Ortadoğu'da barış, ekmek, demokrasi!

Amerika'nın Annapolis kentinde bugün Türkiye'nin de katıldığı büyük bir konferans toplanıyor. Konusu, Ortadoğu'da barışın anahtarı sayılan Filistin-İsrail sorunu.

Bundan birkaç yıl önce halen İsrail Cumhurbaşkanı olan Şimon Peres'le Telaviv'de sohbet ederken şöyle demişti:

"Evet, çok güç bir sorun. Bir kere toprak çok küçük. Sonra, iki taraf arasındaki farklılıkların hem dini hem milli yanları var. Üstelik uzun bir tarihi geçmişe sahip olan bir sorun... Ortadoğu'da dünya nüfusunun sadece yüzde 8'i yaşıyor. Dünya üretiminin sadece yüzde 2'si yapılıyor. Ama dünyada terörün tam yüzde 65'i de bu topraklarda ürüyor. Sorun bu..."
Kısacası, sorun barış!
Ortadoğu'da şiddet ve terör bitmeden, bu topraklara barış gelmeden bu diyarda doğru dürüst ekmek yemek, demokrasi yapmak uzak ihtimaldir.
Bu bir kısır döngüdür aynı zamanda. Bunun kırılacağı yerle ilgili olarak da genel bir mutabakat söz konusudur:
Filistin-İsrail sorunu!

Bölgede, Arap dünyasında tüm sorunların anası olarak görülen bu sorun 2001 yılının ocak ayından beri yine kendi haline bırakılmış durumda.
Bu nedenle yedi yılda çok şey yaşandı. İkinci Filistin İntifada'sı ile 4 bin Filistin'li, bin İsrailli öldü. Filistin ekonomik olarak çöktü, yoksullaştı ve ikiye bölündü. El Fetih'le çatışan Hamas Gazze'ye el koydu.
İsrail, Filistin'le arasında duvar çekmeyi sürdürdü.
Irak Savaşı...

Lübnan Savaşı...
Özellikle Amerika'nın 2003 yılı baharında Irak'ı işgali ve Irak'ın fiilen bölünmeye başlamasıyla birlikte İran'ın bölgedeki nüfuzu sahne aldı.
Bu nüfuzun yayılmaya başlaması ister istemez 'radikal Şii hareketi'ni Ortadoğu'da daha etkili hale getirdi. Hamas'a, Hizbullah'a verdiği destek ve Suriye'yle yakınlığı da Tahran'ın elini güçlendirdi.

İran faktörü ve bu ülkedeki nükleer gelişmeler, bir yandan Amerika'yla İsrail'i, öte yandan başta Suudi Arabistan olmak üzere Sünni Arap dünyasını tedirgin etti.

Böylece İran ortak bir düşman olarak algılanmaya başlandı.
Bu 'ortak düşman'ın, yani İran'ın Ortadoğu'daki etkisini kırmak ve tecrit etmek için de öncelikle Filistin-İsrail sorunu konusunda bir şeyler yapmak gerekiyordu.
Annapolis yolu böyle açıldı.
Filistin ve İsrail liderleri Mahmut Abbas'la Ehud Olmert'in bugün kırk küsur ülkenin katılımıyla Annapolis'te buluşmaları için Başkan Bush da, Suudi Kralı Abdullah da, Mısır Cumhurbaşkanı Mübarek de, AB'si de, Türkiye'si de bastırdı.
Konferansa Suriye'nin katılımı son anda sağlanarak, İran'ın tecrit edildiğine dair görüntü biraz daha belirginleştirilmek istendi.
Ama bu arada zihinlere takılan bazı soru işaretleri var.
Soruluyor:
İran'ın bu kadar tecrit edilmesi, Başkan Bush'un bir oyunu olabilir mi? Filistin-İsrail cephesinde dostlar alışverişte görsün oyunu oynanırken, yalnızlaştırılan İran'ı giderayak vurabilir mi Başkan Bush?
Oyun içinde oyunların çok doğal olduğu bu bölgede böylesi sorular şaşırtıcı değil.

Ama bu arada konferansla ilgili beklenti yönetimi fena gitmedi bugüne kadar. Annapolis için başarı çıtası öyle çok fazla yükseğe konulmadı. İyimserlikten çok gerçekçilik ağır basıyor.

Filistin'le İsrail arasında iki devletli bir çözüm için müzakereleri başlatmak önemseniyor. Bunun ötesine geçmeye kalkışmanın riskli olacağı genel kabul görüyor.

Bu yüzden herkes ihtiyatlı.
İsrail ve Filistin'de liderler zayıf. Ancak birşeyler yapılamazsa, durumlarının daha kötüye gideceğini de biliyorlar.
Bu yüzden İsrail Başbakanı Olmert de, Filistin Başkanı Abbas da barış sürecinin yedi yıllık bir aradan sonra başlaması için düğmeye basılmasından yana gözüküyorlar.
Annapolis'te başarı, daha çok müzakere sürecinin tekrar başlamasıdır. Bu konuda bir başarısızlık, bütün bölgeyi fena karıştırır, biraz daha istikrarsızlaştırır.
Yinelemek yersiz:
Annapolis'te böyle bir başarısızlık Türkiye'yi de gerek güvenlik gerekse ekonomik açılardan olumsuz etkiler.
Nokta.

Kaynak: Milliyet