Irak savaşı, Filistin sorunu ve Lübnan krizinin seyri uzun süredir değişmezken, Ortadoğu şartlarını dönüştürebilecek üç ayrı 'kaynak' var: ABD, Irak'tan çekilebilir ve iç savaş yayılabilir; bölgesel rejimlerin yapısı değişebilir; Tahran'la uzlaşılabilir veya ABD ve İsrail, İran'a saldırabilir
Irak hakkında çeşitli planlar yapılıyor; ABD'nin Başbakan Nuri el Maliki'yi düşürmeyi amaçlayan önlemlerine dair haberler geliyor. Fakat Maliki'nin devrilmesi Irak'ın mevcut durumunu değiştirmez. Belki Filistin üzerine de planlar yapılıyordur; zira, Arap Birliği heyeti İsrail'i, üst düzey bir Mısır heyeti de ABD'yi ziyaret etti. Bunun yanı sıra, ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice Irak ve Filistin sorunları üzerine görüşmeler yapmak için Ortadoğu'ya gidecek. Fakat bu ziyaretler de İsrail-Filistin çekişmesinin temel verilerini değiştirmez. Bazı Lübnan kaynaklarıysa, Lübnan'ın benzer bir durum yaşadığını ifade ediyor. Ancak Lübnan'da da hiçbir şey henüz kesinleşmedi ve ülkedeki krizin değişik bir yol alacağına dair güçlü alametler belirmedi.
Rejim değişikliği İsrail'e yarar
Bir başka ifadeyle, bölgedeki çekişme ve savaşlar 'durağanlaştı'. Peki şartlar ne gibi bir dönüşüm yaşayabilir? Çekişmeler ve karmaşık etkileşimlerin ışığında, üç farklı kaynak bölgenin yapısında dönüşüm gerçekleştirebilir. Bunlardan ilki, süper devletlerin ve özellikle de ABD'nin bölgedeki politikalarıyla ilgili. Amerikan toplumu, Bush yönetiminin Irak gerçeğini kabullenerek politikalarını değiştirmesi gerektiğinde neredeyse hem fikir. ABD başkanı Irak'taki projesini sürdürmekte hâlâ ısrarlı olsa da, ülke içinden gelen talepleri kabul etmek zorunda kalacak. Amerikan halkı, Amerikan güçlerinin büyük oranda çekilmesini talep ediyor. Çekilme veya sınırlara konuşlanma planının gelecek baharda veya 2008'deki başkanlık seçimleri öncesinde tamamlanma ihtimali de baskın görünüyor.
Bu adım atılırsa, Irak'ta pek çok değişiklik yaşanabilir. Fakat ben bu adımın, Irak'ın sıkıntısına kısa vadede son vereceğinden şüpheliyim. Zira iç savaş, muhtemel bölgesel müdahaleler nedeniyle uzayabilir. Örneğin İran savunma veya saldırı amaçlı bir müdahale yapabilir; Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün'ün de buna tepki vermesi gerekebilir. İsrail de hatta girebilir. ABD çekilirse, iç savaşın daha fazla Arap sorununu ateşleyecek biçimde bölgeye yayılması ihtimali ağır basıyor. Her halükârda, Irak içindeki çekişmenin kısa vadede bitirilmesi epey zor. Aynı şeyleri İsrail-Filistin sorunu ve Lübnan'daki çekişmeler için de söyleyebiliriz.
Bu nedenle bazıları, bölgedeki uluslararası politikaların değişmesine değil de, belli başlı bölge ülkelerinin siyasi oluşumunun değişmesine bel bağlıyor. Bölgedeki İslamcılar başarılı olacaklarını tahmin ediyor; liberaller, daha gerçekçi bir eğilimle anayasal gelişme yanlısı; bazıları İran'da bir karşı devrim, bazıları da muhafazakâr Arap ülkelerinde ayaklanma veya devrimlerin patlak vermesini bekliyor. Fakat bunların hiçbiri bölgesel istikrar getirmez. İran'daki İslami rejim düşerse, yerine Batı destekçisi bir rejim kurulur. Bu durum da dengeleri büyük oranda İsrail'in lehine değiştirir. Birçok Arap ülkesinde de İslamcıların iktidara geldiğini düşünürsek, çekişmelerin azalmak bir yana artması muhtemel.
Son olarak bazıları, bölge ülkeleriyle diğer ülkeler arasındaki ilişkilerde yaşanacak bir değişikliğin bölgesel şartları dönüştüreceğine inanıyor. Fakat bu bağlamda iki zıt senaryo var: Birincisi, ABD ve İsrail'in İran'ı vurarak 'çekişmeyi bitirmesi'ne yönelik. Bu senaryo İran'ın yerli müttefiklerini, özellikle de Hizbullah ve aşırılık yanlısı İslami akımları zayıflatır. Muhafazakâr Arapların çoğu bu senaryoya güveniyor. Fakat gerçekçi veriler, İran'a saldırılmasının yakın vadede istikrarsızlığı artıracağını ortaya koyuyor. İran'ın Körfez'deki bazı Arap ülkelerinden intikam almaya çalışacağı kesin. Ayrıca Irak ve Lübnan'daki iç savaşlar da şiddetlenebilir.
İkinci senaryoysa şöyle: ABD ve Batı, bölgesel istikrarı güvence altına alma konusunda somut bir rol oynaması karşılığında, İran'la uluslararası sisteme entegrasyonunun sağlanmasını ve nükleer programının temel noktalarını sürdürmesine izin verilmesini kapsayan bir anlaşma imzalayabilir. Bu senaryo, bazı gerginlik kaynaklarını ortadan kaldırabilir, iç çekişmeler ve uluslararası krizlerin dozunu düşürebilir. Fakat yine de temel kusurlar var; zira bu senaryo Arap ülkelerini dikkate almamakla birlikte İran'a, Arapların bazı temel çıkarlarının aleyhine olacak biçimde büyük bir bölgesel rol veriyor. Ayrıca, Filistinlilerin haklarıyla ilgili konularda adaleti sağlamıyor. İran ve İsrail üzerine kurulu ikili bir bölgesel hegemonya, Arap sistemini unutulur kılıyor.
En makulü demokratikleşme
Bununla birlikte, belli başlı Arap ülkelerinin yeni bir bölgesel anlaşmaya denge sağlayacak bir taraf olarak girmesi imkânsız, zor veya uzak ihtimal değil. Bu doğrultuda Araplar, yerel politikalarının yapısında demokrasiye yönelik büyük ve planlı bir dönüşüm yaratmak için iyi bir fırsat elde edebilir.
Uluslararası ve yerel düzeydeki uyum, yerel düzlemde birlikte yaşama imkânını güçlendirir ve Arap ülkelerine tam demokrasinin uygulanması için çok uygun bir şans verebilir. Zira, birçok Arap ülkesi teoride iç demokratikleşmeyi sağlayabilir ve akabinde bölgesel ve uluslararası düzeyde de birlikte yaşam üzerine müzakere edebilir. Bu senaryoyu da aslında ancak, Arapların siyasi stratejilerinin kötü belirlenmesi ve liderlerin cesaretsizliği engelleyebilir.
Kaynak: Radikal