüzde 3'üne tekabül ediyor. 1972'den beri 660 bini Alman vatandaşlığına geçti ama pek azı mesleklerinde üst mevkilere tırmanabildi. Şimdilerde Angela Merkel'in Hıristiyan Demokratlar'ıyla iktidarı paylaşma şansı olan önemli bir partinin başına Türk-Alman bir ismin geçmesiyle bu durum büyük ölçüde değişti. Gelecek eylülde federal düzeyde seçimler yapılacak.
Muntazam entegrasyon başladı
Yeşiller ve Hıristiyan Demokratlar'ın Hamburg'da hâlihazırda etkin bir koalisyon yürütmeleri ulusal düzeyde de iktidar paylaşımını daha olası kılmakta.
Fransa'daysa Cezayir kökenli Müslüman bir kadının bakanlık yapması genelikle Müslüman olan Ortadoğu kökenlilerin Avrupa'da yavaş ama muntazam entegrasyonunu gösteren benzer bir işaret.
Genelde kendisini çok sayıda göçmeni hoş karşılayan bir ulus olarak tanıtmayan Avrupa'nın beyaz Hıristiyan ve monoton mirası dikkate alındığında yaşananlar heyecan verici ve tarihsel olarak kayde değer nitelikte. Amerikan ve Avrupa demokrasileri bugünlerde en güzel yüzlerini gösteriyorlar.
Kaynak: Radikal