Hatırlıyorum, bundan kaç sene önce kendisini salak kabul eden birkaç kişi (belki de yetmiş milyonun yüzde kırkyedisi!) örgütlenerek bir dernek kurmuşlardı.
Salaklar Derneği.
Dernek, amacına uygun hizmet verdiğini çok geçmeden devletten öğrenmişti.
Çünkü kurulduktan altı ay sonra dönemin dernekler masasınca kapatılmıştı.
Gerekçe açıktı;
“Derneğin kuruluş bildirgesi, tüzüğü, kurucular kuruluna ait isim ve adres bilgileri mülki amirliğe bildirilmemiş, yönetim toplanmamış ve kongre yapılmamış”tı.
Hakikat o ki dernek üyeleri bu durum karşısında şoka uğramışlardı ve hukuka veryansın edip uygulamanın aptallığını anlatıyorlardı kamuoyuna.
Onların savunmaları da açıktı;
“Kapatma kararındaki gerekçeler aptalca. Hukuk tanımazlığımızdan değil salaklığımızdan yapamadık.”
Gel gelelim aklıyla iftihar edenlerin, hukuk ya da hukuk tanımazlarca salak yerine konulması ülkemize mahsus bir hailedir. Ve en çok devlet katlarında rastlanır bu duruma.
İfade ettiğiniz her mağduriyet salaklığınıza teyellenir.
Voleyi vuramamışsanız bir vurgun ortamında, evliya dahi olsanız mutlaka salaksınızdır.
Hastane kuyruğunda en sonuncu kişiyseniz, bu sizin geç kalmışlığınızla değil salaklığınızla açıklanır.
Kazancınız oranında vergi veriyorsanız, işe zamanında gidip o günün işini bitirmeden çıkmıyorsanız, bir mazlumun yada mağdurun lehine tanıklık yapıyorsanız, Rüşvet vermediğiniz için işsiz kalıyorsanız; “memleketi sen mi kurtaracan lan!?” şeklindeki istihzai suale muhatap müseccel bir salaksınızdır.
Sömürgeciliğini halkı üzerinde uygulayan, hırsız zenginleriyle bir olup halkına salak muamelesi yapan, halkının kanını emip posasını dabbaklayan, felç eden, verem eden, kahrından ve çaresizliğinden öldüren, hırsızlığa, yolsuzluğa, rüşvete, yankesiciliğe, soyguna, vurguna, fahişeliğe, pezevenkliğe mecbur eden bir ülkede tüm namuslular en bilindik yafta ile “salak”tır.
Üçkâğıt siyasetinin bankerleri hırsız zenginlerin desteği ve namusluların reyiyle iktidar olurlar her zaman.
İktidar olmak, büyük bir çoğunluk gerektirir. Her toplumda namuslular baskın bir çoğunluktadır.
Bir ülkenin namussuzlarını bir araya toplasanız bir muhtarı seçecek çoğunluğu bile sağlayamazlar. Ancak namusluları yönetmede ustadırlar.
Namuslular…
Namı diğer “salak”lar.
Hangi gaye üzere oy verip iktidar seçtiklerini unutanlar…
Değişmeyen beklentilerini dönemden döneme aktaranlar…
Aldatıldıklarını anladıkları için her seçimde iktidar değiştirenler…
“Bir de bunu deneyelim” çaresizliği içinde hırsızı evine bekçi, dolandırıcıyı alacağına tahsildar yapanlar.
İş işten geçtiğinde “kendim ettim kendim buldum” diyerek kader sanıp hicabına ram olanlar.
Bir hırsızı ya da namussuzu iktidar etmenin suçunu boynunda taşıyıp, kendi oyuyla seçtiği namussuzları Allah’a havale eden mütevekkil ordular.
İktidarlar tarafından salak yerine konulsalar da namusun mihengidir halk. Ancak bir tek kendine kıymet biçme kabiliyeti yoktur.
Sesleri en çok, kendi oylarıyla getirdikleri iktidarlar döneminde kesilir.
Mağduriyetleri, en çok o dönemlerde sabır ve anlayışa emanet edilir.
En çok o dönemlerde bastırılır hak arama bilinci.
Konuşsa muhalif, bağırsa hain addedilir.
Ve öyle biter bir dönem ve bir başka iktidara saklanır beklentileri.
Halkın beklentilerini karşılayamayan iktidarlar beceriksizliklerine hep haklı gerekçeler uydururlar. Ve halk, dedesinin kahramanlık hikâyesini dinleyen çocuk gibi oturup dinler anlattıklarını.
Dede; “93 harbinde darmadağın ettik düşmanları. Tek müfreze kalmıştık. Son cepheyi kurtarırken esir düştük düşmana”
Çocuk; “eee?”
Dede; “Düşman dedi ki iki seçeneğiniz var; ya sizi kazığa oturturuz ya da öldürürüz”
Çocuk; “ee dede ne oldu sonra”
Dede; “Hepimizi öldürdüler”
Bu hikâyeyi anlatan dedelerin ölmesi gerekiyordu oysa.
Ama o dedeler, onca aşağılık boyun eğişlere rağmen hâlâ salak yerine koydukları halk çocuklarına bu hikayeleri anlatırlar. Ve utanmadan savaş çığırtkanlığı yaparlar.
Hâsılı;
Demokrasilerde, başbakan olmaktan öte talip olunacak bir makam varsa o da tanrılıktır.
Ama hiçbir iktidar “biz tanrı değiliz” diyerek beklentilerden kaçamaz.
Namusluların beklentilerini karşılamayan dedeler ya gerçekten ölmeli, ya da kazıklara neden razı olduklarını açıkça anlatmalı.
Sahi, Ak Partiyi neden seçmişti bu millet?
Ya da Gül cumhurbaşkanı olsun diye neden bu kadar kıvranıyor?
Yoksa bir beklentileri mi var?