Öldür(ül)me 'terminoloji'si

 

Eskiden devletler biraz daha mı dürüstlerdi acaba? Örneğin bugün 'Savunma Bakanlığı' adını kullanan makam, kendisine 'Savaş Bakanlığı' (bizde 'Harbiye Nezareti') derdi. Bugün 'Silahlı Kuvvetler' ('Armed Forces'ın çevirisidir) adını kullanan kurumun adı 'Ordu'ydu. Bu 'Ordu' da, bir yerlere gidince, savaş etmek için giderdi, 'işgal eder', 'muharebe eder'; 'hücum eder' ve 'zayiat verdirir', 'telefat verir'di. Bugünlerdeyse, 'harekât düzenleni'yor, 'tesisler tahrip edili'yor, 'sıcak temas sağlanı'yor ve 'teröristler etkisiz hâle getirili'yor.
Bütün bu 'terminoloji', 'insanlar öldürülüyor' dememek için. İnsanların öldürüldüğünü hepimiz biliyoruz; ama 'dilimiz varmıyor' herhalde, bunu açıkça dile getirmeğe. Üstelik 'şehitler ölmez' diye de bağırıyoruz, oysa pekâlâ biliyoruz ki, 'şehit' olmak 'ölmüş olma'yı gerektirir.
Zaten de öyle oluyor: İnsanlar ölüyorlar, çünkü öldürülüyorlar. Öldürülüyorlar, çünkü kendileri de öldürmeğe çalışıyorlar.

Hiç değilse, "Terör örgütü üyesi olmak, bile isteye insan öldürme amaçlı bir işe girişmektir; dolayısıyla, insan olmaktan çıkmayı ve kendi öldürülmesini de hak etmeyi içerir" diyebilsek, yapılan işin öldür(ül)me olduğunu daha açık olarak teslim edebileceğiz, kendimize de başkalarına da. Ama öyle de demiyoruz. Biz öldürünce, 'etkisiz hâle getirmiş'; öldürülünce de 'şehit olmuş' oluyoruz.

Devlet ikiyüzlüdür, en temelde; toplum da zaten yalanlar üzerine kuruludur, kendi kendine ürettiği uydurma söylemler aracılığıyla işler. Ama biz bütün bu işi biraz fazla ileri götürmüyor muyuz acaba?
Kendimizi aldatacak kadar ileri?...

Kaynak: Radikal