Ortadoğu 2008'de de huzur bulmaz


 
2007 Butto'nun şaşırtıcı olmayan ölümüyle sonlanırken, 2008 de Ortadoğu'ya etnik çatışma, bombalar ve suikastlardan başka bir şey getirmeyecek. Zira liderler, kaynakları yerel sorunlardan 'yeni-sömürgeciliğe' dek uzanan şiddeti doğru bir neden-sonuç ilişkisi kapsamında ele almıyor

Bu yıl üzücü, ama hiç de şaşırtıcı olmayan bir biçimde, Benazir Butto'nun öldürülmesiyle son buluyor; bu suikast Arap dünyasıyla Güney Asya'nın birçok bölgesini pençesine alan örgütlü siyasi şiddetin uğursuz simgelerinden biri. Yeni yıl, Kuzey Afrika'dan Ortadoğu'ya, oradan Güney Asya'ya uzanan bölgede rutin hale gelen terörist bombalamaların, etnik çatışmaların, şiddet ve siyasi suikastların yeni örneklerinden başka bir şey getirmeyecek.
Tarihçiler, Arap-Asya bölgesinin büyük bölümündeki kurumlaşmış istikrarsızlığın ve siyasi aşırılığın başlıca nedenlerini tarif edecek. Fakat bu yılın sonundaki manzaraya yakından baktığımda gördüğüm iki çelişkili eğilim hayli şaşırtıcı: Bir yanda küçük bir aktörler grubu (büyük kısmı hükümetlerin ve onlara bağlı güvenlik güçlerinin, teröristlerin, suçlu unsurların ve ara sıra infiale kapılan ayaktakımından menkul bir grup bu) tarafından uygulanan acımasız şiddetin artışı; diğer yandaysa barışçı yaşamlar süren, köylerinde ve mahallelerinde şiddetten uzak bir biçimde, siyasi, kültürel, dinsel uyum ve hoşgörü eşliğinde yaşayan geniş yığınlar.

Kaynakların hepsi bağlantılı
Sıradan vatandaşların hoşgörüsü ve insancıllığı, hem iç hem dış güçlerin tertiplediği ses getirici cinayetler ve örgütlü askeri şiddetten menkul daha büyük dramlarla sürekli gölgeleniyor. Bölgemizin dört köşesindeki çatışmaların, terörün ve saldırganlığın çeşitliliği, geniş bir yelpazeye yayılan aktörleri ve nedenleri yansıtıyor. Afganistan, Irak, Filistin, Sudan, Somali, Lübnan, Pakistan ve Cezayir'in hepsi farklı yerel ve bölgesel dinamikleri açığa vuruyor. Vahşetin bir kısmı yerel savaş ağalarının ve muteber, yetkin bir hükümetin veya devletin yokluğunda silahlı unsurların iktidarı gasp ettiği abuk subuk devletlerin ürünü. Bazıları da bir tür yeni-sömürgecilik uygulayan işgalci yabancı güçlerin doğrudan sonucu; bu çerçevede Amerikalı, İsrailli, Britanyalı ve diğer yabancı güçler, Arap-Asya toplumlarındaki siyaseti ve değerleri yeniden yapılandırmak için askeri güçlerini kullanma hakları olduğuna hükmetmiş durumda.
Velhasıl bugünlerde eşzamanlı olarak tanıklık ettiklerimiz hiç şaşırtıcı değil: Amerikan birlikleri Irak'ta Iraklıları öldürüyor, İsrail birlikleri Filistin'de Filistinlileri öldürüyor, şu veya bu Lübnan'da Lübnanlıları öldürüyor, Bin Ladin ve benzerleri her tarafta her milletten insanı öldürüyor ve Sudanlılar, Somalililer, Pakistanlılar, Afganlar ve Cezayirliler de birbirini öldürüyor. Arap-Asya bölgesindeki siyasi şiddetin doğası ve tertipçileri tek tip değil, çok çeşitli.
Siyasetçileri öldürmek, pizzacıları havaya uçurmak, otellere saldırmak, sivil mahalleleri havadan bombalamak veya sevilmeyen bir rejimi değiştirmek için dünyanın ta öbür ucuna ordular göndermek kabul edilemez. Bütün bu şiddet biçimlerini tarihsel ve siyasi koşullarla izah etmek mümkün, yani suç eylemleri olsalar da, mantıksız eylemler değiller. Eşzamanlı olarak gerçekleşmeleri olgusu, bir şekilde birbirleriyle bağlantılı olduklarını da ortaya koyuyor.
Yeni yıl, hayatımızı karartan şiddeti tertipleyen bombacıları, katilleri ve generalleri yolundan döndürmeyecek; ister orta Asya'daki bir mağarada, isterse bir yerel milis üssüne sığınmış olsun, ister bir Arap ülkesinde konforlu başkanlık sarayında veya bir Amerikan-Avrupa başkentinde oturuyor, isterse İsrail, Türkiye, İran ve Rusya savunma bakanlıklarında caka satıyor olsun, onlar bildiklerini okuyacak. Ancak bizler yeni yıla, şiddet döngüsünü daha kapsamlı ve isabetli bir biçimde analiz edip anlama kararıyla başlayabiliriz.


Baskı cevap değil, sorunun parçası
Bazı Arap ve Asya ülkelerinin vahim bir şiddet ve istikrarsızlık döngüsüne sürüklenmesinin nedeni, halklarının ve liderlerinin, şiddet dozunun çok daha düşük olduğu 10 veya 20 yıl önce bu kararı almayı reddetmesi. İsrailliler aynı yanlışı 1947'den beri sürekli yapıyor. Amerikalılar ve Avrupalılar, 11 Eylül ve sonrasında Batı hedeflerine yönelik diğer saldırıların doğasını, nedenlerini ve amaçlarını yanlış teşhis ettiklerinde de benzer bir yanlış yaptılar.
Pervasız şiddeti sona erdirmek veya azaltmak, sebep-sonuç dizgesini, bilhassa kökenindeki nedenleri tam olarak anlamaktan geçiyor, şiddetle gerekli tüm meşru siyasi, askeri, adli ve sosyo-ekonomik araçlarla başa çıkabilmek ancak bu şekilde mümkün. Londra'dan gelen vaazlar, Washington'dan gelen çifte standartlar ve takviyeler, Tel Aviv'in kuru sıkı tehditleri ve yenilenen Arap-Asya baskıcılığı (bütün bunlara bu hafta içinde tekrar tanık olduk) cevap değil; bunlar temel sorunun birer parçası.
Arap-Asya bölgesinde yaşayan 1 milyardan fazla insanın (çoğu Müslüman) ezici çoğunluğu geçen haftalarda bir restoranı bombalamadı, bir siyasiyi öldürmedi veya bir ordu karakoluna saldırmadı. Arapların ve Asyalıların çoğu komşularıyla dini bayramlarını kutladı; mutlu bir şekilde selamlaştılar, birlikte sofraya oturup çay içtiler, tatlı yediler; çocuklarını okula gönderip yana yakıla dua ettiler. Özellikle de kendilerinin ve başkalarının başkentlerinde daha müşfik ve duyarlı liderler olması, bizim adımıza yarattıkları küresel siyasi şiddet yangınını körüklemek yerine, değişim için gereken dirayeti ve tevazuyu gösterebilecek liderler için dua etmeyi sürdürdüler.

Kaynak: Radikal