Ortadoğu’daki “silahlanma” bizi neden ilgilendiriyor

 

ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi bağlamında bölgeye “demokrasi” getirme planından vazgeçtiğini Condoleezza Rice’ın ağzından öğreneli bir yıl oldu. Rice; “Bölgede istikrar daha önemli”, demişti. Zira Filistin’de Hamas’ın seçim zaferi, Mısır’da Ihvânu’l Muslimun hareketinin seçime iştirak ettiği bölgelerde yüzde 80 civarında oy alması istikrarı bozuyor, demokratik sürecin işletildiği ülkelerde istenmeyen güçler yönetime taşınıyordu. Bu da global güç merkezlerinin eteğini tutuşturmaya yetiyordu. 

Nedense bu olay Türkiye’de yeterince tartışılmadı. ABD’nin bölgemize demokrasi getireceğine bizi ikna etmeye çalışan kalemşörlerden de ses seda çıkmadı.

Kısa süre önce, Amerika; Suudi Arabistan'a 20 milyar dolarlık silah satma, İsrail'e 30 milyar, Mısır'a 13 milyar dolarlık askerî yardım yapmaya dair stratejik kararını ilan etti.

Medyamız, Türkiye’deki seçim sonuçlarının şok etkisini atlatamadığından mı, yoksa cumhurbaşkanının kim olacağı meselesine kafayı delice gömdüğünden mi, bu meseleyi de yeterince ele almadı. Sanki bu gelişme bizi ilgilendirmiyormuş, sanki mevzubahis olan bölge bizim coğrafya değil de Latin Amerika bölgesi imiş gibi!

İsrail’in hangi Arap ülkesi olursa olsun gelişmiş etkin silahlara sahip olmasını istemediği bilinen bir gerçek. Hele Mısır gibi daha önceden kaç kez savaştığı, İslâmcıların güçlü olduğu bir ülkeye bu denli silah yardımına itiraz etmemesi önemli bir gelişme olmalıydı, ama, bu konu da demek ki bizim için fazla ilgi çekici değilmiş!

ABD’nin İsrail’in güvenliğine ne kadar önem verdiği ortadayken; Mısır, Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkelerinin silahlandırılması ne mânâya geliyor?

ABD’nin bu stratejik kararı silahlı stratejik bir cephenin tahkim edildiğini gösteriyor. Kime karşı? Sadece İran ve Suriye demek yeterli mi? Bu cephenin Filistin meselesinde “Ilımlı İslâm Ülkeleri” cephesi olarak ne tür tavizlere zorlanacağı bizi ilgilendirmiyor mu?

Bu silahlardan İsrail kendi güvenliği açısından bir endişe duymuyorsa, ki İsrail güvenlik paranoyası içinde kıvranan korsan bir ülke, kim ne tür taahhütler vermiş?

ABD’nin 6 trilyon dolar borcu var. Amerika’nın rüyalarını kaçıran bir rakam bu. Silahlanma yarışının başlatılmasıyla bu borcun bir ilişkisi var mı? Bunu sadece silah satımından gelecek para itibarıyla sormuyorum. Zira o miktar bir para Amerika için dişe dokunur bir yekün tutmaz. Asıl önemli olan, bu silahlarla Amerika’nın stratejik olarak kendisine bağladığı ülkelerin sahip olduğu enerji ve para..

Bu gelişmelerin Rusya ile ilgisi ne? Çünkü Amerika Rus yönetimini eski Sovyetler Birliği'nin yayılmacı politikalarını izlemekle suçluyor. Son dönemde ABD ile Rusya arasında füze savunma sisteminden kaynaklanan gerilim, Rusya’nin Soğuk Savaş sonrası ilk defa Ortadoğu'da kalıcı üsler kurma kararı aldığı; Suriye'nn Akdeniz kıyısındaki Tartus ve Lazkiye limanlarını, Rus Deniz Kuvvetleri'nin kalıcı üsleri olarak tekrar faaliyete geçirmeye hazırlandığı haberleri, ABD’yi alarma geçirmiş durumda.

Bu meyanda, silah anlaşmalarıyla, Amerika’nın stratejik olarak kendisine bağladığı ülkelerle, Rusya’nın öteden beri hayâlini kurduğu Akdeniz Havzası'na inme girişimini bloke etme amacı var mı?