Kürt siyasetinde epey bir zamandır istikrarlı bir tablo var: Kürt yurttaşların üçte birinden (giderek daha) fazlası BDP-KCK/PKK hattına destek verirken, kalan kısmı AK Parti hattını destekliyor; CHP-MHP hattınınsa Kürtlerde alıcısı yok. Bu genel tablonun manası şu: Cumhuriyetin ‘tek-dil, tek millet’ prensibi üzerine bina edilmiş geleneksel ulus fikrinin Kürtlerde alıcısı yokken, bu fikre yumuşak muhalefetin destekçisi Kürt çok. Tek dilli ulus fikrine kökten karşı çıkan Kürtlerin miktarıysa hiç az değil, giderek de artıyor.
Söz konusu siyasi hatlar tablosuna bir siyasi talepler tablosu eşlik ediyor elbette: Kürtlerin neredeyse tamamı kendilerine ‘Türkleşin, yoksa ...’ diyen zihniyetin ve akranı mevzuatın değişmesini, yarısından çoğu Kürtlüğü, Kürtçeyi mahçupca da olsa tanıyan müşfik ve adil bir devleti, yarısından biraz azı da (PKK’nın uyarınca silahsızlandırılmasıyla beraber), Kürtçeyi ve Kürtlüğü Kürtçe eğitim ve özerklik vasıtasıyla geleceğe aktarmayı istiyor.
Bu temsil ve talep tablosu genel kanının aksine bir duruma işaret ediyor: Kürt siyasetinde bir çeşitlilik noksanlığı söz konusu değil. Kürt yurttaşlar bir açıdan bakıldığında üç, ama en azından iki temel siyasi hatta destek veriyor. AK Parti ve BDP’den oluşan iki büyük temsilcisi var Kürtlerin; iki grup da talepleri.
Çeşitliliğin noksanlığı
Temsil ve talep açısından Kürt siyasetinde bir çeşitlilik noksanlığı olmamakla beraber, bir çeşitlilik noksanlığı iddiası var. BDP’nin referandumda aldığı boykot tutumuyla beraber güçlenen bu iddiaya göre, Kürt siyasetinde kırılması gereken bir tekel durumu var.
Zamanımızın liberal kanaat teknisyenlerinin bilhassa parlattığı iddia o ki, BDP-KCK/PKK hattı Kürt siyasetinde tekel oluşturmuş olup, çeşitlenmeyi engellemektedir. Oysa, bir başına son referandum sonuçları dahi bu iddianın geçerliliğine gölge düşürüyor. Referandumda Kürt yurttaşların çoğunluğunun evet deyip, azımsanmayacak bir kısmının da sandığa gitmemesi şunu gösteriyor olsa gerek: Kürt siyasetinde bir tekel durumu yok; en az iki büyük hat mevcut. Peki, bu bariz, bu sayısal durum bütün bu çeşitlilik noksanlığı tartışmasının yersiz olduğunu mu gösteriyor? Bu terimlerle yapılırsa evet!
Üç hat en az iki aktör
Şunu demek istiyorum: Kürt siyasetinde bir çeşitlilik noksanlığı yok; Kürt meselesi siyasetinde var. Yukarıda aktardım, Kürt siyasetinde, yani Türkiye siyasetine Kürt yurttaşların katılması işinde üç hat ve en az iki aktör var: AK Parti ve BDP-KCK/PKK.
Kürt meselesi siyasetindeyse durum farklı. Burada tek bir aktör var: BDP-KCK/PKK. Dolayısıyla, Kürt siyasetinde değil ama Kürt meselesi siyasetinde bir çeşitlilik noksanlığı sorunu var ve bunun hakkınca ele alınması gerekiyor.
Bu hakkınca ele alma işine girişmezden önce iki terim, ‘Kürt siyaseti’ ve ‘Kürt meselesi siyaseti’ terimleri arasındaki farkı izah etmem gerekiyor.
‘Kürt meselesi siyasetinin’ [Kürt yurttaşların siyasi tercih ve faaliyetlerinin toplamı olarak] ‘Kürt siyasetinden’ büyükçe bir farkı var. Bu büyükçe farkı kısa yoldan tarif edeyim: Kürtler AK Parti’ye oy verdiğinde Kürt meselesi olmuyor ama BDP’ye oy verdiğinde Kürt meselesi oluyor. Aradaki farkı bir de uzunca izah etmeye çalışayım.
Kürt meselesi denen vakanın Kürt yurttaşların bütününün siyasi tutum ve tercihleriyle bir alakası yok. Kürt meselesi genel olarak Kürt yurttaşların değil, bir kısım Kürt yurttaşın bir müddettir yaptığı bir kısım tercih ve aldığı bir kısım siyasi tutumla oluşan bir vaka.
Söz konusu vakanın üç büyük ayağı var: Cumhuriyetin önerdiği tek dilli ulus fikrine yapılan kökten itiraz; tek dilli mevcut Cumhuriyeti Kürtçe eğitim ve özerklikle geride bırakma talebi; bu itiraz ve talebin üzerine silahlı faaliyetin gölgesinin düşmüş olması. Kürt meselesi bu.
Kürtlüğün, Kürtçenin geleceğe aktarılmasına imkan vermeyen mevcut Cumhuriyetin Kürtçenin, Kürtlüğün geleceğe tutunabildiği bir Cumhuriyete dönüşmesi için duyulan arzular, yürütülen yasal ve yasal olmayan faaliyetlerin toplamından oluşuyor Kürt meselesi. Kürt meselesi siyaseti dediğimiz şey de bu vaka etrafında yapılan siyaset.
Ve doğru: burda bir tekel durumu mevcut. BDP-KCK/PKK Kürt meselesi siyasetinde rakipsiz.
“Kürt siyaseti ayrı, Kürt meselesi siyaseti ayrı” bahsine dair bütün bu izahat şunu gösteriyor: Kürt meselesi siyasetinin bir değil, iki temel arazı var. Çeşitlilik noksanlığı bir sorunsa, siyasi arzu ve taleplerin üzerine silahlı faaliyetin gölgesinin düşmüş olması başka ve daha önemli bir sorun. Otoriterlik ve jakobenlik gibi türev arazlar da ayrı bir bahis.
Silahlara veda
Şimdi, önümüzde duran soru belli: Kürt meselesi siyaseti bu arazlardan nasıl arınacak? Kürt meselesi siyasetinin en büyük arazının giderilmesi, silahlı faaliyetin sona erdirilmesi işi eskiye göre daha mümkün görünüyor.
alum, hem PKK silahsızlanmaya hazır olduğunu beyan etmiş durumda hem de devlet PKK’yla görüşmem tutumunu geride bırakmış izlenimi veriyor. Kürt meselesi siyasetine kan taşıyan kalabalıkların da silah külah işinden gına getirdiği ayan beyan ortada. Durum ümitvar olmakla beraber silahlı faaliyet arızasının giderilmesi garanti değil. PKK da devlet de bu ümitvar hattan her an ayrılabilir, çünkü her ikisi için de silahsızlan(dır)ma ilkesel bir tercihin değil, siyasi bir hesabın sonunda girilmiş bir hat. Bu durumda, söz konusu ümitvar durumu geliştirmek, Kürt meselesi siyasetini silahlı faaliyetin gölgesinden kurtarmak işini PKK’nın ya da devletin insafına bırakmamanın yolunu bulmak gerekiyor. Uzun lafın kısası, PKK’nın ve devletin silahsızlan(dır)ma rayından çıkmasını engelleyecek, her iki aktör üzerinde etkili olabilecek siyasi hamlelere ihtiyacımız var. Naçizane kanaatim o ki bu türden bir hamle imkanı yakınımızda duruyor. Yakınımızda durduğunu düşündüğüm hamle, sadece Kürt meselesi siyasetini silahın gölgesinden kurtarmakla kalmayıp, bu siyasetin ikinci büyük arızasının, çeşitlilik noksanlığının ve türev arızalar jakoben ve otoriter eğilimlerin giderilmesine de yol verebilir.
Sihirli aktör muhafazakar Kürtler
Söz konusu ‘sihirli’ hamle şu: AK Parti hattına destek veren muhafazakar Kürtlerin Kürt siyaseti sınırlarını aşıp Kürt meselesi siyasetine doğru yol alması. AK Parti’nin, daha doğrusu Başbakan’ın siyaseti malum: Kürt meselesi siyasetinin bütün temel parametrelerini reddetmek. Artık anlaşıldı: Başbakan’ın Kürt siyaseti, Kürt meselesinin esasını tanımamaya dayanıyor. Kürtlüğün geleceğe aktarılmasını engelleyen mevzuatın esasıyla Başbakan’ın bir sıkıntısı var görünmüyor. “Kürtçe eğitimi, özerkliği unutun, müşfikleştirdiğimiz devletle yetinin” diyor Başbakan, Kürt meselesi siyasetini örgütleyenlere ve bu siyasete kan taşıyan yurttaşlara.
Başbakan bunları derken, AK Parti hattına destek veren Kürtler de Başbakan’ın çizdiği bu sınırları kabullenmiş görünüyor. Milletvekilinden sıradan yurttaşa AK Partili Kürtler Başbakan’ın Kürt meselesinin esasını tanımayı reddeden bu siyasetine itiraz etmiyor. Kimsenin, AK Parti hattında duran Kürtlere “Kürt meselesi siyasetinin esas parametrelerini, Kürtlere özerkliği ve Kürtçe eğitimi kabul edin” deme hakkı yok elbette. Ancak muhafazakar Kürtlerle temas içinde olan herkes şahittir ki, sıradan yurttaşından kanaat önderine pek çok AK Partili Kürt, Kürtlüğü bir biçimde geleceğe aktarmanın gerekliliğine ve mevcut mevzuatın buna engel olduğuna inanıyor. Bu da şuna işaret ediyor: AK Parti hattına destek veren Kürtlerin Kürt siyasetinden Kürt meselesi siyasetine doğru yol almasına imkan verecek bir iklimdeyiz.
PKK’nın toplumsal karakteri
Kanaatim o ki, bu iklim, bu zemin heba edilmez de, muhafazakar Kürtler Kürt meselesi siyasetine doğru cüsseli bir adım atarsa, silahın Kürt meselesi siyaseti üzerine düşen gölgesini kaldırmanın yolu açılmış olur. Şöyle ki: Kürt meselesi siyasetine muhafazakar Kürtlerce yapılacak güçlüce bir katkı, daha çok Kürdün Kürtçe eğitimin ve hiç olmazsa bir tür ademi merkeziyetçiliğin gerekliliğinde ısrar etmesi, Kürtlüğü geleceğe aktarmak için silahın gölgesinin gerekliliğine duyulan bugünkü kuvvetli inancın zayıflamasına yol verir. Daha çok Kürt Kürt meselesi siyasetine iltifat ettikçe, daha az Kürt Kürt meselesi siyasetini silahın gölgesinde sürdürmekten medet umar hale gelecektir. Bu olur da, daha çok Kürt Kürt meselesi siyasetine dahil olur ve daha az Kürt silahın gölgesinden medet umar hale gelirse, PKK da duruma uyum sağlamanın yollarına bakacaktır. Söz konusu hal gerçekleşirse, PKK uzun zamandır seslendirdiği “silahın gölgesiyle daha fazla adım atmanın imkanı yok” fikrine daha kuvvetlice sarılacaktır; çünkü oluşacak yeni duruma uyum göstermeyip silahın gölgesini Kürt siyasetinin üzerinde tutmakta ısrar etmek PKK’yı mevcut toplumsal karakterini kaybetme riskiyle karşı karşıya bırakır. Toplumsal hüviyetinden arınmış bir PKK’nın bugünkü PKK olmayacağını tahmin etmekse zor değil. Son olarak, daha çok Kürdün Kürt meselesi siyasetine doğru adım atması, devleti de PKK’yı silahsızlan(dır)ma işinde biraz daha bonkör, biraz daha serbest davranmak için teşvik edecektir. Bu türden bir bonkörleşme, hem bizzat PKK’nın silahsızlandırılmasını kolaylaştırır, hem de daha çok Kürdü siyaseti silahın gölgesinden kurtarmak için çalışmaya teşvik eder.
Uzun lafın kısası, ‘öteki’ Kürtlerin Kürt meselesinin bir hal yoluna girmesine, Kürt meselesi siyasetini silahın gölgesinden kurtarmaya ciddi bir katkıda bulunabileceği bir iklimdeyiz. Aslında, bu türden bir iklimde olunduğunun ‘öteki’ Kürtlerce de farkına varıldığının işaretleri epey bir zamandır var. Çoklukla muhafazakar Kürtlerce oluşturulan STK’ların yakın zamanda yaptıkları kuvvetli açıklamaların sözünü ettiğim iklimi değerlendirmeye matuf faaliyetler olduğuna şüphe yok. Ne var ki, söz konusu faaliyetlerin, bu kadarıyla Kürt meselesi siyasetini silahtan arındırmanın önünü açacağı yok. Ancak ısrar etmek gerekiyor. AK Parti’nin Kürt meselesinin esasına dokunmayan mevcut siyaseti değişene dek. Şuna bütün kalbimle inanıyorum: AK Parti’nin Kürt meselesinin esasına dokunmayarak silahsızlan(dır)mayı geciktiren mevcut siyasetini değiştirebilecek, silahın Kürt meselesi üzerindeki gölgesine son verebilecek tılsım bugün ‘öteki’ Kürtlerde.
mesutyegen@sehir.edu.tr
Prof. Dr. Mesut Yeğen; İstanbul Şehir Üniversitesi Öğretim Üyesi
Kaynak: Star