Çevre ve insan haklarına duyarlı bir sitenin kampanyalarından birisi bu başlığı taşıyor. Aynı site kısa zaman önce, Mısır’da idama mahkum edilen 530 küsur insan için kamuoyu çalışması başlatmıştı. İdama karşı çıkıyorum diyen bir bildiri için imza topluyordu. Ben imzalamaya tevessül ettiğimde görünmeyen eller kampanyayı çoktan bloke etmişti. Stop mass executions in egypt yazıp girin. Karşınıza kırmızı üzerine koca bir çarpı işareti çıkıyor. Bir de başlık; Web Page Blocked! Yani Web sayfası bloke edildi! Altında bir açıklama; İnternet kullanma politikasını ihlal eden bir web sayfasına girmeye çalıştınız. Neyi ihlal ettiğimi anlayamıyorum. Ama sonuçta girememiş oluyorum.
Bir yol araştırırken, aynı sitenin bundan sonraki kampanyasıyla karşılaşıyorum; Orangutans Under Attack! Yani Orangutanlar saldırı altında! Doğal çevreleri yok ediliyor. Türleri tehlikeye giriyor gibi bir kampanya. Buna kolaylıkla katılabiliyorsunuz. Bloke edilen bir şey yok. Bu kampanya devam ederken Mısır’da aynı mahkeme 680 kadar insanı daha idama mahkum ediyor. Toplam 1200 kadar insanın idam edilmesiyle şüphesiz insan türü tehlikeye girmiyor. Ama çevre duyarlığı içindeki kuruluşları yine de konuyu düşünmeye davet ediyorum.
Orangutanlar elbette önemlidir. Yaşlı gezegenimizdeki tüm canlı ve cansız türler önemlidir. Ekolojik dengede bildiğimiz ve bilmediğimiz yerleri vardır. Modern dünyada insanoğlu ne yazık ki her türlü gelişmeyi tabiata karşı sağlıyor. Atılan her temelde, kurulan her şehirde tabiat zemin kaybediyor. Dev ulaşım sistemleri, kitlesel ölüm silahları tabiatın dengesini bozuyor. “Vahşi kapitalizm”, önüne çıkan her şeyi tüketerek ilerliyor. Sonuçta birçok canlı türü zarar görüyor, yok oluyor. Tabiatla uyum içinde yaşamayı öngören düşünceler, girişimler, gruplar “marjinal” damgası yemekten kurtulamıyor. Devlet, büyük sermaye gibi bütün bu olumsuz sonuçlara yol açan unsurlar, uyarılara kulak asmıyor. Assa da sadaka kabilinden, halka şirin gözükmek veya vergiden düşmek üzere göstermelik tedbirler alıyor.
Şimdi eğri oturalım, doğru konuşalım, “çevre” kuruluşlarının stratejik fonksiyonuna gelelim. Batı ülkelerinde çevre konusunda bölgesel bir bilinç oluşmuş durumda. Sanayi toplumunun ilk aşamalarını, pozitivizm, modernizm, hatta post modern dönemi çoktan geride bıraktıklarından, belli üretim biçimlerini rehabilite etmiş, başka ülkelere taşımış, doğal çevreyi bir ölçüde korumanın yolunu bulmuş durumdalar. Kendi insanlarına daha sağlıklı bir dünya sunabiliyorlar. Fakat bunun faturasını, tıpkı ticarette olduğu gibi, dünyanın diğer ülkeleri ve toplumları ödüyor. Böyle bir söylemin ille de sol, milliyetçi, marjinal veya “antisemitik” gruplardan gelmesi gerekmez. Serbest piyasada ticaret dengeleri bozuk olan hangi ülkeye gitseniz benzer durumlarla karşılaşacaksınız.
Sadece açık denizlerde avlanan Japon veya Rus balıkçılar için değil, ticari dengesizliği düzeltmek için hamle yapan her ülkede işte bu çevre kuruluşlarının devreye girdiğini görüyoruz. Termik santral olmaz, hidrolik santral olmaz, nükleer santral hiç olmaz. Yol olmaz, köprü olmaz, havaalanı olmaz. Fabrika olmaz, bina olmaz. Batı ülkelerinde bol bol bulunan tesisler, teknolojik sistemler, gelişmekte olan ülkelere gelince birden olmaz oluyor. Bu da ister istemez kafalarda soru işaretleri bırakıyor.
Bu yazımızda diğer soru işaretlerini bir kenara bırakıp birbiriyle gayet ilgili iki soruyla yetinmek istiyoruz. Saldırı altındaki orangutanları korumak için yapılan kampanyaların yolu neden ardına kadar açıktır? Nihayetinde bunun asıl sorumlusu, tabiata güç yetiremeyen “az gelişmiş” ülkeler olamaz. İkincisi, 1200 şu kadar insan hakkında Mısır’da verilen idam kararlarını protesto kampanyalarının yolu neden kapalıdır? Biraz dikkat edin bu iki sorunun cevaplarının aynı kapıya çıktığını fark edeceksiniz.