Ortadoğu'nun jawsları ve Hakan Fidan

MİT Müsteşarı Hakan Fidan son günlerde yeniden dış basının gündeminde. Bu defa İran’dan ziyade Suriye meselesiyle alakalı. Fotoğrafı, Suudi Arabistan İstihbarat Başkanı Bender Bin Sultan ve  İran Devrim Muhafızları Kudüs Kuvvetleri Komutanı  Kasım Süleymani ile aynı karede yer alıyor. Bu adil bir fotoğraf karesi mi? Zira Wall Street Journal gazetesinin yer verdiği gibi Bender Bin Sultan darbelerle anılıyor ve özellikle de Mısır darbesiyle ve bu darbenin mimarı olarak da öne çıkıyor. Kasım Süleymani ise bölgenin kaderini ve geleceğini İran’a bağlamakla anılan bir isim. Mübalağa değil: İran ekseniyle anılan her karede adı geçiyor.  Hatta kendisine Suriye’nin fiili lideri olarak bakanlar çok. Lübnan, Suriye ve Irak cirit attığı yerlerden bazıları.  Bayram haftasının gündemi veya iddiaları arasında, PKK’nın Türkiye ile ateşkesini bozması için PKK üst düzeyiyle yürüttüğü müzakereler de vardı.

Fidan’ı, Ortadoğu’nun Jawsları ile birlikte ele alıp da, aynı kategoride olan Dahi Halfan veya Muhammed Dahlan’ı anmamak doğru olmaz. Esasında son ikisi Bender Bin Sultan’ın müttefikleri veya himayegerdeleri (protege) olarak biliniyor.  Arap Baharı'nı devrimden darbe sürecine çevrilmesinde her taşın altından bu üç ya da dört isim çıkıyor.  Bender, Halfan ve Dahlan üçlüsünün ortak özellikleri İsrail’e de yakın durmaları ve Müslüman Kardeşler hareketine yeminli düşmanlıkları.  

Son dönemlerde devrim ülkelerinde her istikrarsızlığın altında bu isimlerin imzası aranmakta. Mısır’dan Tunus’a ve oradan da  Gazze ve Yemen’e kadar.  WSJ gazetesi tarafından veya başvurduğu kaynaklar tarafından Hakan Fidan’ın Türkiye’deki rolü abartılsa da Bender Bin Sultan’a hiç benzemediğinin altı çiziliyor.  Bender bin Sultan ABD’ye göre, Suriye’de değil ama Mısır’da kontrol dışına çıktı ve darbeyi destekleyerek ABD’yi zor duruma soktu!  Suriye’de ise Amerikan çıkarları doğrultusunda hareket etti.

*

Hakan Fidan’la ilgili Washington ve tabiatıyla Tel Aviv’deki yeni rahatsızlık nedeni Suriye. Arap Baharı ile birlikte Türkiye ile İran arasında köprülerin altından çok sular aktı. İlişkilerin seviyesi düştüğünden şimdi ABD ve İsrail bundan rahatsız değil. Kaldı ki, onlar birbirine yaklaşıyor.  Dolayısıyla ne eski İran İran, ne de Erdoğan eski Erdoğan veya ne de Hakan Fidan eskisi gibi. Zaten şimdi Arap Baharı öncesi Türkiye’nin yerini ABD almış durumda: Tahran ile birlikte karşılıklı olarak birbirlerine seyir halinde koşuyorlar! 

Arap Baharı eski bölgesel ittifakları altüst etti.  Dolayısıyla Washigton ve Tel Aviv eksenini Arap Baharı öncesinde Türkiye-İran ilişkileri rahatsız ederken şimdi de Suriye meselesi ve Suriye’de ‘yanlış ellere ve adreslere’ teslim edilen silahlar rahatsızlık veriyor. Kısaca, ABD ve İsrail’i Türkiye’nin ne Tahran’da ne de Suriye’de kendi politikasını takip etmesi memnun ediyor.  Güdümlü ve bağımlı politika izlemesini istiyorlar. 

Başbakan Erdoğan’ın büyük umutlarla gittiği ve Obama ile buluştuğu 16 Mayıs 2013 tarihli ziyaret dışarıdan parlak görünse de içeriden öyle olmadığı anlaşılmıştır. Başbakan Erdoğan’ın temel amacı Suriye meselesiydi. Bu ziyarette bu meseleye farklı zaviyelerden baktıkları ve farklı yanlara düştükleri açık bir şekilde ortaya çıkmıştır.  Esat’ın gitmesi dışında iki tarafın bu meselede ortak bir  açısı bulunamamıştır. Hatta Obama yönetimine yakınlığıyla bilinen Hüseyin Nasr’ın oğlu Veli Nasr içten içe Obama’nın Esat’ın kazanmasını tercih ettiğini söylemiştir. Acaba müdahale konusunda bunca isteksizliğinin altında yatan temel mesele bu mudur?  Yoksa Obama da direniş kampından mı?   

*

Şimdi bu farklı tercihlerden ve yol ayrımından dolayı Fidan basın üzerinden infaz edilmeye çalışılmaktadır.  Bu sefer mesele Suriye meselesi ve oradaki bazı odaklara silah veya lojistik yardımı yapılması meselesi. 

İlk infaz, İran üzerinden yapılmak istenmişti.  İsrail, Fidan’ın ABD ve İsrail’e ait hassas ve ortak bilgileri İranlılarla paylaştığını ileri sürmüş ve yeni MİT Müsteşarını bu iddiayla infaz etmek istemiştir.  Şimdi birileri, kimyasallardan İsrail namına vazgeçtiği için Esat’a şapka çıkartırken Türkiye’ye de şapkanın içindeki tavşan muamelesi yapmaktadır.

Gazeteci ve romancı ve Başbakan Erdoğan’ın Davos’tan belalısı David Ignatius  Fidan’ın hedef alınması ve istihbarat savaşlarıyla alakalı taze bir yazı yazdı. Bu yazıda Türkiye’nin Mavi Marmara baskınına misilleme olarak Türkiye’de İran bağlantılı bir Mossad şebekesini çökerttiğini  ve ifşa ettiğini yazdı.  Daha doğrusu, Türk toprakları üzerinde Mossad’ın devşirdiği bir İran şebekesini deşifre ediyor. Böylece Mossad ve İsrail çıkarlarına önemli bir darbe vuruluyor. Bu olay 2012 yılının başlarında yaşanıyor. Bu nedenden dolayı da Netanyahu’nun Mavi Marmara ile ilgili özür dilemesi süreci gecikiyor.  Amerikalılar genelde bunu Mavi Marmara gemisine bir misilleme olarak algılıyorlar.  

David Ignatius son sıralarda MİT’in sistematik bir biçimde İsrail ve İran’ın karşılıklı örtülü operasyonlarını engellediğini yazıyor.  Yeni dönemde Türkiye’nin Mossad’nın faaliyet alanı olmaktan çıkması belki de Hakan Fidan’ın şimşekleri üzerine çekmesinin temel nedenleri arasında. İsrail yeni dönemde Türkiye’nin eski ortağı Mossad’a düşmanca davranmasından yakınıyor. 

Ignatius , Dan Raviv ve Yossi Melman’ın 2012  yılında yayınlanan “Spies Against Armageddon” adlı kitabına dayanarak, Türkiye ile Mossad arasındaki ilişkilerin 1958 yılında başladığını ve aynı kapsamda Mossad’ın hem Türk hem de İran ajanlarına  eğitim verdiğini yazıyor. Şimdi üçgende bu ilişkilerin yerinde yeller esmekte olduğuna değiniyor.  Bu siyaseti Ben Gurian Çevre İttifakı Stratejisi  (“peripheral alliance strategy) belirlemişti. 

Bu ittifakın ayaklarından biri 1979 yılında ikincisi de muhtemeldir ki,  2009-2010 yılında çözüldü ve koptu.  Wall Street Journal, muhtemelen Pentagon ve İsrail’e dayanarak Fidan’ın Suriye’deki cihatçıları silahlandırdığını ileri sürüyor.  Ignatius’un son cümleleri epeyi önemli: "Defetme ve savuşturmaya dayalı istihbarat örtüsü altında yürütülen Netanyahu-Erdoğan kapışması Ortadoğu’nun yöneldiği kaygan bir değişim dönemine işaret ediyor. ABD, İsrail, İran, Suudi Arabistan ve Mısır yeni ittifaklar kurma peşinde ve açık veya örtülü bir biçimde yeni dengeler oluşturma mücadelesi veriyorlar.”