Öfkemi seviyorum!

Bir gülüşüne, kısacık sözüne, bülbülleri kıskandıran sesine ne şiirler yazılmıştır kadınların. Edebiyat literatürleri maşukunun sesini duymak, kısacık hasbıhal etmek için dağlar aşan âşıkların hikâyeleriyle doludur. Gelin görün ki tarih boyunca kadınların en çok şikâyet ettikleri şey de hep konuştuklarında dinlenilmemek olur. Ne zaman eşinden şikâyet eden bir kadına “sorun ne” diye sorsanız, hep en eskilerden dem vurur. Kavanoz biriktirir gibi biriktirir kadınlar dertleri ve bu yüzden de dolapları hep doludur.

Sorunsuz ilişki olmadığı gibi, sorunsuz evlilik de yoktur. Dışarıdan bakıldığında kusursuz görünen ilişkiler, aslında kişilerin birbirini idare ettiği, yok saydığı ya da birbirinde kaybolduğu, ruhunu yitirmiş birlikteliklerdir. Evliliklere canlılık veren tek şey şüphesiz uyumsuzluklar değildir. Farklılıkların oluşturduğu uyumun olduğu yerde sevgi kadar öfke de, dertleşmek kadar tartışmak da sağlıklıdır ve olmalıdır. Ancak bazıları için tartışmak, sorun çıkarmak demektir ve korkunçtur. Öfkeyi ifade ettiğinde başına gelebileceklerine dair kaygılar taşımak, yaşanılan duyguların bastırılıp, farklı yöne kanalize edilmesine sebep olur. Tartışmaktan, olumsuz duygularını ifade etmekten kaçan kişiler, çoğu kez kendi ebeveynlerinin yoğun kavgalarına şahit olarak büyümüştür. Büyük tartışmalar yaşanırken fark edilmeyen, yok sayılan çocuklar kendilerini değersiz hissetme eğilimi taşırlar. Terk edilme, sevilmeme korkularıyla kodlanan öfke dışavurumları, yetişkinlikte öfkeyi ifade ederse terk edilme, sevilmeme kaygısına dönüşür. Sevdiği kişiler tarafından reddedilme ihtimaline olabildiğince uzak kalmak, tüm olumsuz duygularını yadsıyarak, baskın olana uyum göstermek bu yetişkinlerin bilinçdışı tercihleri olur.

Olumsuz duygular çocukluk dönemlerinde yetişkinliğe göre daha kolay ortaya koyulur. Ancak her ailenin duyguların ifade edilmesine koyduğu sınır farklıdır. Bazı ailelerde çocuğun öfke duygusunu bakışlarıyla yansıtması bile sorun olurken, bir başka ailede öfkelendiğinde eline ne geçerse atan bir çocuğun davranışlarına sessiz kalınabilir. Duygularını ifade etmeyi doğru modeller görerek öğrenen ve duygularını ifade etmesine müsaade edilen çocuklar, yetişkinliklerinde hissettikleri duygulardan korkmaz, kendilerini ifade ederken sıkıntı duymazlar. Annesinin zamansız öfke patlamalarına, babasının “çok konuşan kadınlar” hakkında kullandığı rencide edici ifadelere şahit olarak büyüyen bir kız çocuğunun, evlendiğinde eşine olumsuz duygularını söyleyebilmesi çok zordur. Babasının dırdırcı, şirret, çekilmez bulduğu “çok konuşan kadınlar” kategorisine girmemek için asıl sorunu olan konuda susacak, tıpkı annesi gibi olur olmaz konularda öfke krizi yaşayacaktır. Babasının, annesinin duygularına kulak verdiğini, onu geçiştirmediğini, anlamaya çalıştığını gören bir erkek çocuğu, ileride eşiyle her şeyi, sağlıklı bir zeminde konuşabilecektir.

Konuşan kadın erkeği neden korkutur?

Çoğunlukla, bir erkeğe konuşmak istediğiniz bir konu olduğunu söylediğinizde kaçma eğilimi gösterir. Daha konunun ne olduğunu bile bilmediği halde verdiği bu refleks tepki, onun dünyasında bazı korkulara karşılık gelir. “Eyvah, yine başlayacak? Acaba bu kez beni neyle suçlayacak? Bu konuşma kaç saat sürer? Yine boş şeylerden dem vuracak”. Erkeklerin zihninde öfkesini dışa vuran kadınlara karşı bu önyargılar aslında çoğu kez kadın eliyle oluşur. Hayatında ilk kez karşılaştığı kadın modeli olan anne, dominant karakter özellikleri gösteriyorsa erkekte eşiyle sorun yaşamaya karşı kaçma/çekinme görülebilir. Genellikle otoriteye boyun eğme, mücadeleye girme, üstünlük kurma davranışlarından biri seçilir. Annenin baskıcı tutumuna duyulan öfke, eşe yansır. Bu yüzden bazı erkekler, eğer eşlerinin konuşmasına izin verirlerse işlerin kontrolden çıkacağını, onun dünyasında otorite figürü olan kadının her şeyi kontrol etmek isteyeceğini düşünür. Bu yeni otorite figürü karşısında kendi güçsüzlükleriyle yüzleşmekten korkan erkek, gücünü ispat etme gereği duyar. Bunun en kestirme yolu da kadının kendini ifade etmesine fırsat vermemek, dinlememek, konuşturmamak, kadına dair sorunları görmezden gelmektir. Eşini dinlemek, yaşadığı duygusal sorunlara kulak vermekten çekinmemek; kendine güvenen, ilişkideki rolünden memnun, psikolojik olarak güçlü ve sağlıklı erkeklerin başaracağı bir iştir.

Öfkelenen kadın ne yapar?

Sessizce boyun eğer, itaat eder, içine kapanır, depresyona girer. Bağırır, çağırır, kavga eder, acımasızca suçlar, depresyona girer. Duygusal mesafe koyar, suratını asar, fiziksel yakınlık kurmaktan kaçınır, kendinden uzak tutar, depresyona girer. Görüldüğü gibi kadınların yaygın olarak kullandıkları öfkeyi ifade etme şekilleri sonuçta hep kadının en çok zarar gördüğü ilişki biçimlerine dönüşür. Oysa kadın olmanın iyileştirici gücünü, ilişkide etkili bir biçimde kullanmak mümkün olabilir:

- Öfke duyduğumuz şeyin gerçekte ne olduğunu anlamak önemlidir. Eşimizin davranışının bizde uyandırdığı duygu, dokunduğu yara bizimle ilgilidir. Kendi yaralarımızı bilirsek, eksik bırakılan yanlarımızı tanırsak, öfke duygumuz kendimizi dönüştürebilmemiz için rehber olabilir.

- Davranışın üzerimizdeki etkisi, tam olarak karşıdakinin niyetine karşılık gelmeyebilir. Sıkça yapılan bir hata olarak niyet okumak, suçlamak karşılıklı öfkeyi pekiştirmekten başka işe yaramaz. Eşimizin bizi öfkelendiren davranışının gerçekte ne sebeple ortaya konduğunu, ancak muhatabın kendisinden öğrenebiliriz.

- İletişim becerilerini geliştirmek gerekir. Uzun uzun konuşup karşıdakinin dikkatini dağıtarak asıl konuya gelememek, kendi duygularından bahsetmek yerine karşı tarafla ilgili teşhislere değinmek geçici bir rahatlama sağlasa da sonuçta etkili değişiklikler sağlamaz.

- Sen… diye başlayan cümleler kurmak yerine, benim hissettiğim… iletişimini tercih etmek sonuç verir.

- Duyguların yoğun yaşandığı durumlarda sakinliği korumaya çalışmak, sorunların yaşandıkları duygu düzeylerinde çözümlenemeyeceğinin farkında olmak gerekir.

- Kendine çekilmek; surat asmak, duygusal mesafe koymak, kendinden mahrum bırakarak cezalandırmak değil, kendi duygularına odaklanarak, doğru davranış stratejileri geliştirmektir.

- Dili yumuşatmak, kalbi hınç ve öfkeden uzak tutmak, olaylara sevgi ve hoşgörüyle yaklaşmak kadınlar için zor olmayan bir seçimdir.

- Kadını dinlemenin bir lütuf değil, insana kıymet vermenin bir erdem olduğunu erkeklere öğretecek olan yine kadınlardır.

- Kavanoz biriktirir gibi sorunları biriktirmemek, duyguları etkili bir biçimde ifade etmek için gelişmek, değişimin sancılı bir süreç olduğunu unutmamak iki taraf için de sağlıklı bir ilişki yaşamanın temelidir.