Oyum Baskın Oran'a

22 Temmuz yaklaşıyor; bazı okurlarım, tanıdıklarım, yerli - yabancı meslektaşlar, yakınlarım, hatta çocuklarım soruyor: Oyunu kime vereceksin? Köşe yazarlığı yaptığım her seçim öncesinde oyumu kime vereceğimi açıkladım. Çünkü bu sorunun benim gibi kamuoyuna seslenen kimseler açısından "kişiyi ilgilendiren" bir konu olduğu kanısında değilim. Aksine, bizler açısından bu soruyu cevaplamanın demokratik bir sorumluluk olduğuna inanıyorum.

Bu seçimde oyumu bağımsız aday Baskın Oran'a vereceğim. Çünkü TBMM'de insan haklarını ve hukuk devletini cesaretle, kayıtsız şartsız savunacak güçlü bir ses olsun istiyorum. Bunun toplumun da, hükümetin de uyarılmasına fevkalade yararlı olacağına inanıyorum. Prof. Dr. Baskın Oran, Mülkiye'den okul arkadaşım, kırk yıllık dostum. Görüş ve tercihlerimi temsil edeceğine dair güvenim tam. Ancak şunu belirtmeliyim: Eğer AKP'nin tek başına iktidara gelebilecek oranda oy alabileceği konusunda bir tereddüdüm olsaydı; eğer İstanbul 2. bölge dışında bir seçim çevresinde oy kullanıyor olsaydım, oyumu tereddütsüz AKP'ye verirdim. Neden?

Bunun başta gelen nedeni, demokrasinin (hele Türkiye'de) en iyi, tek partiden oluşan hükümetlerle işlediğine, tek parti hükümetlerinin reformları kabul ve uygulamada çok daha başarılı olduklarına inanıyor olmam. İkinci neden, AKP iktidarını (bütün itiraz ve eleştirilerime rağmen) genelde başarılı bulup ibra etmem ve devamından yana olmam. AKP iktidarı Türkiye'de bir "Sessiz Devrim"e imza attı. Ekonomi, başta cari açık olmak üzere sorunsuz değil, ama benim kuşağımın hiç görmediği ölçüde iyi durumda. Enflasyon neredeyse tek haneli bir orana indi. Kişi başına milli gelir, ihracat ikiye katlandı; son iki yılda gelen doğrudan yabancı sermaye yatırımları miktarı daha önceki 50 yıla eşit.

AKP iktidarı, demokrasi alanında da önemli iyileşmelere imza attı. Kopenhag Siyasi Kriterleri'nin "yeterince" yerine gelmesi, AB'ye katılım müzakerelerine başlanması böyle mümkün oldu. İnsan hakları, temel hak ve özgürlükler konusunda devam eden sorunlarımız ve eksiklerimizin sorumluluğunu tümüyle AKP'ye yüklemek haksızlık olur. Bana göre AKP, ülkemizde demokrasi ve laikliğin yerleşmesi, barış ve bütünlüğün korunması için önemli bir güvence. Evet, Kürt sorunu çözülebilmiş değil, ama Kürt kökenli yurttaşlarımızın çoğu sağlanan ilerlemelerden dolayı yine de AKP'ye oy verecek.

AKP iktidarının dış politikasını da başarılı buluyorum. AKP, AB üyeliğini esas almakla birlikte dış ilişkileri her yönde geliştiren çok-boyutlu bir dış politika izledi; çoğu komşularla ilişkileri düzeltti; Türkiye'nin bölgede ve dünyadaki saygınlığını artırdı. ABD'ye AB ile müzakerelerin hızı kesildiyse, bunun baş sorumlusu herhalde AKP hükümeti değil. Evet, bizi Irak batağına bulaşmaktan AKP liderliği değil, 1 Mart tezkeresine "Hayır!" deme basiret ve dirayetini gösteren milletvekilleri kurtardı. Ama denebilir ki bütün tahriklere rağmen bugüne kadar bu batağın dışında kalmamızı yine de AKP hükümetine borçluyuz.

AKP dışında oy verilebilecek bir parti göremiyorum. 1983'te ANAP'a oy verdim; ondan sonraki (maalesef 2002 de dahil) bütün genel seçimlerde CHP'ye. Ama, bir devlet partisi, bürokratik vesayet partisi ve Baykal partisi olma vasfı değişmedikçe, bir daha CHP'ye oy vermem söz konusu olamaz. Etnik milliyetçilik yapan; nefret, kavga, şiddet ve savaş körükleyicisi olan partilere oy vermem elbette ki düşünülemez. Başında gırtlağına kadar yolsuzluğa bulaşmış ve bu nedenle bir dizi davada yargılanmakta olan bir şahsın bulunduğu; milleti akıl almaz vaatlerle kandırmaya çalışan partiye verilecek her oy, Türk halkının sağduyusuna olan inancıma bir darbe indirecek... Mehmet Ağar'ın ülkeye barış ve demokrasi vaat eden söylemi nedeniyle DYP'nin ülke siyasetinde olumlu bir rol oynayabileceğini düşünüyordum. Ne var ki, cumhurbaşkanlığı seçiminde takındığı anti-demokratik tavır, inandırıcılığını çok sarstı. Yine de umarım DP parlamentoya girmeyi başarır. Geri kalan partiler ise beni hiç ilgilendirmiyor.

 
Kaynak: Zaman