Öfke değil itidal!

Seçimlerden sonra söylenecek ilk söz, herhalde, herkese itidal çağrısı yapmak olmalıdır. İtidal, sükunet, hazmetmek vs. ne derseniz deyin... Daha dingin bir ruh hali... Herhalde öfke, şamata, zafer sarhoşluğu veya intikam yemini, rövanş öfkesi vs değil.

Yenenler var, yenilenler var.

Yenenler sevinecek, yenilenler üzülecek.

Ama yenenler zafer sarhoşluğu ile “Her şey benim” demeyecek, yenilenler de, hazımsızlıkla “Bunu yanlarına koymayız” gibi tepkilere yönelmeyecek.

Seçimler yeni yapıldı. Bu demektir ki, öteki seçime daha 5 yıl var.

Seçim demek, milletin ülkeye hizmet işini bir gruba havale etmesi demek.

Yani seçimle milletin görevlendirdiği hizmet ekibi devreye girer.

Öyleyse, bırakalım hizmet etsinler, demek ilk tepki olmalı. 5 yıl süreyle öfkeli bir muhalefet sürdürülemez. Bunun ülkeye de, o işi yapana da faydası olmaz. Çünkü muhalefet de yönetime katkıdır.

Şimdi özellikle CHP ve ona büyük misyon yükleyen çevrelerde büyük bir panik var. Öfke ona eşlik ediyor. Halka kızılıyor, CHP yönetimine kızılıyor, medyada tarafsız kalıp CHP militanı olmayanlara kızılıyor...

Seçimin yapıldığı gecenin akşamında sandıklardan ilk haberler geldiğinde nasıl bir halet-i ruhiye yaşadıklarını Türkiye Emekli Subaylar derneği Başkanı Rıza Küçükoğlu, Aktüel dergisine şöyle anlatıyor:

22 Temmuz 2007... Saat 19.00 gibi, haberleri ilk almaya başladığımız an bulunduğumuz ortama bomba düştü sanki!"

Evet, bomba düşmüş kulisler var seçimlerde...

Bunların ilk tepkisinin öfke ve hayal kırıklığı olması da tabii.

Ama bunu 5 yıl sürdürmenin kime faydası olabilir ki...

Şu anda, CHP ile hesaplaşılıyor. Baykal topun ağzında.

Oysa bu iş, birlikte pişirildi ve ortaya çıkan tatsız tuzsuz yemek, ortak mutfağın ürünü olarak çıktı. Kim kime ne diyebilir ki...

Cumhuriyet gazetesi, Atatürkçü Düşünce derneği, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, İlhan Selçuk, Emin Çölaşan, Bekin Coşkun... E- muhtıra... siyasal yargı...

O malum kampanyada elele tutuşmamışlar mıydı?

Belki CHP'yi ve Baykal'ı iğfal eden de, bu grubun kendinden menkul gücü idi...

Oysa seçim budur.

Saç kesilir, ak mı kara mı kucağına dökülür herkesin...

İşte bu kadar, yüzde 20...

MHP'yi de deyim yerinde ise tongaya düşürmeye çalıştılar, ama MHP tabanı o taban değil. Seçim sonrasında da, tabanın sağduyusu, bahçeli'nin diline yansıdı bile...

Şimdi, Türkiye gerçeğini görme zamanı...

Özellikle kendini “sol” diye tanımlayıp da “sol” ile alakası bulunmayanların... Devletçi, jakoben çizgiden kopamayanların... millet gerçeğini kabul yerine, millet üretmeye çalışanların...

Gerçeği görme zamanı...

Evet, Başbakan seçim gecesi söyledi, oy alamadıkları kesimlerin hassasiyetlerinin de önemseneceğinin altını kalın çizgilerle çizdi.

Bu önemli.

Zaferi kazanandan beklenen erdem bu.

Demokrasi de bu...

Ne kadar halk desteği alırsanız alın, tek bir kişinin bile hukukunun önemsendiği sistem...

Azınlık duygusu yaşatmak yok. Zencileştirmek yok. Gettolaştırmak yok. Çoğunluğum, hukuk benim, devlet benim, ezerim, demek yok.

Başbakan'ın sözleri o açıdan önemli...

Ama Türkiye'de bir başka şey yaşanıyor.

Çoğunluğun azınlık duygusuna itildiği bir atmosfer... Çoğunluğun zencileşme duygusu yaşadığı... “siyasal ağırlık sahibiyim” diyen bir grubun, çoğunluğu ezdiği bir atmosfer...

Yüzde 46 ne ki...” diye başlayan cümleler duyabiliyorsunuz Türkiye'de... Hatta “Yüzde 95 olsanız ne yazarsınız” diye kurulan cümleler... Bu cümleyi kurabilen adam, bu ülkenin bir devlet üniversitesinde rektörlük yapıyor. Hala yapıyor.

Soralım bakalım:

-Bu demokrasi mi?

Bu jakobenliğin daniskası değil mi?

CHP bir partidir ve seçime giriyorsa, halkın iradesine saygılı olacaktır.

Bütün çırpınma, didinmelere rağmen CHP'nin aldığı oy yüzde 20'dir.

Bu yüzde 20 önemsiz değil. Türkiye'de bütün siyasi gruplar, yüzde 20'yi önemseyeceklerdir, CHP'nin yüzde 20'sini daha çok önemseyeceklerdir.

Ama ötesi yok.

Yüzde 20 ile iktidar olunmuyor.

İktidar olunmadan muktedir olma işi ise, demokrasilerin ancak çarpık uygulamalarında bir şey ifade eder.

Türkiye onu aşmalı...

Kimse CHP'ye gücünden fazla misyon yüklememeli...

CHP'nin boynunda boza pişirerek, siyasi yapıyı çalkalamanın kimseye faydası olmaz.

Böyle bir tavır herkesin kimyasını bozar ve kimyası bozulan herkes anormallikler içine sürüklenir.

Sayın Baykal'ın miadı dolmuş olabilir, ama onun yerine daha cerbezeli birini bulmak, çözüm değildir. CHP'nin derdi, cerbeze derdi değildir. çünkü cerbezenin en belalısı sayın Baykal'da vardı. CHP'nin derdi, Türkiye gerçeğini kavrayamama derdidir. Onun için, “Şimdiden nasıl bela çıkarırım?” sorusuna cevap aramak yerine, “Neden başımıza bu geldi, neden halk oyu ile iktidar olamıyoruz, milletle aramızda hangi fark var?” sorusunun cevabını aramalıdır. CHP'nin dostları bunu söyleyeceklerdir. CHP'yi ateşten ateşe sürükleyenler ise, dost görünseler de, gerçekte bela üreticileridir. Aklı selimi öne alanlar gelecekte kazanacaklardır. Türkiye de bundan kazanacaktır. Benden söylemesi...