Ben Başbakan'ın öfkesini anlıyorum. İçinden geldiği siyasal çizgi dikkate alınırsa, bugüne kadar ne kadar büyük bir değişim geçirdiği, ne kadar çok konuda uzlaştığı, zamanla demokrasiye nasıl aklının yattığı ve fakat hâlâ bir başörtüsü konusunda bu kadar zorlandığı hesaba katılırsa bu öfkeyi anlamak mümkün. Başbakan, 'Ben bu kadar çok konuda değiştim, dönüştüm, onlar hâlâ başörtüsü konusunda bir milim değişmediler' diye kızıyordur. Başbakan konumunda birinin kendini öfkeye kaptırıp ağzına geleni söylemesi mazur görülmeyebilir. Bu konuda eleştiri hakkı saklı kalmak şartıyla, içinde bulunduğu insani durumu anlayabiliyorum.
Dikkat ettiniz mi, bilmiyorum, son konuşmalarından birinde, "Kimsenin öz yurdunda garip olmasına izin vermeyeceğiz" dedi. Göndermeye âşina mısınız bilmiyorum. Necip Fazıl'ın sağ, dindar, muhafazakâr çevrelerde dillerden düşmeyen Sakarya şiirinden dizelere gönderme yapılıyor ('Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya'). Dindar, muhafazakâr kesim Cumhuriyet'in kuruluşundan, daha doğrusu çok partili hayata geçişle birlikte kendini ifade etme imkânı bulduğundan bu yana, kendini dışlanmış, hor görülmüş hissetmiş, siyasetini bu dil üzerinden kurmuştur. Muhafazakâr basının halen dilinden düşürmediği 'azınlık sultası' lafının arkaplanında bir siyasi gelenek var. Sadece 'azınlık sultası' da değil, işler çetrefillendikçe, demokrasi, özgürlük laflarının ardında bakın 'masonluk' gibi eski ezberler ortaya çıkıyor.
Konu, sadece türban, hatta sadece laiklik değil, daha derin, daha vahim. Bu çok partili hayata geçişle başlamış bir kavga, bu kavganın hikâyesi uzun, bu köşeye sığmaz. Ama öncelikle, bir konuya açıklık getirmekte fayda var; sorun muhafazakârların iddia ettiği gibi, 'azınlık sultası'nın devam etmesi değil. Muhafazakârlara karşı konumlanan 'diğerleri'nin sayısı az, bu doğru. Ancak, iddia edildiği gibi, diğerleri uzunca bir süredir 'seçkin azınlık' değil. 1950'lerden beri, muhafazakâr kesim her iktidar döneminde dalga dalga sınıf atlamış vaziyette. Diğer taraftan, 'seçkin bürokrat çevre' diye adlandırılan kesim, çoktan sınıfsal olarak fakirleşmiş ve önemsizleşmiş durumda. Bu koşullar altında, hâlâ, 'Bu kesim ayrıcalıklarını yitirmek istemiyor' türünden analizler yapmak, ancak yakın tarihi hiç anlayamamış olmakla mümkün.
Mevcut durumda, gerek sınıfsal, gerek siyasi iktidar, çoktan kurucu bürokrasi dışına taşmış ve dönüşmüş vaziyette. Şu anda, sistem sadece muhafazakâr kesimin, iktidar olan en son dalgasına, o da belli semboller çerçevesinde direniyor. O nedenle, olayı, resmi-sivil, seçkinler-halk gibi kategoriler çevçevesinde izah etmek doğru değil. İktidar partisi ve çevresinin olayı bu çerçevede takdim etmesi siyaseten anlaşılır bir şey. Ancak, belli ki, bu sadece siyaseten dile dolanan bir şey değil, yani bu çevre gerçekten de olayı hâlâ bu gözle görüyor.
'Öz yurdunda garip' hisseden, bu hisle öfkelenen bir iktidar. Onca gücüne rağmen mağdur hisseden bir iktidar. Bakın bu biraz tehlikeli bir şey. Çünkü hem iktidar olup, hem muhalefettte hissetmek, yani hem iktidar gücüne sahip olup, hem muhalefet mağduriyeti hissi içinde olmak işte bugünkü 'korkutucu öfke' tablosunu doğuruyor.
Yine de, hakkaniyeti elden bırakmayalım. Muhalefet çevrelerinin dilinde dayatma yok değil. Ancak, iş artık iyiden iyiye dayatmaya karşı dayatma eksenine oturdu. Bundan hepimizin tedirgin olması, hepimizin bu eksenden çıkmak için çaba göstermesi gerek. Bu noktada, muhalefet eden çevreye de iş düşüyor, ama iktidarı destekleyen çevreye daha çok iş düşüyor. Ve Başbakan'ın da kendisini destekleyen çevrenin aslında işini ne kadar güçleştirdiğini artık dikkate almasının zamanı geldi diye düşünüyorum. İktidarı körü körüne destek merakı da, iktidarda olduğu halde, muhalefet mağduriyeti söylemi üzerinden bir öfke ve saldırganlık söylemi de, gerilimi fazlasıyla körükleyip, bence iktidarın işini zorlaştırıyor.
'Öz yurdunda garip' kalmak istemeyenlerin, başörtüsünde evet, ama ekonomik, siyasal iktidar erkini ellerinde bulundurmak konusunda hiç de 'garip' olmadıklarını, böyle olduğu için de kimsenin onları garip görmediğini, tam tersine ellerindeki gücü her an herkesin aleyhine kullanabilecekleri tedirginliği içinde olduklarını anlamaları gerek.
Kaynak: Radikal