Filistin’de neler oluyor? Yeni bir intifada mı meydana geliyor? Eğer öyleyse bunun sloganları nelerdir?
Çoğu kişi Filistin’deki mevcut durumu, zamanında Güney Afrika’daki ayrımcı rejime benzetiyor. Güney Afrika’daki bantustanlarda (ırkçı hükümet tarafından tesis edilen ve sözde siyahlar tarafından idare edilen bağımsız “memleketler”) kabile şefleri, egemen devletlerin başkanları olduklarına inanırlardı. Ayrımcı rejim, beyaz idaresinin devamını sağlamak ve bunu meşrulaştırmak için kendi kontrolünde siyahların bağımsızlığı hayalini teşvik ederdi.
Güney Afrika’da ırkî kimlik temelinde ayırım yapma fikri, ayrım karşıtı hareketler ve dünyanın çoğu ülkesi tarafından reddedilirken, Filistin liderleri “Filistin devleti” diye iddia edip kendi bantustanlarının temellerini atmakla övünüyor.
Siyonizm’in Filistin’de yaşaması için “ötekilerin” -yerli Filistin halkı- asimile edilmeleri, fark ettirilmeden boyun eğdirilmeleri gerekiyor. İsrail’in Filistin Yönetimi altında Filistinlilere “özerklik” bahşetme kararının arkasında yatan düşünce de budur. İsrail ile Filistin Kurtuluş Teşkilatı arasında özerklik getiren 1993 Oslo anlaşmalarının arkasında da bu mantık vardır.
Oslo Filistinlilerin teslim alınmalarını ve onlar arasında pasif bir şuur yerleşmesini amaçlıyordu ama onun mimarları, İsrail’in onlarca sene süren etnik temizlik, yerleşimci sömürgeciliği ve ayrımcılığın bir sonucu olarak kendi antitezlerini -savunma ve tepki- oluşturacağını öngörememişlerdi.
Onlar Filistin mücadelesinin alamet-i farikası olan sivil ve siyasi direniş mirasını da hesaba katamadılar. 170’ten fazla Filistin sivil toplum örgütü tarafından yapılan ve üzerinde geniş çaplı bir uzlaşma bulunan boykot, yatırımların geri çekilmesi ve yaptırım çağrılarından iki sene sonra 2007’de Milli Boykot Komitesi’nin tesisi ile 2009, 2012 ve 2014’te Gazze’de İsrail savaş makinesine direniş ve halihazırdaki ayaklanma hep benim Oslo’dan çıkış süreci olarak adlandırdığım sürecin göstergeleridir.
Devlet olma illüzyonu
Oslo, Filistinlilerin Gazze Şeridi ve Batı Şeria’da yaşayan üçte birinin, devlet kurma konusundaki “milli hayallerini” ancak tarihi Filistin’in yüzde 22’sinde gerçekleştirebileceği vaadinde bulundu.
Ama İsrail’in işgalini kuvvetlendirdiği, Batı Şeria’da sömürgeleştirme faaliyetlerini acımasızca genişlettiği ve Gazze Şeridi’ni daimi olarak kuşatma altında tuttuğu göz önüne alındığında onu bile gerçekleştirme imkanının bulunmaması sebebiyle, ironik olarak bu, kalan üçte ikinin hakları konusundaki rahatsız edici meselenin canlanmasıyla sonuçlandı: Tarihi Filistin’in içinde ve dışında mahrumiyet içindeki milyonlarca mülteci ve üçüncü sınıf 1,5 milyon İsrail vatandaşı Filistinli.
Oslo anlaşmaları, Siyonist milisler tarafından 1948’de Filistinlilere karşı yapılan ve Nakba denilen etnik temizlik sonucu tüm dünyaya dağılmış milyonlarca Filistinli mülteciye sahte bir bağlılık sergiledi.
Ama Oslo’yu imzalayan Filistinli seçkinler, devlet kurma karşılığında Filistinli mültecilerin dönüş hakkından feragat etmeye hazır olduklarına dair İsrail’i neredeyse aleni bir şekilde temin ettiler. İsrail’deki Filistinlilerden ise hiç bahis bile edilmedi.
Oslo en iyi ihtimalle (bazı Filistinlileri işgale ortak yaparken) zulüm şartlarını biraz iyileştirmek ve böylece İsrail’in Filistin “meselesini” ortadan kaldırmak için tasarlandı. Sonunda bu bile gerçekleşmedi, sadece İsrail’le ekonomik anlaşmalardan kâr elde eden az sayıdaki Filistinli seçkini kurtardı.
Oslo nesli
1993 anlaşmalarına karşı olan Hamas’ın kazandığı 2006 Filistin Yasama Meclisi seçimlerinden bu yana Gazze’de meydana gelen çoğu olay, Oslo ve getirdiklerinin tümden reddedildiğini gösteriyor.
Gazze’deki Filistinlilerin yüzde 80’inin, Filistin’in diğer kısımlarından gelen mülteciler olduğunu göz önüne alırsak, 2006’da Gazze Şeridi ve Batı Şeria’daki seçimlerin sonuçları, sömürge karşıtı ve Oslo karşıtı eylem olarak daha kolay anlaşılabilir.
Ama bu, Oslo’yu imzalayanlar ve bunların destekçileri tarafından kasıtlı olarak gizleniyor.
Filistinlilerin direnişi, aynen insanlık dışı ayrımcı rejim altındaki Siyah Güney Afrikalılar ve Jim Crow kanunları altındaki Afrikalı-Amerikalılarda olduğu gibi, hak ve arazilerinden mahrum bırakılmaları neticesinde sahip oldukları yüksek manevi zemine bağlıdır.
Filistinlilerin zaferi, İsrail’le kendi başlarına savaşmak zorunda bırakıldıkları hissine rağmen, topraklarına olan ve asla azalmayan bağlılıklarının kaçınılmaz bir sonucu olacaktır.
Oslo rejiminin bu kadar uzun süre devam etmesine yardımcı olan şey, sonunda -“devlet olma” ve self determinasyon şeklinde- kurtuluş olacağına dair o belirsiz taahhüttür. Ama bu, anlaşmaların imzalandığı sırada ya da sonrasında doğan Filistinlilerin oluşturduğu Oslo nesline bir şey ifade etmiyor. Onlar bıkmış durumdalar ve verdikleri mesaj açıktır: Mesele sadece işgal değil, aynı zamanda yerleşimci sömürgeciliği, ayrımcılık, etnik temizlik ve İsrail’in soykırım politikalarıdır.
İntifada olarak adlandırılsın ya da adlandırılmasın mevcut ayaklanma, ister tarihi Filistin’in içinde ister dışında olsun, ister bugünün mültecisi ister acı dolu onlarca sene öncesinin mültecisi olsun tüm Filistinlilerin davasının birliğini anlayacak yeni bir yönetimin oluşacağı pota olabilir.
Bu bize işgalciyle her türlü iş birliğine karşı olduğunu söyleyen bir nesildir. Bu, Oslo’da yenilgiden ve aşağılanmaktan başka bir şey görmeyen bir nesildir ve bunlar Oslo’yu başlarından atıyorlar.
Bunlar sömürgecilik ve ayrımcılık temelinde birlikte yaşamanın birlikte yaşamak olmadığını söylüyorlar ki bizim de onlara kulak vermemiz gerekiyor. Bu köleliktir ve artık onlar bunu kabul etmeyecekler.
Filistin gençliği şunu söylüyor: Tüm haklarımızın verilmesini istiyoruz ve daha azını kabul etmeyeceğiz.
Kaynak: The Electronic Intifada
Dünya Bülteni için çeviren: Mehmet Şeyhoğlu