80 öncesinin şiddetine tanık her genç gibi, kulağımız radyoda büyüdük.
Boş tabutlarla yapılan eylemlerin içinden geçerken, gençliğimizden de geçtiğimizi bilmeden.
Henüz özel radyo istasyonları yoktu.
Haberlerin dili mesafeli.
Fakat bazen o mesafe, anlamı iyice bozardı.
Savaşların önce isimlerden kazanıldığını ve kaybedildiğini bilmediğimiz yıllardı.
Şöyle derdi, TRT spikerinin duygudan arındırılmış, olabildiğince metalik sesi:
"Ankara'da gerçekleştirilen operasyonda sekiz terörist ölü ele geçirildi. İstanbul'da hücre evine düzenlenen baskında 10 terörist emniyet güçleri ile girmiş olduğu çatışmada…"
Haberler böyle devam ederken, yakalanan terörist haberlerinin arasına on şaki ölü olarak ele geçirildi ibaresi girerdi.
Bir teröristler vardı bir de şakiler.
12 Eylül zihniyeti, ayrılıkçı Kürtleri, Marksist guruptan farklılaştırarak, başka bir isim altında "önemsizleştirebileceğini" zannetti.
Bugün yaşadığımız iki temel sıkıntının İsim babası 12 Eylül rejimi.
Yanlış konulmuş isimler üzerinden ay aydınlık bir gecede yeni yetme çocukların üst başlarını değiştirerek ebeyi yanıltmak için kullandığı taktiği kullanıp "kazan çömlek patladı" demek istemiştir 12 Eylül rejimi. Kazan çömlek bir mecaz olarak değil hakikaten patlamak üzeredir.
Karamsarlık tohumları atmak istemem yüreklerinize. Lakin olmakta olanı bir de kelimelerin gövdesinden seyredelim.
Otuz yıldır süren bir çatışmanın içinde yaşarken nasıl yaşadığımızı çok anlamıyoruz.
Anlayamadığımız için her şey ziyadesiyle isimsiz geçiyor.
İsimsiz ve tanımsız. Bu tanımsızlık kimin hanesinde boy verip yeşeriyor düşünelim.
20 yıl önce gazete kupürlerine geri dönelim mesela.
Yirmi yıl önce Abdullah Öcalan'ın annesinin ifadeleri üzerinden. Benim öyle bir oğlum yok diyen "o haini doğuracağıma taş doğuraydım diyen anne zamanla "büyük bir kahraman" doğurduğu için kutsanan, eli öpülen ve bu kutsanmışlıktan hiç rahatsızlık duymayan bir konuma yerleşti.
20 yıl önce PKK'lıların cenazesi alınmaz, kimsesizler mezarlığına gömülürken; bugün gösterişli törenler düzenleniyor.
PKK'nın coğrafyasında "şaki" nin dili böyle değişirken Türkiye'de durum nasıl değişti?
Güneydoğu mutfağı bütün Türkiye'ye hâkim oldu. TV ekranlarında zengin Ağa'lar ve aşkları üzerinden aşiret hikayelerini anlatan diziler raiting rekorları kırdı. En sevilen türküler ve türkücüler Güneydoğu kökenliler oldu. O coğrafyanın hançeresinden türkü dinlemeyi bütün Türkiye sevdi.
Sanatçılar Kürtçülük yapmadığı için sevildiler. Sevildikçe "biz" mayasına bir kaşık daha un koydular. Mahsun Kırmızıgül mesela."Hepimiz kardeşiz" den başlayarak her defasında bir öncekini geride bırakacak bir atılım gerçekleştirdi. Beyaz Melek'in Şubat gelirlerinin Yaşlılar Yurduna bağışlanması gibi.
Kürt kimlikli yazarlar, Kürtçülük treninden inerken, daha aydın, daha liberal olmak adına köken olarak Türk olanların "Kürtçülüğüne" şahit olduk. Ne ki Türkçülük yapanlar derhal "teşhis" edilirken, Kürtçülük yapanlar Kürtçülük yaptıklarını bile fark edemediler çoğu defa.
AKP iktidarı en önemli iki konuda "imaj yönetimini" başaramadı: Güneydoğu ve Başörtüsü.
Selim Deringil'in Abdülhamid dönemi için kavramlaştırmış olduğu "İmaj yönetimi ve hasar denetimi" kavramlarını AKP hükümeti için ödünç alabiliriz. AKP hükümeti Güneydoğu ve başörtüsü meselesinde imaj yönetimini ve hasar denetimini başaramadı.
Neden başaramadı?
Bunun faturasını sadece AKP'ye çıkarmak haksızlık olur. Türkiye'nin entelektüel birikimi "hasar denetimi" konusunda "hakiki bilgi" akışını sağlayamadı. Olmakta olanın ne olduğunu anlamak ve kavramak üzerinden değil, "aydın" imajını parlatmak adına kelimeler israf edildi.
"Güneş Operasyonu" için MHP ve TSK'nın isim üzerinden karşı karşıya gelmesi üzerinde ısrarla durmak gerekiyor. Savaşlar ve zaferler önce isimlerden kazanılıyor ya da kaybediliyor.
Yeni bir döneme girilmiştir. Hayrolsun diyelim. Lakin hayr olması için Türkler "Türkçülüğü", Kürtler de "Kürtçülüğü" bırakmak zorunda. Bu manada Türkçülük ve Kürtçülük yapanların İslam'a olan uzaklığına dikkat buyurunuz lütfen. Başörtüsü meselesi ile PKK meselesinin eş zamanlı tartışılıyor olmasına da.
Kaynak: Yeni Şafak