“Kendime hâkim olamıyorum” dedi genç adam. “Çevremdekiler bana anlayışla yaklaştıkça ben onlara karşı daha acımasız oluyorum. En yakınlarım, hep en çok zarar verdiklerim oluyor”.
Psikoterapistlere “öfke kontrolü” konusunda destek almak için başvuranların sayısı her geçen gün artıyor. Genelde olumsuz duygularını yönetmekte zorlananların değil, onların mağdur ettiği kişilerin psikologlara ihtiyaç duyduğu zamanları geride bırakıyor olmak aslında ümit verici. Çünkü kendi davranışlarına dışarıdan bakabilme becerisi olan kişiler, zaaflarının üstesinden çok daha kolay gelebiliyorlar.
Öfke; mutluluk, üzüntü, endişe ya da korku kadar doğal bir duygudur. Saydığımız diğer duyguları ifade etmek ne kadar normalse, öfkeyi ifade etmek de o kadar tabiidir. Bilakis öfkenin bastırılması kişiyi ve çevresindekilerle ilişkilerini uzun vadede zorlar. Önemli olan öfkenin, sözlere ve davranışlara dökülürken aldığı şekildir.
Yaşadığımız hayatın zorlukları, yüklendiğimiz sorumluluklar, çevresel faktörler, mizaç özelliklerimiz, öğrenme biçimlerimiz, çocukluğumuzdan beri edindiğimiz rol modeller; davranışlarımız, dolayısıyla da öfkemizi ortaya koyma biçimlerimiz üzerinde etkili oluyor.
Mükemmeliyetçi, kontrolcü, kuralcı, sabırsız özellikler gösteren kişiler daha kolay öfkelenebiliyorlar. Yetersiz, değersiz, anlaşılmamış, kaygılı, korkulu ya da kıskanç hissettiğimizde daha kolay kontrolden çıkabiliyoruz. Çocuklarının davranışlarını yönetemeyen, onlar üzerindeki hakimiyetini kaybettiğini düşünen bir anne, kendi zayıflığını çocuklarına uyguladığı orantısız öfke ile gösterebiliyor. Eşiyle ilişkisinden memnun olmayanlarımız, mutsuzluğunu öfke patlamalarıyla ortaya koyabiliyor. İş yerinde amiriyle yaşadığı anlaşmazlığı gideremeyen bir erkek, evde eşine karşı tahammülsüz olabiliyor. Çoğaltılabilecek bu örneklerde de görüldüğü gibi öfke asıl kaynağında çözülemediğinde, en çok en yakınımızda olan kişilerle ilişkilerimize zarar veriyor.
Neden en yakınlarımız?
Anlaşmazlık yaşadığımız kişilerle aramızdaki sorunları masaya yatırdığımızda ilişkimizin zarar göreceğine ilişkin korkumuz, duygularımızı bastırmamıza ve öfkeye yol açıyor. Bazen karşımızdakine, çoğu zaman kendi sorun çözme becerilerimize güvenemediğimiz için, problemlerin üstünü örtmeyi, kaçmayı tercih ediyoruz. Halının altına süpürülen sorunlar geçici olarak rahatlatsa da biriktiğinde zamansız öfke patlamalarına yol açıyor. Üstelik bu öfke nöbetleri, gerçek muhatabına ulaşmadan önce serseri bir mayın gibi olur olmaz yerlerde patlıyor. Kolayca gözden çıkarabileceğimiz için değil, aksine sağlamlığına güvendiğimiz için en yakınımızdaki kişilerle ilişkilerimizi yaralıyor. Amirimize söyleyemeyeceklerimizi anne/babamıza, eşimize haykıramadıklarımızı çocuklarımıza, arkadaşlarımıza kullanamadığımız sözcükleri karımıza/kocamıza bir çırpıda söylüyor, sonra pişman oluyoruz. Bizi daha kolay affeden sevdiklerimiz, hoyratlıklarımızı tolere etseler de acı sözler ve davranışlar çoğu kez unutulmuyor. Üstelik gerçek muhatabına ulaşmayan duygular gittikçe büyüyüp daha da içinden çıkılmaz bir hal alırken, sadece daha çekilmez, daha alıngan, daha saldırgan olmamıza yarıyor.
Öfkeler biriktirmemek için…
Duygularınızın (öfke, kırgınlık, kızgınlık, kıskançlık vs.) muhatabı kimse, hissettiklerinizi ilk ona söyleyin. Konuşurken suçlayıcı, iğneleyici, aşağılayıcı, yargılayıcı ya da gereksiz entelektüel bir dil kullanmak sorununuzun anlaşılmasını engeller.
Yakın ilişkilerde can yakmak için yapılan hatalar; eski yaraları açmak, karşı tarafın zaaflarını yüzüne vurmak, konunun dışındaki insanlarla ilişkilerini hatırlatmak, sorunla bağdaşmayan örnekler vermektir. Öfkenin odağının dağılmasına dolayısıyla çözümsüzlüğe yol açar.
Yakın ilişkilerde duygular değişken olabilir. Bir an çok öfkeli hissederken bir davranışıyla size kendinizi iyi hissettirebilecek kişilere intikam hisleri beslemek anlamsızdır.
Her şeyin en iyisini ya da en doğrusunu bildiğinizi düşünmekten vazgeçin. Tavsiye vermek, müdahale etmek, diğerleri adına hedefler koymak sizi yorarken, sorunun asıl sahiplerinin ilişkinin sorumluluğunu almasını geciktirir.
Sorun yaşandığında mesafe koyma, uzaklaşma eğilimindeyseniz bunu muhatabınıza açıklayın ancak sürenin günlerce sürmemesine özen gösterin. Zaman geçtikçe üzerinde durulması gereken konular unutulacağı için yapılacak gecikmiş konuşmalar işe yaramayacaktır.
Unutmayın, öfke bir işarettir. Duygularınızı bastırmayın, ertelemeyin! Hissettiklerinizin sizdeki karşılığını anlamaya çalışın:
“Gerçekten neye öfkeliyim?”, “Öfkelendiğim sorun kime ait?”, “Savunma ya da saldırıya geçmeksizin öfkemi en doğru ve etkili şekilde nasıl ifade edebilirim?”, “Öfkelenmek dışında durumu nasıl algılayabilir, ne yapabilirim?”
Sorduğunuz bu sorular, sorunların kaynağını bulmaya, duygularınızı anlamaya, muhatabınıza kendinizi daha doğru ifade etmenize ve anlamlı bir ilişki geliştirmenize katkı sağlayabilir. Ancak geçmiş sıkıntıların ve birikmiş öfkelerin çözümü olamaz. Geçmişteki problemleri aşabilmek için pek çok yöntem önerilebilirse de hiç biri kişinin önce kendisini sonra sevdiklerini, sorunun yaşandığı anın ve durumun şartları içinde kabul ederek affetmesi, sonra da kararlılıkla yoluna devam etmeyi seçmesinden daha etkili değildir.