Ortak tarih, Türkler ve Kürtler

Bir dönem Sofya'da çalışan gazeteci bir arkadaşım aktarmıştı. Cumhurbaşkanı olduğu dönemde Demirel, Bulgaristan'ı ziyareti sırasında düzenlenen basın toplantısında, muhtemelen jest olsun diye, uzun uzadıya iki ülke arasındaki derin tarihsel bağlardan, Türklerin ve Bulgarların birlikte yaşadıkları yüzyıllar boyunca birbirlerini nasıl etkilediklerinden söz eder. 
 
Toplantıyı izleyen milliyetçi bir Bulgar gazeteci söz alarak öfkeli bir tonla Demirel'e itiraz eder: 'Siz hangi ortak tarihten söz ediyorsunuz? Türkler burada 400 yıl kaldı ve bize bıraktıkları tek şey tas kebabı oldu. Onu da alın sizin olsun.'

Bulgar gazetecinin hezeyan halinde ortaya çıkan tepkisini, farklı toplumların 'bir arada yaşanan yüzyıllara ve ortak tarihe' nasıl farklı açılardan baktıklarını göstermesi bakımından önemli bulurum. Sert olduğu kadar açıklayıcı ve eğlencelidir. Zaman gazetesinin okur mektuplarında, özellikle Kürt sorunu hakkında yayınlanan mesajları, tepkileri okurken sık sık bu anekdotu hatırlıyorum. İstisna sayılabilecek aşırı örneklerin dışında, okuyucu mektuplarının büyük çoğunluğu Kürtlerle Türklerin binlerce yıldır kardeşçe bir arada yaşadıkları vurgusunu taşıyor. Bu vurgunun gerekliliği tartışma götürmez. Ama yine de, bu ortak tarih ve kardeşlik söylemi hakkında biraz kafa yormakta fayda var. Evet Kürtlerle Türklerin 'ortak tarihi' hiçbir zaman Bulgar gazeteci örneğinde olduğu gibi karikatürize edilmeye müsait olmadı; ama yine de iki toplumun ortak tarihten aynı şeyi anladıklarını söyleyemeyiz. Açıkçası bu konunun sofistike, soyut tanımlara değil, basit; ama gerçek bir okumaya ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Madem samimiyetle aslında birbirimizi nasıl algıladığımızı anlamaya çalışıyoruz, o halde Kürtlerin varlığını çeşitli düzeylerde algılayan farklı kesimlerin bakış açısından devam edelim.

Şöyle bir sıralama herhalde çok yanlış olmaz; Türkiye'de bugün; a-Kürtlerin varlığını, 'Kürt diye bir şey yoktur' diyerek kabul etmeyen, b-Kürtlerin varlığını kabul edip onları potansiyel tehlike olarak gören, c-Kürtlerin varlığını kabul edip kardeşlik ve binlerce yıldır beraber yaşama söylemine rağmen kimliğini yok sayan kesimler var. Bu kesimleri siyasi parti ve ideolojilerle eşleştirmeyi size bırakıyorum.

Benim özellikle üzerinde durmak istediğim bu üçüncü kesim. Yani 'Kürtler kardeşimizdir; ama Kürtlerin dili ve hak talepleri bölücülüktür, kardeşliğe aykırıdır' diyen bakış açısı. Çünkü Kürtlerle Türklerin ortak tarihini öne çıkaran bu bakış açısı bile Kürtlerin talepleri konusunda üstten ve mesafeli bir çizgi izliyor. Beraber yaşadığı, kardeşi olan Kürtlerin taleplerini bir çeşit ihanet olarak görüyor. Öncelikle ortak tarih ve kardeşliğe ihanet... Tuhaf olan bu kesimin ılımlı bir çizgiye sahip görünmesi...

Kürtler ortak tarihten ne anlıyor?

Gelelim Kürtlere. Kürtler, ortak tarihten ne anlıyor? Özellikle Kürt aydınlarının gözünde 'Evet, tarih boyunca Kürtlerle Türkler bir aradaydı; ama bu dönem Kürtlerin hep yok sayılmasıyla geçti. Kürtler hep baskı gördü ve aşağılandı' şeklinde özetlemek mümkün. Aslında söz konusu olan tüm bu algılar ortak tarihin bugünden algılanışıdır. Bir arada yaşanan binlerce yılın bugünden yorumudur. Ortak yaşanan asırlar boyunca Kürtlerin ve Türklerin birbirlerini böyle algılamadıklarından emin olabilirsiniz. Çünkü ötekinin kimliğine ve kültürüne karşı bugünden bakarak yaptığımız gibi reddedici ve yok sayıcı bir tavır geliştirmiş olsaydık muhtemelen bu ortak tarih olmazdı. Bu nedenle her iki tarafın da yeni bir algıya ihtiyacı var. O halde ne yapmalı? Türk kamuoyuna; 'Kürtleri kardeş olarak görmesen bile kimliğini, kültürünü kabul etmelisin' demek herhalde yanlış olmaz. Kürtlerin ise; ortak tarihin -tüm milliyetçi söylemlerin ileri sürdüğü gibi- bir katliamlar ve kıyımlar tarihinden ibaret olamayacağını görmeleri gerek.

Tam da bu noktada DTP Eşbaşkanı Aysel Tuğluk'un çıkışını önemli buluyorum. Tuğluk, Radikal İki'de yayınlanan iki yazısında ilk kez ortak tarihe vurgu yaparak, Kürtlerin ve Türklerin ortak kaderinden, Sevr korkusunu Kürtlerin anlaması gerektiğinden, M. Kemal'in tartışılmaz liderliğinden söz etti. Tuğluk'un yeni bir açılımı hedeflediğini tahmin etmek güç değil. Yanılmıyorsam Kürt siyasetçilerin cenahında ilk defa bir arada yaşama kültürü ve ortak tarih konusuna bu düzeyde vurgu yapılıyor. Kürt aydınlarının çokça bilinen 'Halkların kardeşliği ve özgürlüğü'nü yücelten söylemi Aysel Tuğluk'un yazılarında, 'ortak tarih ve bir arada yaşama' söylemine dönüştü. 'Halkların kardeşliği ve özgürlüğü' gibi devrimci ve bağımsızlıkçı bir söylemin yerini çoğulculuğu ve bir arada yaşmayı içeren ortak tarih'e bırakması son derece çarpıcı bir gelişme. Doğru işlenirse yararlı da olacaktır. Türklerin bir arada yaşamayı doğru anlamaya, Kürtlerin de hatırlamaya ihtiyacı var.

Kaynak: Zaman