Orta Asya'da Arap Baharı'nın ardından 'Fergana Baharı' korkusu

Arap Baharı olarak bilinen olayların ardından aylar geçmesine rağmen, görünen o ki Kazakistan, Özbekistan ve Tacikistan liderlerinin Arap Baharı'nı unutmaları mümkün görünmüyor. Bu devletler, ifade ve düşünce özgürlüğünü kısıtlama, toplantı ve gösterilerin yasaklanması ve dini özgürlüklerin daraltılmasını amaçlayan uygulamalarda bulunmaya ve kanunlar çıkartmaya devam ediyor. Görünüşe bakılırsa bu uygulamaların hedefi, muhalefetin siyasi faaliyetler düzenlemesini ve bu faaliyetleri genişletmesini engellemek.

Orta Asya'da hükümetler, iletişim araçlarını, özellikle de Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da devrimlerin en önemli kalkış noktası olan sosyal iletişim ağlarını yakından takip etmeye ve bu noktalar üzerindeki denetimini sıkılaştırmaya başladılar. Örneğin, Özbekistan, mobil operatörlerini tamamen kontrolleri altına alırken, bazı abonelerin şüpheli görüşmeleriyle ilgili bilgi vermeyen şirketlere ya da bir mesajın aynı anda birden çok kişiye ulaştırmaya çalışanlara para cezaları uyguluyor.

Tacikistan'daki mevcut hükümet, ülkedeki dini faaliyetin siyasi boyutundan rahatsızlık duyduğunu gizlemiyor, Kırgizıstan'da yönetim ise 170 camiyi resmi ruhsata sahip olmadıkları gerekçesiyle kapatmış durumda. Tacikistan yönetimi ise tam tersine başkentte onbinlerce kişinin aynı anda namaz kılabileceği devasa bir cami inşa ediyor, uzmanlara göre devasa ibadethaneler inşa etmek hükümetin dini faaliyetleri denetim altına almasını kolaylaştırıyor.

Tacik lider İmam Ali Rahmanov, silahlı İslami mücadelenin ülkede yeniden başlamasından endişe ediyor. Mübarek rejiminin elveda demesinin hemen ardından Amerika'da yayınlanan Time dergisi, "Tehlikedeki On Diktatör" başlığıyla duyurduğu haberde, yakında alaşağı edilme ihtimali bulunan on devlet liderinin adlarının bulunduğu listeyi yayınladı. Bu listede Tacik lideri Rahmanov sekizinci sırada yer alınca, ülkedeki yönetim köklü önlemler almaya başladı. Bu uygulamaların başında, dışarıda dini eğitim alan öğrencilerin derhal yurda dönmeleri, ayrıca kanuni ihlallere sebebiyet verenlerin ibadet mekanlarına girmelerinin engellenmesi geliyor.

Özbekistan başkanı İslam Kerimov ile Tacik lider Rahmanov, Arap dünyasındaki olaylardan hemen sonra harekete geçerek ülkelerinde dini özgürlüklerin kısıtlanması için çeşitli önlemler almaya başladı. Tacikistan'da geçen Ağustos ayında çıkarılan kanunlar, gençlerin mescitlerde ya da kiliselerde ibadet etmelerini yasaklıyor. Ancak bu adım, dini önderlerin tepkisini almış durumda. 1992 yılından beri ülkeyi demir yumrukla yöneten Rahmanov, Afganistan gibi bir ülkeyle 1340 km. geçilmesi çok kolay olan bir sınıra sahip fakir bir ülkede islami radikalizmin yayılmasının önüne geçmek için sert önlemler alınmaya ihtiyaç olduğunu söylüyor.

Amerikan Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Orta Asya ülkelerine düzenlediği ziyaret sırasında benzer konuları Özbekistan lideri İslam Kerimov'la ele aldı. Bu konular arasında insan ticareti, siyasi reformlar, basın özgürlüğü gibi konuları kapsayan geniş bir insan hakları paketi yer alıyordu. Bölgede Kerimov'a muhalefete karşı en sert politikalar uygulayan bir lider olarak bakılıyor.

Clinton Tacik lider Rahmanov'la gerçekleştirdiği buluşmanın ardından yaptığı açıklamada, sınırlama ve yasaklamaların yeniden gözden geçirilmesini dile getirerek, baskıların insanlar üzerinde olumsuz tesirler bıraktığını, aynı baskıların dini köktenciliğe olan sempatiyi artırarak onu besleyen en önemli unsur olduğunu dolayısıyla bunun ülkede ve bölgedeki güvenliği tehdit ettiğini kaydetti.

Rahmanov, Batı'nın öteden beri siyasi reformlarla ilgili taleplerini hep görmezden geldi. Dini eğitim gören öğrenciler üzerinde baskı uygularken insanların giydiği elbiselere varana kadar müdahale etti. Bir Amerikalı yetkili, şu ana kadar daima siyasi reformlarla ilgili defalarca sözler veren Rahmanov'un bu taahhütlerini Clinton önünde de defalarca tekrar ettiğini kaydetti.

Clinton Tacikistan ve Özbekistan gezisini tamamlarken dini özgürlüklerin bastırılmasının, zaten güvenlikle ilgili ciddi sorunlar yaşayan bu ülkelerde tam aksi neticeler doğurabileceğini, bunun da Batılı ülkeler ve ABD için önemli bir rahatsızlık kaynağı oluşturduğunu söyledi.

Aynı şekilde, Kazakistan da son senelerde, devletin din üzerindeki egemenliğini perçinleyen uygulamalara imza atmaya başladı. Halbuki Kazakistan, dini özgürlüklerin kalesi olmakla övünüyordu. Söz konusu siyasetin uygulanmaya başlanmasının en önemli nedeninin 2011 yılında meydana gelen terörist saldırılar zinciri olduğu belirtiliyor.

Kazak Lider Nur Sultan Nazarbayev, modern Kazakistan tarihinde en sert önlemlerin yer aldığı önlem paketlerine imza attı. Dinler kanunu adı verilen bu uygulamalara göre, hükümet binalarında ibadet yeri yapmak yasak, ayrıca misyoner dernekler de dahil olmak üzere daha önce devlet tarafından resmi olarak izin verilmiş dini derneklerin yeniden kayıt yaptırmaları gerekiyor. Kanun, dini hayata müdahale etmek üzere devlete sınırları belirsiz yetkiler veriyor. Devlete göre dinler ve etnik kökenler arasındaki nefretin artmasına neden olan bazı yabancı internet sitelerine erişim yasaklanıyor. Bu uygulamalar bir çok Batılı insan hakları örgütleri tarafından eleştiriliyor. Freedom House ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği teşkilatı bu örgütlerin başında geliyor.

Geçtiğimiz bahar ayında Kazakistan'da işler tepetaklak oldu, ülke hiç görülmemiş saldırılar ve şiddet dalgasına maruz kaldı. Bununla birlikte kötümser olmaya gerek yok, Kazakistan, halen istikrar sahibi bir devlet. Tacikistan'ın, Kırgızistan'ın ve Özbekistan'ın bir çok bölgesinde İslamcı siyaseti savunan insanların oranı %50-60'ı bulurken Kazakistan ise bu durumdan tamamen uzak. Gerek siyasi ve entelektüel elit gerekse halkın ezici bir çoğunluğu burada laik gelişme modelini benimsiyor. Ancak, bu ülkenin bir "istikrar adası" özelliğini kaybetmesi, açık bir tehlike işareti.

Bundan önce nüfusun yüzde yetmişini Müslümanların oluşturduğu Kazakistan, Özbekistan ve Tacikistan gibi diğer Orta Asya Türki Cumhuriyetlerdekine benzer bir takım saldırılara tanık olmuyordu.

Kırgizistan, Tacikistan ve Özbekistan gibi üç Orta Asya ülkesinin ortak sınırlarının bulunduğu Fergana vadisi, yoğun bir nüfus yapısına sahip, bu coğrafyada İslam Devleti kurmak isteyen İslami hareketlerin yoğun olarak bulunduğu ve faaliyet gösterdiği bir yer. Hükümetler tarafından ihmal edilen bir bölge olarak değerlendirilen Fergana vadisinin sakinlerinin çoğu dini olarak muhafazakar kategorisinde değerlendiriliyor.

Orta Asya uzmanları, bölgede gücünü yitirmeye başlayan İslami hareketlerin, bölgedeki hükümetlerin baskı politikaları, yolsuzluklar ve yanlış uygulamaları nedeniyle yavaş yavaş kendilerini toparlamaya başladığını söylüyor. Müslüman çoğunluğun yaşadığı bölgelerde ekonomik zorluklar altında inim inim inleyen halkların her geçen gün çok daha fazla cihadi akımların etkisine girdiği belirtiliyor. Özellikle Afganistan'da Taliban'ın etkin olduğu bölgelerdeki eğitim kamplarına giden gençlerin, yıllar sonra ülkelerine dönerek yeni bir hareketin başlatıcısı olduğu ifade ediliyor.

Bölgede en basit dini özgürlüklerin yok edildiği ve etkili siyasi partilerin oluşturulamadığı bir ortamda yaşanan hayal kırıklığı, aşırılıkçı eğilimlere sahip de olsa muhalif hareketlerin güçlenmesine yarayacak ideal bir ortamın oluşmasına yol açtı. Düşünce ve ifade özgürlüklerinin kayıt altına alınması, dini özgürlüklerin yok edilmesi, bölge ülkelerinin liderlerinin zayıflıklarını yansıtıyor. Ancak bu liderler bu hareketleri zayıflatmanın en iyi yolunun onlara karşı şiddet uygulamaktan geçtiğini düşünüyor. Ancak genel kötümserliği maskelemek için kullanılan bütün bu taktikler aslında Fergana vadisine girme fırsatını ellerinden kaçırmasına neden oluyor.

Ve son olarak Orta Asya'da meydana gelen olaylar, bölgenin giderek daha fazla ateş çukuruna yaklaştığını gösteriyor.Örneğin, Kerimov'un ya da Rahmanov'un sürpriz ölümünün, ya da bu ülkelerden birisinde iktidarın içerisinde güç mücadelesinin yaşanmasının veyahut çok büyük bir tabii felaket yaşanmasının, ciddi bir ekonomik kriz sonucunda açlığın yayılmasının, muhalefet güçlerinin kullanabileceği büyük bir halk ayaklanması için ciddi bir etki oluşturacağı söyleniyor.

Dünya Bülteni için Anba'a Moscow'dan Faruk İbrahimoğlu tarafından tercüme edilmiştir.