Ordu ve Erdoğan'ın siyasi pusulası

Çokça açıklama yapılıyor ve tutumlar alınıyor. Açıklamalar ile kararların alınması arasındaki Erdoğanizm'in durumu bu: Türkiye şartlarının sistematik biçimde ıslahına uygun olarak bu şartların askıdaki şaibelerden arındırılmasını amaçlayan siyaset ilan edilmiş oluyor. 
 
Fakat Erdoğan'ın kastettiği şaibeler hangisi? Atatürk'ün kurduğu devleti korumak için kendisini Türkiye'nin hayati alanlarının tek yetkilisi olarak gören ordu, aynı zamanda diktatör gölgesini kamusal hayata veriyordu. Bu durum bizleri İslamcı Refah Partisi'nin doksanlı yıllarda maruz kaldığı tutumlara götürüyor. Ordu o vakitler İsrail'le ilişkileri sınırlayacak her icraatı engelliyordu. 1997'de ordu ile İsrail arasında askerî tatbikatlar düzenlenmesi anlaşması, Erbakan'ın bilgisi dışında yapılmıştı. Erbakan, ordunun etkisiyle İsrail dışişleri bakanıyla görüşmeye mecbur bırakılmıştı. Aynı yıl içinde Sincan Belediyesi, İsrail'in Kudüs'te yaptıklarına karşı bir gece tertiplemiş ve bu durum, ordunun müdahalesine ve belediye başkanının tutuklanmasına yol açmıştı.

Refah Partisi'nin kapatılması sonrası 1998 yılına geliyoruz. O vakitler belediye başkanı olan Erdoğan, okuduğu şiir sebebiyle 10 ay hapis yatmıştı. Yani Türkiye şartları ve özellikle de İslamcı partiler baskı altındaydı. Bütün bu konular Erdoğanizm'in yeniden formüle ettiği bir denklem karşısına koyuyor bizleri. Siyasi her olay öncelikle Türk toplumuna ve ardından ılımlı İslamcı hareketlere itibarını vermek için kullanılıyor. 1997 ile 2010 dönemleri arasındaki farkları göstermek için geçmişin olayları gündeme getiriliyor. Ayrıca yeni Türkiye şartlarının demokratik değişimleri ve halkın bütünlüğü ortaya konulmak isteniyor. Ordunun hakim olduğu dönemdeki eski yasaklara bugün izin veriliyor. Filistin halkını destekleyen halk gösterileri yapılıyor, İsviçre'nin minare yasağına tepki olarak 'camiler kışlamız, minareler süngümüz' beyitleri yeniden dillendiriliyor ve taraflar arasındaki diplomasi döneminin iptalinin işareti olarak İsrail büyükelçisinin kovulması tehdidinde bulunuluyor. İsrail, Türkiye'den özür diledi ve iş Erdoğan ve Gül'ün Ehud Barak'ı kabul etmeyi reddetmesi noktasına kadar vardı.

Anlaşılan o ki iç ve dış siyasi hareketleri takip eden ordu, bugün yaşananlar karşısında aciz ve sessiz vaziyette duruyor. İki dönem arasındaki fark, dışarıya yönelik iç mesajlar gönderiyor. Bu mesajların içeriği ordunun hakimiyetinin Erdoğan'ın politikası doğrultusunda formüle ettiği siyasi değişimlerin rüzgârı içine girdiği yönünde. Geçmiş ile bugün farklı. Türk denkleminin unsurları tersyüz oldu ve siyasi olarak arındırıldı. Sonuç ise ordu unsurunun arındırılması ve kuşatılması, ılımlılık unsurunun siyasi yoğunlaşması oldu. Karar alma gücü askerin elinden yeni formülüyle Türk denkleminin bütün unsurlarını toplayan halk tabanına geçti.

Erdoğan'ın açıklamaları ve tutumlarından maksat İsrail veya İsviçre değil, Türk toplumunun hükümet ve halk olarak iç ve dış politika doğrultusunda beslendiği büyük demokratik niceliğin gösterilmesidir. Yeni anayasanın belirlenmesinin ilk adımı olarak bu politikanın başlığı 'siyasi kararın ordu kurumundan bağımsız olmasıdır.'

Erdoğan'ın siyasi deneyimi, şu üç olumlu göstergeyi içeren çağdaş tarihî bir denklemi formüle edebildi: İlki, Atatürk ordunun gücüyle Türkiye devletini kurduysa Erdoğan, satır arasında demokratik devletin tesisinin başladığını ilan ederek Türkiye devletinin yol işaretlerini değiştirdi. İkincisi, 16'ncı yüzyılda I. Selim saltanatın genişlemesi için ordunun konuşlanmasında yeni fikirlere sahip olduysa Erdoğan da Türkiye'nin bölgesel ağırlığını temsil eden dış politikanın benimsenmesinde yeni fikirlere sahiptir. Üçüncüsü, Kanuni Sultan Süleyman yasaların çıkarılması ve formüle edilmesinde öncü olduysa Erdoğan yine satır arasında anayasa maddelerinin yeniden şekillendirilmesi ve elemeden geçirilmesine çalışmaktadır. Kuveyt gazetesi Evan 26 Ocak 2010
 
Kaynak: Zaman