Oyunun kurbanı Lübnan

Lübnan krizi, uluslararası mahkemenin başsavcısı Daniel Bellemare’ın Refik Hariri suikastıyla ilgili iddianameyi, ön dava hâkimi Daniel Francis’e teslim etmesi, muhalefetin bakanlarının çekilmesi ve hükümetin istifasıyla birlikte tehlikeli bir dönemece girdi. Lübnan’ın durumu, mezhep, din ve etnik oluşumlarıyla uğraşmak için ‘yaratıcı kaos’ listesine alınan diğer Arap ülkelerinin durumu gibi.

Büyük Ortadoğu’nun efendileri
ABD ve diğer Batılı ülkelerin iddianameyle ilgili açıklamaları, içeriklerinde ülkeyi hedef alan kötü niyetler saklıyor. İsrail’inse yangına körükle giden tutumu, bu niyetleri net biçimde ortaya çıkarıyor. Bu durum, İsrail’le Batılı ülkelerin hedefleri arasındaki bağlantıyı da teyit ediyor.

Lübnan’da yaşananlar izlendiğinde, dizginlerin Lübnanlıların değil, dış güçlerin elinde olduğu ve Lübnan güçlerinin çoğunluğunun dış güçlerin esiri olduğu görülüyor. Lübnan sahası karmaşık ve hatta tıkanık. İçerideki güçlerin ve partilerin hedefleri, sokakların mezhep ve din çekişmeleriyle doldurulmasından sonra, çatışma derecesinde çelişkili. Çekişmeler, ülke içi genel ve özel davranışları etkiliyor. Vatandaşlık ve aidiyetin köklerinden sökülmesi ve çatışmaya gidilmesiyle birlikte çekişme, ‘olmak ya da olmamak’ temeline oturuyor. Bu çatışma, Lübnan’ın parçalanmasına yol açacak nitelikte. Tıpkı İsrail’in istediği ve Büyük Ortadoğu’nun efendilerinin planladığı gibi.

Peki ortada Lübnan’ı kurtarmak ve öldürücü milletler oyunundan çıkarmak gibi bir imkân var mı? Bu durum, Lübnanlılara ve ülkeyi bu noktaya getiren liderlere bağlı. Özellikle de balta kafalarına indiğinde dayanacak hiçbir şeylerinin kalmayacağını anladıkları zaman. (Birleşik Arap Emirlikleri gazetesi Haliç, Başyazı, 18 Ocak 2011)

Kaynak: Radikal