'Okulda şiddet': Okul topluma ayna tutuyor


Okulda şiddet" konusunu tartışmaya başlamıştık, bugün devam ediyoruz. Geçen yıl gerçekleştirilen "Okullarda şiddet" konulu bir ankete katılanların bu "küresel olgu"nun nedenlerine ilişkin verdikleri cevaplar şöyleydi:


"Manevi değerlerdeki yozlaşma" (yüzde 55.6); "Aile içi eğitimdeki yetersizlik" (yüzde 21); "Ceza kanunlarındaki yetersizlik" (yüzde 11.3) ; "Eğitimdeki yetersizlik" (yüzde 8.7); "Diğer (yüzde 1.9)


Alın size "okulda şiddet"in nedenlerine ilişkin bazı tespitler... Ankete katılanlar -muhakkak ki- yeni bir sayfa olarak önümüzde açılan "okulda şiddet" konusunu çocukluklarının ya da ilk gençliklerinin sakin-huzurlu-disiplinli "Okul"unu hatırlayarak değerlendiriyorlar. En başa da "Manevi değerlerde yozlaşmayı" yerleştirerek.


Aslında başa güreşen bu "seçenek" epeyce şeyi açıklıyor. "Manevi değerler"den sadece dinin-dinlerin ortaya koyduğu değerleri anlamıyorsak tabii...

Yok eğer, 'manevi değerler" denilince içinde maddiyatla doğrudan ilişkisi olmayan "insanlık", "vatandaşlık", "dostluk-arkadaşlık", "tolerans", "özgürlük", "eşitlik" vb gibi pekâla ladini de olabilecek bir takım politik ve moral değerleri-erdemleri anlıyorsak, o zaman problem yok.

Ama görüyorsunuz, benzerleri gibi bu anket sonuçlarında da bir yanlışlık var: Çünkü bu cevaplar-tespitler "manevi değerlerde" -söylediğimiz çerçevede anlaşılması şartıyla- gözlenen "yozlaşma"nın nedenlerini hiç kurcalamıyor.

Oysa gerçek bambaşka: "Okul"un taşımaya (hamallığına) talip olduğu "değerler" şahlanan "maddi değerler"in karşısında tutunamayıp sürümden kalktığı için yerini "okulda şiddet"e bırakıyor.

Uzun uzun anlatmaya gerek yok herhalde: Modern zamanların ürünü olan "Okul", çok değil birkaç on yıl öncesine kadar, bir parçası olduğu sistemin "yeniden üretimi"nde kendisine düşen rolü etkili bir biçimde taşıyabildiği için "okulda şiddet" gibi artık dillerden düşmeyen bir olguyla tanışmamıştı.

Öğretmenin seçilmiş-sınıflandırılmış bilgileri öğretmesi ve öğrencinin bunları bellemesi "Okul"dan beklenen ilk görevdi. Bunun üzerine "Okul"un "kafaları ütüleme" işlevini de koyunca eğitim-öğretim süreci tamamlanıyordu. Hele de Türkiye'deki "Okul"u ve benzerlerini hatırlayacak olursanız...

Ama artık bu güzel dönemin, "Okul" açısından işlerin tıkırında gittiği dönemin sonuna gelinmiş bulunuyor... Pek çok yerde olduğu gibi Türkiye'de de.

İşlerin artık çok değiştiğini anlamak için –illâki- Mersin ya da Gebze'deki liselerde bazı öğrencilerin dershanelerde sergiledikleri vandalizme şahit olmanız gerekmiyor. Herhangi bir gün herhangi bir lisenin dağılma saatlerinde kendilerini var güçleriyle okul dışına atan öğrencileri izleyin yeter... Göreceksiniz ki bu "Okul" onlara dar, hem de çok dar geliyor...

Nasıl dar gelmesin... Ergenlik çağında kızlı-erkekli yüzlerce gencin içinde günlerinin büyük kısmını geçirdikleri bu kurumun ne gibi bir çekiciliği olabilir ki... Günlerce-haftalarca-aylarca kulak verdikleri "bilgi"in artık bir işe yaramadığını herkesten önce onlar farketmiyor mu? "Okul"un "bilgi" aktarımdan arta kalan zamanda önlerine koyduğu kışladan esinlenmiş disiplini, sonu gelmeyen törenleri, aşağılayıcı hitaplardan başlayıp sırasında güç kullanımına varan "şiddeti" ve de o son derece "can sıkıcı" atmosferinin nesine bayılsınlar...

Peki ya dışarısı, "okulun avlusu"nun ötesi, orada neler yaşanıyor?

Orada kıran kırana bir rekabet var. "Okullu" olmanın orada neredeyse hiç mi hiç değeri yok. Orada hakim değerler artık bambaşka; "Okul"un öğrencilere anlattığıyla yakından uzaktan ilgisi olmayan bir dünya orası. "Kronik" bir hal aldığı –ve de daha da beter biçimde alacağı- artık besbelli olan işsizlik karşısında bir çare değil artık "Okul". Rekabet ve güvensizlikten başka ideal önermeyen bir "toplum"un karşısında "Okul"un elinden ne gelebilir ki...

İşte bu yüzden (ben de) diyorum ki, "okulda şiddet" sorununun sonunu getirebilmek artık imkansız. Tam tersine, bu sorun o büyük sorunun bir ürünü olarak giderek daha da büyüyecek. "Aileler"i de işe katsanız, Türkiye'de de uygulanmaya başladığı gibi her okula bir sivil polis de yerleştirseniz, basket potalarının sayısını ona da katlasınız, eğitim-öğretim programlarını elden de geçirseniz, zorunlu öğretimi 12 yıl da yapsanız engel olamazsınız...

Görüyorsunuz, "kötümserlik" had safhada! Bakalım, bu "kötümserlik"ten sıyrılabilirsem konuya ilişkin bir iki şeyi daha hatırlatmak istiyorum.

Kaynak: Yeni Şafak