Önümüzdeki dönemin ABD dış politikası: Şovlar ve gerçekler

Cumhuriyetçi Parti’nin ciddi bir adayı çıkıp da, iki defa seçtikleri hükümetin “İslamcı teröristler” tarafından yönetildiğini söylerse, Türk halkının kızmaya hakkı olur. Tıpkı “sonradan uydurulmuş bir halk” diyerek bir başka aday tarafından reddedilen Filistinliler gibi. Veya bir başka umutlu Cumhuriyetçi aday tarafından ülkelerinin adı ve önemi aşağılayıcı biçimde kaale alınmayan Özbekler gibi.

Önde gelen adaylardan Mitt Romney gibi cahilce hakaretler etmeyen adaylar bile, ABD dış politikasında radikal bir değişiklik vaat eder gibi görünüyor. Romney, Obama’nın Rusya ile imzaladığı silah kontrol anlaşmasına saldırarak Başkanı “İsrail’i otobüsün altına atmakla” suçladı; Taliban’la görüşmelere karşı çıktı ve Çin’i parada manipülasyon yapmakla itham etti. Hatta kaygı verici biçimde şöyle dedi: “Obama’nın yeniden seçilmesi durumunda İran nükleer silaha sahip olacak... Beni Başkan seçerseniz, İran’ın nükleer silahı olmayacak.”

Fakat küçük bir sır vereyim: Kampanya sırasında verilen dış politika beyanları ile başkan olarak yapılanların pek ilgisi yok. Mesela, Barack Obama’nın aday olmasını sağlayan savaş karşıtı demokratlar, örneğin onun Guantamano’yu kapatma sözü vermiş olduğunu acı bir şekilde hatırlıyorlar ve Afganistan’daki savaşı şiddetlendirmesinden ve İran politikasından kaygı duyuyorlar. Evet, Irak’taki birlikleri eve getirdi fakat bu Irak hükümetiyle Başkan George W. Bush arasında 2008 yılında imzalanan anlaşmanın gereğiydi ve bu, Obama’yı Irak’ı terk ettiği için eleştiren Cumhuriyetçilerin kolayca görmezden geldiği bir gerçek.

***

Dış politika konusundaki tartışmalar iktidardakilerin karşı karşıya olduğu gerçeklerden kopuk ve adayların kendilerini cahil kitlelere daha sert ve görevde bulunandan daha ilkeli göstermesinin dışında pek bir şey ifade etmiyor.

Demokrat bir başkanı ulusal güvenliği sağlamada zayıf davrandığı gerekçesiyle eleştirmek adeta Cumhuriyetçi olmanın bir gereği: Çin’i eleştirmek, İsrail’i daha fazla sevmeye söz vermek her iki partideki adaylar için adeta bir standart.

Bill Clinton 1992’de, “Pekin kasaplarına” karşı Başkan George W. Bush’dan daha sert olmaya söz verdi. 2000 yılında ise George W. Bush, Çin’e karşı Clinton’dan daha sert olacağını vaat ediyordu. Obama para politikası ve insan hakları konusunda Çin’e baskı yapmadığı için Bush’u haşlarken şimdi Romney Obama’ya aynını yapıyor. Kampanya retoriği bir yana, ABD’nin Çin’e yönelik politikası, son altı başkanlık dönemi boyunca dikkate değer bir tutarlılık sergilemiştir.

İsrail’e olan sevgisini ABD elçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşıyarak göstermeye söz veren aday Clinton, bu taşınmayı onaylayan bir yasa Kongre’den 1995 yılında geçmesine rağmen, her altı ayda bir bu uygulamayı geciktiren bir feragat imzaladı. Aday George W. Bush da 2000 yılında ABD elçiliğini Kudüs’e taşıyacak kişi olacağına söz vermesine rağmen sekiz yıllık başkanlığında, her altı ayda bir feragat imzaladı. 2008’de aday Obama elçilikten bahsetmedi ancak “Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak kalacağına” söz verdi. Fakat ABD resmi olarak Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımadı ve bu sebeple elçilik hala Tel Aviv’de. Ve Obama da altı ayda bir feragati imzalıyor.

***

Aday Newt Gingrich ve Rick Santorum’un da elçiliği taşımaya söz vermelerine şaşmamalı. Romney elçiliği taşımaya söz vermekten bir anda vazgeçerek, böyle bir hareket yapmadan önce İsrail hükümetine danışacağını söylüyor. Tabii ki İsrail hükümeti, ABD elçiliğinin başkentim dediği şehirde bulunmasını çok ister ancak yine de elçiliğin taşınacağından emin olmayın. Ya da Çin politikasında önemli bir değişiklik olacağından. Eğer ABD Afganistan’dan ayrılmak istiyorsa, Taliban’la görüşmesi de kaçınılmaz. Rusya ile yapılan füze anlaşması birçok Cumhuriyetçi dış politika kurumunun desteğini aldı. Üstelik, İsrail’i ziyaret etmek gibi sembolik şeyler dışında, Romney’in İsrail için Obama’nın şimdi yaptıkları dışında ne yapabileceğini anlamak zor. Romney’nin İran karşısındaki kesin tutumuna gelince, ABD istihbaratı İran’ın henüz nükleer silah üretmeye karar vermediği sonucuna varırken, savunma uzmanları gerçekleştirilecek her askeri faaliyetin, şayet üretmeye karar verirse İran’ın nükleer silah programını en iyi ihtimalle geciktirebileceği uyarısında bulundu.

Romney’nin dış politika ile ilgili yaptığı yazılı açıklamalar dikkatle okunacak olursa, aslında bir iki düzeltme dışında genel olarak Obama’nın dış politikasını sürdüreceği, ancak bunu daha iyi yapacağı iddiasında bulunduğu ortaya çıkıyor. Tabii ki olaylar farklı bir seyir izleyebilir: Aday George W. Bush’un 2000 yılında vaat ettiği “mütevazı” dış politika ile Obama’nın dış politika vaatleri kıyaslandığında örneğin Obama’nın söylemleri neo-conlarınkini andırıyor. Başka bir deyişle, kampanyanın gürültüsü ve çılgınlığı, adayların seçildikleri takdirde dış politikayı nasıl ele alacakları konusunda çok az işaret veriyor.

Kaynak: Star Gazetesi