İlk kez birinden, "Ha, fast food geziye gidiyorsun demek ki" tepkisini alınca fark ettim; meğer, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün bugün başlayacak ABD gezisine birileri bu adı takmış... "Kim?" deyince ortaya çıktı: Washington Times gazetesindeki bir yazıda kullanılmış bu deyim, oradan da bizdeki birileri tarafından çoğaltılmış...
Yıllardır Türkiye'den giden devlet ve siyaset adamlarının Washington ziyaretlerini izlerim. Kimi uzun kimi kısa sürse de hepsi önemli sonuçlar doğurmuş ziyaretlerdir bunlar... Washington'a kimse boşuna gelmez, Washington da kimseyi boşuna davet etmez. İki lider biraraya gelince de, doğal olarak, ikili ilişkilerle ilgili etraflı görüşmeler yapılır...
Süleyman Demirel cumhurbaşkanı olarak Washington'a geldiğinde nasıl karşılanmıştı acaba? Başbaşa görüşme yapmak üzere Camp David'e çağrılmış mıydı? Hayır. Peki, konuk cumhurbaşkanı onuruna Amerikan Başkanı Beyaz Saray'da simokinli bir davet mi vermişti? Ya da, herhangi bir Türk cumhurbaşkanı Amerikan Kongresi'ne davet edilip senatörler ve Temsilciler Meclisi üyeleri önünde konuşması sağlanmış mıydı? Bu iki sorunun da cevabı yine "Hayır" olmak zorunda. Türkiye'den giden liderler genellikle bir-iki saati bulan görüşmeler yapar Beyaz Saray'da...
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün bugün başlayan ve yarın Beyaz Saray görüşmesiyle devam edecek olan ABD gezisi, Washington yönetiminin bu ziyarete verdiği önemi gösteren jestlerle süslü. İki lider yalnız birlikte vakit geçirmeyecekler, ortak basın toplantısı düzenleyip ayrıca bir saati aşkın bir süreyi iş yemeği olarak değerlendirecekler...
Bilinmeyen şu: Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanı olarak yaptığı ilk ABD gezisi, seçilir seçilmez kendisine çıkartılan bir davet üzerine gerçekleşiyor. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın kasım başında Beyaz Saray'a gideceği belli olduğu için araya biraz mesafe konulsun diye bugünlere bırakıldı ziyaret. ABD Başkanı George W. Bush'un Ortadoğu gezisi öncesine denk düşürülmesini de özellikle Amerikalılar istediler.
Dışişleri Bakanı Ali Babacan ile Başbakanlık Dış Politika Başdanışmanı Büyükelçi Prof. Ahmet Davudoğlu'nun da heyette bulunması, iki saatlik Beyaz Saray ve bir saate yakın sürecek Dick Cheney görüşmelerinde konunun Ortadoğu odaklı olacağının işareti... Cumhurbaşkanı ve yanındaki resmi heyet ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice ile kahvaltı da edecekler.
Kenan Evren'den (1989) bu yana yapılan cumhurbaşkanlarının ABD ziyaretlerine tanıklık etmiş biri olarak söylersem darılmazsınız umarım: En işe dönük, en içerikli cumhurbaşkanı gezilerinden biri olacağına eminim bu gezinin...
ABD iç siyasetinde işler karışık. Iowa'da yapılan Demokrat Parti ön seçimlerinde Barack Obama'nın Hillary Clinton'un önünde yarışı tamamlaması, Cumhuriyetçilerden eski papaz Mike Huckabee'nin rakiplerini geride bırakması büyük sürpriz oldu. Bush bir yandan Gül'le görüşürken gözü bir yandan da New Hampshire'da yapılacak genel seçimin yeni provasında olacak. Hilary orada önde görünüyor, ama yarışı beklendiği kadar açık ara önde tamamlayamayacağı anlaşılıyor.
4 Kasımda yapılacak seçimde Demokrat Parti'yi ya bir kadın aday, ya da siyahi bir aday mı temsil edecek? Cumhuriyetçi Parti bir eski papazı mı aday diye kitlelerin önüne çıkartacak? Bizde bazıları "Daha neler" dese de demokrasilerde bunlar olabilir. Ancak benim başka bir tezim var.
Tezim şu: ABD'de bir partinin adaylık yarışına katılanlar oyları eşite yakın miktarlarda paylaşırlarsa, parti, genellikle o ana kadar adı pek geçmeyen bir 'toparlayıcı aday' arayışına girebiliyor. Demokrat Parti böyle bir durumla karşı karşıya kalabilir ve son dakikada Al Gore ismi üzerinde ittifak sağlanabilir.
Şaşırdınız mı yoksa?
Elbette ilginç bir tez bu. İlginçliğin sebebi, Al Gore'un 2000 seçimindeki yarışta aslında Beyaz Saray'a girmesini sağlayacak oyu aldığı halde, fazla gürültü koparmadan Bush'a yol vermesidir. ABD'de ikinci seçmenlerin devreye sokulduğu ilk seçim oldu 2000 ve Bush'un başkanlığına Yüksek Mahkeme üyeleri karar verdi.
Son anda yarışa katılır ve aday seçilirse, birileri, Al Gore'a minnet borçlarını da ödemiş olacak...
2007 zaten şimdiden Al Gore yılı oldu. Onun çevirdiği 'An inconvenient truth' adlı film Oscar ödülüne lâyık görüldü; Nobel Barış Ödülü de yine ona verildi. Oscar ve Nobel'i ayrı ayrı kazanmak çok zordur, Al Gore her iki ödülü aynı yıl kazanarak imkânsızı iki kez başardı. Bir de bakıyorsunuz, bölünmüş oyların zorlamasıyla adaylığa seçilmiş ve başkanlığı da kazanıvermiş... Olmaz olmaz.
Cumhurbaşkanı Gül ABD'de yalnız Bush ve adamlarıyla değil Demokrat Partililer ile de görümeli.
Kaynak: Yeni Şafak