Okul kitaplarında Yunan kimliği

Kilise'nin kaygısını ve tepkisini anlamak kolay. Bugüne dek milli mitoslar aracılığı ile ulusun destekçisi, kurtarıcısı, sözcüsü konumunda. Oysa yeni tarihi yoruma göre bu anlayışın ulusal bir mitos olduğu ima edilmektedir. Kilise, toplum hayatına karışma meşruiyetini kaybetmekte olduğunu sezmektedir.

Yedi ay önce bu sütunda Yunanistan'da değişen okul kitaplarını anlatmıştım. (19.9.2006) Artık Öteki'ne (yani 'Türk'e') o denli saldırılmadığını, milli mitosların çocukların beyinlerini yıkamadığını, öteki ulusların ve hele Osmanlı döneminin aşağılanmadığını yazmıştım. Ve kitapların iyi olduklarının kanıtı olarak da karşı çıkanların kimler olduğunu göstermiştim: Başta Yunan kilisesi ve kendilerine 'yurtsever' diyen bir (tür ulusalcı) kesim.

O gün bu gündür, özellikle ilkokul altıncı sınıf tarih kitabı Yunanistan'da eleştiriliyor; ama aynı zamanda çok geniş bir çevreden de destek görüyor.

Türk kamuoyunun bu olaya ilgi duyması çok doğal; çünkü söz konusu olan 'Türk imajı'dır. Ama gelişmelere yalnız bu imaj açısından bakmak olan biteni anlamamızı olanaksız kılacaktır; çünkü bu çatışmada Türk imajı araçtır, kavganın özü, nesnesi ve amacı değildir. Türk imajını kötülemeyenlerin derdi tabii ki 'Türkler' değildir. Kavga Yunan kimliği ve onunla doğrudan ilişkili olan geçmişin algılanışı konusundadır. Yaşananlar çok ilginç ve öğreticidir de; çünkü bu tür arayışlar bütün ulus devletleri içinde zaman zaman su yüzüne çıkar; hatta çıkmalıdır.

Geçmişin farklı algılanışı

1962 yılında Kerim Sadi'nin bir kitabında (Osmanlı İmparatorluğu'nun Dağılma Devri ve Tarihi Maddecilik), 1821 yılında başlayan Yunan ihtilalini çok farklı anlatan Yunanlı tarihçi Kordatos'un adına rastlamıştım. Yunanistan'da yayınlanmış olan kitaplarını okuyunca da çok etkilenmiştim. Ayaklanmayı milletlerin çatışması açısından değil, bir toplumsal olay ve bir sınıf kavgası olarak yorumluyordu.

Bu olayda da (kurum olarak) Kilise'yi ulus-devleti amaçlayan ayaklanmaya karşı olan tutucu güçlerin yanına yerleştiriyordu. 19'uncu yüzyılın başında ideolojik kavga statükoyu korumak isteyen Kralcılarla Fransız Devrimi yandaşı Cumhuriyetçiler arasındaydı. (Bu konuyu İletişim'in yayınladığı Yunan Ulusunun Doğuşu adlı kitabımda anlatıyorum.) Aslında bu tezini Kordatos 1920'li yıllarda yayınlamış ve büyük baskılar altında kalmıştı.

Ulusal bir mitosu yıkmaya kalkışması büyük tepkilere neden olmuştu. O güne kadar yaygın olan mitosa göre, Yunan ulusu, bir bütün olarak, Kilise'nin de desteği ile, çok kötü olan Öteki'ne karşı, tek yumruk olarak karşı çıkmış, yiğit ve şanlı bir savaştan sonra yeniden özgür olmuştu.

Kordatos'un 'günahı' bununla da kalmadı. Hem Yunan ulusunun bir bütün oluşturmadığını yazdı hem de Çağdaş Yunan milletinin -bugün modern tarihçiliğin bütün milletler için savunduğunu çok önceden söyleyerek- Eski Yunan'la ilişkisi olamayan yeni bir oluşum olduğunu savundu. Bu çağdaş yorumları sürdüren başka Yunanlı tarihçiler de bu konuları ayrıntılı olarak kaleme aldılar.

Türk okuyucusunun tanıdığı Nikos Svoronos da Çağdaş Yunan kimliğinin ancak 13'üncü yüzyılda oluşmaya başladığını yazmıştır. (1972) Bu tür görüşleri Vasilis Kremidas'ın 1984 yılında yayımladığı ve özel okullarda kullanılan (bakanlığın onayını almayan) okul kitaplarında da görülür. Nihayet dünyaca ünlü tarihçilerden L. Stavrianos'un hazırladığı bir okul kitabının ilk kez okullarda okutulması 1988'de gerçekleşti.

(Saçak dergisinde tanıttım, Aralık 1988.) Ancak Pasok iktidardan uzaklaşıp Yeni Demokrasi, Eğitim Bakanlığı'nı kontrol edince yöneltilen eleştiriler yüzünden bu kitap okutulmaz olmuştu.

Yani Yunanistan'da okul kitapları kavgası hem eskidir hem de kesintisiz. Yeni olan, bu kez Eğitim Bakanlığı'nın ısrarla söz konusu son kitaptan yana olmasıdır.

Bugüne dek Bakan Marieta Yanaku, en kesin ifadelerle bu kitabın değiştirilmeyeceğini tekrarlamıştır. Yalnız, zaten kitabın yazarları tarafından da kabul edilen, bazı eksikliklerin düzeltileceğini söylemektedir.

Ama bundan, hükümetin geri adım atıp eski tas eski hamama dönmeyeceğinin garanti olduğu da anlaşılmamalıdır.

Çünkü kitaba karşı çıkan geleneksel, tutucu, ulusalcı güçlerin baskısı da önemlidir.

Özellikle yaklaşan seçimlerde birinci partinin oyların yüzde bir ikisi ile kazanacağı ve Kilise'nin de en azından bu kadarlık bir oranı etkileyebileceği düşünülürse baskının ve tereddüdün derecesi kolayca anlaşılabilir. Kitabın okutulmaması sürpriz sayılmayacak.

Tarih ve kimlik

Kilise'nin kaygısını ve tepkisini anlamak kolay. Bugüne dek milli mitoslar aracılığı ile ulusun destekçisi, kurtarıcısı, sözcüsü konumunda.

Oysa yeni tarihi yoruma göre bu anlayışın ulusal bir mitos olduğu ima edilmektedir. Kilise, toplum hayatına karışma meşruiyetini kaybetmekte olduğunu sezmektedir. Ulusalcı kesimin kaygısı daha karmaşık.

Onlar kimliklerini, yani 'ne olduklarını', tarih içinde 'ne yaptıklarıyla' tanımlamaktadırlar. İnanmak istedikleri, tarih içinde millet olarak hep birlik içinde bulunmuş oldukları, çok acı çektikleri ve fedakârlıklara katlandıkları için egemenliği 'hak ettikleri' yönündedir.

Bu bağlamda Öteki de önemli bir rol üstleniyor. Öteki kötü olmasa bu yapılanlar nasıl haklı ve meşru olacak? Tarihî gerçeklere daha yakın ve çelişkiler içermeyen çağdaş yorumların onlar için kimlik düzeyinde tehdit gibi bir işlevi oluyor.

Ayrıca dünya görüşleri ve uluslararası anlayışları da Balkan Savaşları döneminden kalma:

Komşulardan sürekli bir tehdit algılıyorlar ve gençleri savaş meydanına çıkacakmışçasına hazırlamak istiyorlar. Kahramanlık, kötü Öteki, çok acı çektik söylemi böyle bir amaç için anlaşılan. Hayali ve abartılı kahramanlıklardan da kendilerine bir pay çıkardıkları da unutulmamalı.

Bu konjonktür içinde en olumlu yan, ne kadar süreceği kuşkulu olan bakanın övünülecek tutumundan başka, tarihçiler arasındaki dayanışmadır. Tek bir tarihçi bile çıkıp kitabı eleştirmedi. Tarihçiler ve başka siyasal bilimler uzmanları tam bir dayanışma içinde çağdaş görüşleri ve dolayısıyla da daha kapsayıcı, paranoik olmayan bir kimliği de savunmuşlardır.

Onların savundukları kimlik Avrupa'da müstehzi gülümsemelere neden olmayacak çağdaş bir ulusa yaraşan bir kimliktir. Belki bu okul kitabının en önemli yanı bir birikimin işareti olmasıdır.

Bütün bunlardan dolayı bu kitap olayının bir 'Türk imajı' tartışması olarak anlaşılması ve buna indirgenmesi yanlış olacaktır. Aranan bir komşunun imajı ötesinde, paranoyanın, tehdit algılamasının, kavga üzerinde bina edilmiş uluslararası ilişkiler ağı algılamasının aşılmasıdır.

Kitabın önemi, ulusal kimliğin de Öteki'ne o denli dayanmadan oluşabileceğini hatırlatmasıdır. Çünkü kimi durumlarda bir komşunun imajı düzeltilmekte; ama tehdit algılaması başka bir ulusa ya da yöne çevrilmektedir.

Temel olan yeni bir paradigmanın gündeme gelmesidir, sağlıklı bir kimliğin oluşmasıdır, hasım değiştirmek ya da geçici ittifaklar algılamak değil. Yunanistan'da bazı solcular örneğin, paranoyayı 'anti-emperyalizm' adına Batı'ya karşı yaşamaktadırlar. Bu durumda çocukların beyni aynı zararı görmektedir.